Otu ile Başlayan Kelimeler

OTU ile başlayan 25 kelime bulunuyor. Başında OTU olan kelimeler ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Otu ile biten kelimeler. İçinde otu olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

11 Harfli Kelimeler

OTURAKLILIK15

10 Harfli Kelimeler

OTURMUŞLUK18, OTURTULMAK14, OTURTMALIK14

9 Harfli Kelimeler

OTURUŞMAK16, OTURMALIK13, OTURTULMA13, OTURULMAK13

8 Harfli Kelimeler

OTUZUNCU18, OTURUŞMA15, OTURACAK13, OTURULMA12, OTURAKLI11, OTURTMAK11

7 Harfli Kelimeler

OTURMUŞ14, OTUZLUK13, OTURTUM11, OTURMAK10, OTURTMA10

6 Harfli Kelimeler

OTURUŞ12, OTUZAR11, OTURUM10, OTURMA9, OTURAK8

4 Harfli Kelimeler

OTUZ9

OTURAK

[isim]

  • Oturulacak yer veya şey
  • Alçak iskemle

    Üstüne konulan tandır oturağı çok kalın ve çok sağlam tahtadan fırınlanarak yapılmıştı. - Ayla Kutlu

  • Bir şeyin yere gelen tarafı, taban
  • Ördek
  • İçkili, çalgılı ve kadınlı eğlenti
  • Boru mengenesinin tezgâha oturduğu ve vidalandığı bölüm

[sıfat]

  • Bacaklarında veya başka bir yerinde, gezmesine engel olacak bir özrü olduğundan hep evde oturan (kimse), kötürüm

[denizcilik]

  • Kürekli teknelerde kürekçilerin oturduğu enli tahta

Birleşik Kelimeler: oturak âlemi, oturak kündesi

OTURMA

[isim]

  • Oturmak işi

    Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Kısa süre için konukluğa gitme

    Yemeğini yedikten sonra gece Vehbi dedeye oturmaya gitti. - Halide Edip Adıvar

Birleşik Kelimeler: oturma belgesi, oturma duvarı, oturma grevi, oturma grubu, oturma izni, oturma mobilyası, oturma odası

OTUZ

[isim]

  • Yirmi dokuzdan sonra gelen sayının adı
  • Bu sayıyı gösteren 30 ve XXX rakamlarının adı

[sıfat]

[matematik]

  • Üç kere on, yirmi dokuzdan bir artık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • otuz iki dişe keman çaldırmak

Birleşik Kelimeler: otuzbeşlik, otuz kere, üç otuzunda

OTURMAK

[-e]

  • Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek

    Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

  • Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak

    Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız. - Tarık Dursun K.

[-i]

  • Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak

    Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti. - Tarık Buğra

[-de]

  • Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek

    Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar. - Burhan Felek

[nesnesiz]

  • Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak

    Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?

[nesnesiz]

  • Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek

    Temelin bu tarafı on santim oturmuş.

[-le]

  • Biriyle beraber yaşamak

    O günden beri enişte beyle oturuyorum. - Sermet Muhtar Alus

  • Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak
  • Yer almak, geçmek

    Valilik makamına oturdu.

[nesnesiz]

  • Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek

    Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu.

  • Belli bir yörüngede dönmeye başlamak

    Uydu yörüngeye oturdu.

  • Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak

[nesnesiz]

  • Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak

    Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • oturup kalkmak

OTURTMA

[isim]

  • Oturtmak işi
  • Halka halka kesilmiş patates, patlıcan, kabak vb. sebzelerden yapılan bir tür kıymalı yemek

Birleşik Kelimeler: patlıcan oturtması

OTURUM

[isim]

  • Bir meclis veya kurulun çözümlenmesi gereken sorunları görüşüp tartışmak için yaptığı birleşimlerden her biri, celse

    Onun adaylığı konuşulurken kıdemli doçent olarak ben de oturuma katılmıştım. - Haldun Taner

  • Bilimsel toplantıların aynı anda veya art arda gerçekleştirilen bölümlerinden her biri, seksiyon
  • Seans

Birleşik Kelimeler: açık oturum, birleşik oturum, gizli oturum, kapalı oturum

OTURAKLI

[sıfat]

  • Sağlam, gösterişli

    Çoğu dört köşe, kalın, oturaklı olan Arap üslubu minareler o ruhaniliği vermez. - Refik Halit Karay

  • Yerinde sağlam duran
  • Doğal yapısına, amacına uygun
  • Yerinde ve sırasında söylenen, çarpıcı (söz)

[mecaz]

  • Saygı uyandıran, ağırbaşlı (kimse)

    Seçmenleriniz sizin daha bir oturaklı, daha bir ağırbaşlı, daha bir ölçülü olmanızı isterler. - Haldun Taner

OTURTMAK

[-e]

[-i]

  • Oturma işini yaptırmak

    İçeri girer girmez bileğimden kavradı, önüne beni oturttu, hayvanı mahmuzladı. - Sermet Muhtar Alus

  • Koymak, yerleştirmek

    Kalemi aldım ve kâğıda yazının başlığını oturttum. - Yusuf Ziya Ortaç

OTURTUM

[isim]

[müzik]

  • Bir müzik parçasının seslendirilişinde insan sesleri ile çalgıların görevlendiriliş düzeni

OTUZAR

[sıfat]

  • Otuz sayısının üleştirme sayı sıfatı
  • Her defasında otuzu bir arada, her birine otuz

OTURULMA

[isim]

  • Oturulmak işi

OTURUŞ

[isim]

  • Oturma işi

    Başta delikanlılar, çoğunun oturuşunda bir büyüklenme var. - Tarık Buğra

OTURMALIK

[isim]

[mimarlık]

  • Sağlam bir taban oluşturmak için temel ile birlikte belli bir yüksekliğe ulaşmış yapının oturduğu bölüm, oturma duvarı, subasman

OTURTULMA

[isim]

  • Oturtulmak işi

OTURULMAK

[nesnesiz]

  • Oturma işi yapılmak