BİRÇOK ile Oluşan Kelimeler (BİRÇOK Kelime Türetme)



BİRÇOK harflerinden oluşan 17 kelime bulunuyor. BİRÇOK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Birçok kelimesinin anlamı nedir? Birçok ile başlayan kelimeler. İçinde birçok olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

6 Harfli Kelimeler

BİRÇOK12

5 Harfli Kelimeler

BORİK8

4 Harfli Kelimeler

BORÇ10, BRİÇ9, BRİK6

3 Harfli Kelimeler

ÇOR7, ÇOK7, KOÇ7, BOK6, BOR6, ÇİR6, BİR5, KOR4, KİR3

2 Harfli Kelimeler

İÇ5, OK3, Kİ2


Kİ (Kelime Kökeni: Farsça ki)


[bağlaç]
  • Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlayan bir söz

Birleşik Kelimeler: hâlbuki, vakta ki, kaldı ki


KİR


[isim]
  • Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik, pasak

    Yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]
  • Utanılacak durum, leke, şaibe

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kir götürmek
  • kir götürmek
  • kiri kabarmak
  • kir tutmak

Birleşik Kelimeler: kir pas, el kiri, etek kiri, yüz kiri


OK


[isim]
  • Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk
[matematik]
  • Bir dairede bir kirişin ortasında bu kirişi gören yayın ortasına indirilen doğru parçası

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ok atmak
  • ok gibi (yerinden) fırlamak
  • ok yaydan (veya yayından) çıkmak

Birleşik Kelimeler: ok meydanı, ok yılanı, suoku


KOR


[isim]
  • İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür veya odun parçası
[mecaz]
  • Büyük acı, üzüntü, sıkıntı, dert

    Kimseye göstermedikleri bir kor yanar içlerinde. - Çetin Altan

[sıfat] [mecaz]
  • Kırmızı renkli

    Gül tenli, kor dudaklı, kömür sürmeli / Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kere öpmeli - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kor dökmek
  • kor gibi
  • kor gibi yanmak

Birleşik Kelimeler: akkor


BİR


[isim]
  • Sayıların ilki
[sıfat]
  • Aynı, benzer

    Beni daim şen gören safdiller öyle sansın / Ne bilsinler ki onlar bence birdir elem, haz - Enis Behiç Koryürek

[sıfat]
  • Beraber

    Hep biriz, ayrılmayız.

[sıfat]
  • Bu sayı kadar olan

    Bir kalem.

[sıfat]
  • Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı)

    Aydınlık bir odada, iki duvarın kesiştiği köşede zayıf, yaşlı bir adam yatıyordu. - Ayla Kutlu

[sıfat]
  • Tek

    Allah tektir ve birdir, amenna! - Ahmet Kabaklı

[sıfat]
  • Eş, aynı, bir boyda

    Bu kalemlerin ikisi birdir, hangisini isterseniz alınız.

[sıfat]
  • Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek

    Bizim kesemiz birdir.

[sıfat]
  • Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer
[zarf]
  • Bir kez

    Bir ona, bir sana, bir de bana baktı.

[zarf]
  • Sadece

    Her şey bitti, bir bu kaldı.

