DEFNEGİLLER Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler



DEFNEGİLLER harflerini içeren 5 harfli 33 kelime bulunuyor. 5 harfli DEFNEGİLLER kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

DEFNE13, DEFİN13, FERDİ13, FERDE13, REDİF13, DELGİ11, DENGE11, DERGİ11, FERLİ11, FENER11, GİDER11, NEFİR11, NEFER11, ERGİN9, ERGEN9, ELGİN9, ENGEL9, GELEN9, GELİR9, GİREN9, GENEL9, GEREN9, GELİN9, DELİL7, DİREN7, DERİN7, DENLİ7, ELDEN7, ERDEN7, ENDER7, LİDER7, RENDE7, NELER5


NELER


Ata Sözleri ve Deyimler

  • ne âlem
  • ne âlemde?
  • ne alıp veremiyor?
  • ne arar (veya onda ... ne gezer)
  • ne arıyor
  • ne biçim?
  • ne buyrulur?
  • ne çare
  • ne çıkar
  • ne çiçektir, biliriz
  • ne dedim de
  • ne demek?
  • ne demek olsun
  • ne demeye
  • ne denir (veya dersin)
  • ne denli
  • ne de olsa
  • ne dese beğenirsin?
  • nedir ki
  • ne diye?
  • ne ekersen onu biçersin
  • ne fayda
  • ne gam
  • ne gezer
  • ne gibi?
  • ne gözle bakmak
  • ne güne duruyor?
  • ne günlere kaldık!
  • ne haber?
  • ne hacet
  • ne haddine!
  • ne hâlde?
  • ne hâli varsa görsün
  • ne hikmetse (veya hikmettir)
  • ne idiği belirsiz
  • ne imiş?
  • ne ise
  • ne istediğini bilmek
  • ne iyi!
  • ne kadar
  • ne kadar olsa
  • ne kadar varsa
  • ne lazım
  • neler de neler, maydanozlu köfteler
  • neler neler
  • ne mal olduğunu bilmek (veya anlamak)
  • ne mene
  • ne menem
  • ne mümkün
  • ne münasebet!
  • ne o?
  • ne olacak!
  • ne olduğunu bilememek
  • ne oldum delisi olmak
  • ne olur (veya olursun veya olursunuz)
  • ne olursa olsun
  • ne oluyor?
  • ne pahasına olursa olsun
  • ne söylüyorsun?
  • ne var ki
  • ne yaparsın (veya yapmalı) ki
  • ne yapıp yapıp
  • ne yaptığını bilmemek
  • ne yazar
  • ne yazık ki
  • neye uğradığını bilememek (veya anlamamak veya şaşırmak)
  • neyin nesi (kimin fesi)
  • neyleyim
  • neymiş
  • ne yüzle


DELİL (Kelime Kökeni: Arapça delīl)


[isim]
  • İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare

    Milletlerin hürriyet için yaptıkları fedakârlıklardan canlı deliller gösteriyordu. - Peyami Safa

[hukuk] [mantık]
  • Kanıt

    Elde hiçbir delil olmadığı için serbest bırakıldı. - Sait Faik Abasıyanık

[eskimiş]
  • (deli:li) Kılavuz, rehber

DİREN


[isim]
  • Dirgen

DERİN


[sıfat]
  • Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan

    Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor. - Ömer Seyfettin

[mecaz]
  • Ayrıntılı

    Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne? - İsmet Özel

[mecaz]
  • İçten gelen

    Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum. - Adalet Ağaoğlu

[isim]
  • Dip

    Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • derine inmek

Birleşik Kelimeler: derin derin, derin devlet, derin dondurucu, derin soğutma, derin soğutucu, derin uyku, uykusu derin


DENLİ


[edat]
  • `Kadar` anlamında üstünlük derecesini belirten bir söz

    İnsan sevgisi ne kadar yoğunsa gözü karardığında cesareti de o denli delice idi. - Ayşe Kulin

[sıfat]
  • Ağırbaşlı, sözleri ve davranışları ölçülü olan (kimse)

Birleşik Kelimeler: denli densiz


ELDEN


[zarf]
  • Doğrudan

Ata Sözleri ve Deyimler

  • elden almak

Birleşik Kelimeler: elden düşme, art elden, bir elden, ilk elden, tezelden


ERDEN


[sıfat]
  • Bakire
[zarf]
  • Bakire olarak, bakire bir biçimde

    Bu cinayetleri işlemiş olanların iç dünyalarında erden kalmış yığınla insani zenginlik belirir. - Selim İleri


ENDER (Kelime Kökeni: Arapça ender)


[sıfat]
  • Çok az, çok seyrek

    Ender fırsatlarla gittiğim bu salaşın içi bana pek sempatik gelirdi. - Burhan Felek

[zarf]
  • Çok seyrek olarak, çok seyrek bir biçimde

    Gözleri, ender görülen bir acıyla gölgelendi. - Halikarnas Balıkçısı


LİDER (Kelime Kökeni: Fransızca leader)


[isim]
  • Önder, şef

    İhtilal partisinin liderini yakından ilk defa tanıyacaktım. - Falih Rıfkı Atay

[spor]
  • Bir yarışmada başta bulunan takım veya yarışmacı

RENDE (Kelime Kökeni: Farsça rende)


[isim]
  • Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç

ERGİN


[sıfat]
  • Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş

    Ergin yemiş. Ergin ekin.

[hukuk]
  • Kişisel haklarını kendi kullanabilmesi için yasanın gösterdiği on sekiz yaşına gelmiş olan (kimse), reşit

    Oğlunun bilgin, ergin, akıllı uslu olmasını istiyordu. - Nezihe Araz


ERGEN


[sıfat]
  • Döl verebilecek duruma gelmiş olan, erin, yeni yetme, akil baliğ, baliğ

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ergene karı boşamak kolay
  • ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma
  • ergen olmak


ELGİN


[sıfat] [eskimiş]
  • Yabancı, gurbette yaşayan, garip

ENGEL


[isim]
  • Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap, ket

    Seçme ve aracılık işlevini yerine getiren dünyanın önünde ise öyle aşılması güç engeller yok gibi. - Adalet Ağaoğlu

[spor]
  • Engelli koşularda, her yarışçının üzerinden atlaması gereken tahta düzenek, bariyer

Ata Sözleri ve Deyimler

  • engel çıkarmak
  • engel olmak
  • engel tanımamak

Birleşik Kelimeler: engel balığı, engel sınavı, kutup engel, güvenlik engeli


GELEN


[sıfat]
  • Gelme işini yapan (kimse veya nesne)
[fizik]
  • Bir ışık kaynağından çıkıp bir aynanın yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine düşen (ışın)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • gelen ağam giden paşam
  • gelene git denilmez
  • gelen gideni aratır (veya gelen gidene rahmet okutur)

Birleşik Kelimeler: gelen geçen, gelen giden, ileri gelen