TAZE ile Oluşan Kelimeler (TAZE Kelime Türetme)

TAZE harflerinden oluşan 11 kelime bulunuyor. TAZE kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Taze kelimesinin anlamı nedir? Taze ile başlayan kelimeler. Taze ile biten kelimeler. İçinde taze olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

4 Harfli Kelimeler

TAZE7

3 Harfli Kelimeler

EZA6, TEZ6, ZAT6, ATE3

2 Harfli Kelimeler

AZ5, ZE5, AT2, ET2, TA2, TE2

AT

[isim]

  • Atgillerden, binme, yük çekme, taşıma vb. hizmetlerde kullanılan, tek tırnaklı hayvan, beygir, düldül
  • Satrançta, her yönde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biçiminde hareket eden taş

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ata arpa yiğide pilav
  • ata binen nalını, mıhını arar
  • ata binersen Allah'ı, attan inersen atı unutma
  • ata da soy gerek, ite de
  • at, adımına göre değil adamına göre yürür
  • ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli
  • ata et, ite ot vermek
  • ata eyer gerek, eyere er gerek
  • at at oluncaya kadar sahibi mat olur
  • at beslenirken kız istenirken
  • at binenin, kılıç kuşananın
  • at binicisine göre kişner
  • at bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bulunmaz
  • at çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak
  • at gibi
  • atı alan Üsküdar'ı geçti
  • atı atasıyla, katırı anasıyla
  • atım tepmez, itim kapmaz deme
  • atına bakan ardına bakmaz
  • atın bahtsızı arabaya düşer
  • atın dorusu, yiğidin delisi
  • atını sağlam kazığa bağlamak
  • atın ölümü arpadan olsun
  • atın ürkeği, yiğidin korkağı
  • atın varken yol tanı, ağan varken el tanı
  • at ile avrat yiğidin bahtına
  • at izi it izine karışmak
  • at koşturacak kadar
  • at koşturmak
  • atla arpayı dövüştürmek (veya dalaştırmak)
  • atla deve değil
  • atlarını itlerini nallamak
  • atlar nallanırken kurbağalar ayak uzatmaz
  • atlar tepişir, arada eşekler ezilir
  • at nalı kadar
  • at olur, meydan olmaz (veya bulunmaz), meydan olur (veya bulunur), at olmaz (veya bulunmaz)
  • at oynatmak
  • at ölür, itlere bayram olur
  • at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır
  • at pazarında eşek osurtmuyoruz!
  • atta, avratta uğur vardır
  • attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek
  • attan inip eşeğe binmek
  • at var, meydan yok
  • at yedi günde, it yediği günde
  • at yiğidin yoldaşıdır

Birleşik Kelimeler: at arabası, at bakıcısı, atbalığı, atbaşı, at cambazı, at donu, at gözlüğü, at gözlüklü, at hırsızı, at kestanesi, atkuyruğu, at meydanı, at sineği, banko at, çıplak at, binek atı, denizatı, Flaman atı, koşu atı, koşum atı, yarış atı

[kimya]

  • Astatin elementinin simgesi

ET

[isim]

  • İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka

    Bu koyunda hiç et yok, pek zayıf.

  • Kasaplık hayvanlardan sağlanan kaslardan oluşmuş besin maddesi
  • Ten

    Gömleği yırtılmış, eti görünüyor.

  • Meyvelerde çekirdekle deri arasındaki bölüm

    Bu zeytinde et denecek bir şey yok.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • et bağlamak
  • ete kemiğe dönüştürmek (veya büründürmek)
  • eti budu yerinde (veya etine dolgun)
  • eti kemiği
  • eti kemiğine yapışmak
  • etinden et koparmak (veya kesmek)
  • eti ne budu ne?
  • eti senin, kemiği benim
  • et kanlı gerek, yiğit canlı
  • et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?
  • etle tırnak arasına girilmez
  • etle tırnak gibi
  • et ne kadar arık olsa üstüne ekmek yaraşır
  • etten duvar örmek
  • etten önce çömleğe düşmek
  • et tırnak olmak
  • et tırnaktan ayrılmaz
  • et tutmak

Birleşik Kelimeler: et beni, et kafalı, et kesimi, et kırımı, et lokması, etobur, et sığırı, et sineği, et sotesi, et suyu, et şeftalisi, et tavuğu, et toprak, et unu, etyaran, etyemez, beyaz et, kaba et, kara et, kırmızı et, lop et, kül rengi et sineği, balıketi, balık eti, dana eti, diş eti, diş eti ünsüzü, göğüs eti, koyun eti, kurban eti, kuzu eti, sığır eti, soya eti, tavşan eti, tavuk eti, balıketinde

TA (Kelime Kökeni: Farsça tā)

[zarf]

  • Dek, değin, kadar, beri vb. edatlarla birlikte kullanılarak bir fiilin, bir hareketin, bir yerin, bir şeyin başladığı veya sona erdiği noktayı, zaman ve uzaklık bakımından abartmalı bir biçimde anlatan bir söz

    Ta karşıda büyükannenin evine kadar götürdüler. - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ta kendisi
  • ta ki

[kimya]

  • Tantal elementinin simgesi

TE

  • Türk alfabesinin yirmi dördüncü harfinin adı, okunuşu

[isim]

  • Sıhhi tesisatta su borusunu üç yönlü kullanabilme durumuna getiren parça

[kimya]

  • Tellür elementinin simgesi

ATE

[sıfat]

[felsefe]

  • Tanrıtanımaz

AZ

[sıfat]

  • Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı

    Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[zarf]

  • Alışılmış olandan, umulandan veya gerekenden eksik olarak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • aza çoğa bakmamak
  • aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz
  • aza sormuşlar: "nereye?", "çoğun yanına" demiş
  • az ateş çok odunu yakar
  • az bulmak
  • az buz olmamak
  • az değil
  • az gelmek
  • az görmek
  • az günün adamı olmamak
  • azı çoğa saymak (veya tutmak)
  • az kaldı (veya kalsın)
  • az kaz, uz kaz, boyunca kaz
  • az olsun, uz olsun
  • az söyle, çok dinle
  • az tamah çok ziyan getirir
  • az veren candan, çok veren maldan
  • az yiyen çok uyur, çok yiyen güç uyur

Birleşik Kelimeler: az az, az alıcı, az buçuk, az çok, az daha, azel, az gelişmiş, az sonra, en az, azar azar, en azından

[eskimiş]

[kimya]

  • Azot elementinin simgesi

ZE

  • Türk alfabesinin yirmi dokuzuncu harfinin adı, okunuşu

EZA (Kelime Kökeni: Arapça eẕāʾ)

[isim]

  • Üzme, sıkıntı verme, üzgü

    Gün geçtikçe içimde anlaşılmaz bir eza uyanmaya başlamıştı. - Reşat Nuri Güntekin

Birleşik Kelimeler: eza cefa

TEZ (Kelime Kökeni: Farsça tīz)

[sıfat]

  • Çabuk olan, süratli

[zarf]

  • Süratli bir biçimde

    Dost ben gidersem de yaşın yaşın ağlama / Bu muhabbet bize tez ayrılık getirir - Pir Sultan Abdal

Birleşik Kelimeler: tez beri, tez canlı, tez vakit, tezelden, canı tez, içi tez

[isim]

[mantık]

  • Sav
  • Üniversitelerde öğrencilerin veya öğretim üyelerinin hazırlayıp bazen bir sınav kurulu önünde savundukları bilimsel eser

    Tezini mitolojiden hazırlayan gözlüklü bir delikanlı. - Haldun Taner

Birleşik Kelimeler: bitirme tezi

ZAT (Kelime Kökeni: Arapça ẕāt)

[isim]

  • Kişi

    Tanıdıklarımdan bir zat, meyveleri hiç sevmez. - Ahmet Haşim

[eskimiş]

  • Kendi

    Evvelki gün gelen kadın sizi istiyor, zatınızla konuşacakmış. - Sermet Muhtar Alus

Birleşik Kelimeler: zata mahsus, zatıalileri, zatıaliniz, zat işleri, haddizatında

TAZE (Kelime Kökeni: Farsça tāze)

[sıfat]

  • Bozulmamış, bayatlamamış olan

    Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Dinç, yıpranmamış, yorulmamış

    Yüzü taze, taravetli ve güzeldi. - Memduh Şevket Esendal

  • Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı

    Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu. - Memduh Şevket Esendal

[mecaz]

  • Yeni, zamanı geçmemiş

    Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü. - Halikarnas Balıkçısı

[isim]

[mecaz]

  • Genç kadın

    Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor. - Ömer Seyfettin

Ata Sözleri ve Deyimler

  • taze ot görmüş eşek gibi

Birleşik Kelimeler: taze fasulye, tazekan, taze para, taze soğan, her dem taze, terütaze