[zarf]
  • Ancak, yalnız

    Bunu bir sen yapabilirsin.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... bir hâl almak (hâle girmek)
  • bir ... bir (veya bir de)
  • bir abam (postum) var atarım, nerede olsam yatarım
  • bir adama kırk gün ne dersen o olur
  • bir ağaçta gül de biter diken de
  • bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır
  • bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz
  • bir arpa boyu (gitmek veya yol almak)
  • bir aşağı bir yukarı
  • bir atımlık barutu olmak (veya kalmak)
  • bir ayağı çukurda olmak
  • bir ayak üstünde bin yalan söylemek
  • bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek
  • bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı beslemez
  • bir baltaya sap olamamak
  • bir bardak suda fırtına koparmak
  • bir başa bir göz yeter
  • bir başka (olmak)
  • bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca)
  • bir ben, bir de Allah bilir
  • bir biçimine getirmek
  • bir boka yaramamak
  • bir bu eksikti
  • bir çatı altında (olmak veya bulunmak)
  • bir çekirdek geri kalmamak
  • bir çiçekle bahar (veya yaz) olmaz
  • bir çöplükte iki horoz ötmez
  • bir çuval inciri berbat etmek
  • bir dalda durmamak
  • bir de
  • bir dediği bir dediğini tutmamak
  • bir dediği iki olmamak
  • bir dediğini iki etmemek
  • bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış
  • bir deri bir kemik (kalmak)
  • bir dikili ağacı olmamak
  • bir dikiş kaldı
  • bir dokun bin ah işit (veya dinle) (kâseifağfurdan)
  • bir don bir gömlek
  • bir dostluk kaldı!
  • bir dönüm güzlük on dönüm yazlığa bedeldir
  • bir dudağı yerde bir dudağı gökte
  • bir düşüncedir (veya düşünce) almak
  • bire ... vermek
  • bire beş katmak
  • bire bin katmak
  • bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar
  • bir elini bırakıp ötekini öpmek
  • bir elinin verdiğini öbür elin görmesin
  • bir elin nesi var, iki elin sesi var
  • bir elin sesi çıkmaz
  • bir eli yağda bir eli balda (olmak)
  • bir elle verdiğini öbür elle almak
  • bir elmanın yarısı o, yarısı bu
  • bir fende kazık kakmak (veya çakmak)
  • bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır
  • bir fit bin büyü yerine geçer
  • bir gömlek aşağı
  • bir gömlek fazla eskitmiş olmak
  • bir görüş bir kör biliş
  • bir göz ağlarken öbür göz gülmez
  • bir göz gülmek
  • bir günden bir güne
  • bir günlük beylik beyliktir
  • bir hâl olmak
  • bir hizaya gelmek
  • biri bilmeyen bini hiç bilmez
  • bir içim su (gibi olmak)
  • bir iğne bir iplik olmak
  • bir ilke imza atmak
  • bir inat, bir murat
  • bir işaretine bakmak
  • bir işi başından kesmek
  • bir iş olmak
  • bir iştir oldu
  • bir kafada olmak
  • bir kapıya çıkmak
  • bir karıyla bir koca, dırdır eder her gece
  • bir kaşık suda boğmak
  • bir kazanda kaynamak
  • bir kenara atılmak
  • bir kenarda durmak
  • bir kıza dünür düşmek
  • bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır
  • bir kolayını aramak
  • bir kolayını bulmak
  • bir kol çengi
  • bir koltuğa iki karpuz sığmaz
  • bir korkak bir orduyu bozar
  • bir koyundan iki post çıkarmak
  • bir Köroğlu, bir Ayvaz
  • bir köşeye atılmak
  • bir köşeye atmak
  • bir köşeye çekilmek
  • bir köşeye koymak
  • bir köşeye oturmak
  • bir köşeye sinmek
  • bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır (veya dokunur)
  • bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak
  • bir kurşun atımı
  • bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır
  • bir mum al da derdine yan
  • bir noktaya kadar
  • bir o kadar
  • bir olmak
  • bir olmak
  • bir o yana, bir bu yana
  • bir papel (veya pul) etmemek
  • bir pula satmak
  • bir selam bin hatır yapar
  • bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (veya üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge)
  • bir sıkımlık canı olmak
  • bir söylemek pir söylemek
  • bir söyle on dinle
  • bir sözünü (veya dediğini) iki etmemek
  • bir sürçen atın başı kesilmez
  • bir şey (veya şeyler) olmak
  • bir şey anlamamak
  • bir şeye benzememek
  • bir şeyler, bir şeyler
  • bir şey sanmak
  • bir şey söylemek
  • bir şey yapmak
  • bir tanem
  • bir tarafa bırakmak (veya koymak)
  • bir tarakta bezi olmamak
  • bir taşla iki kuş vurmak
  • bir tat, bin feryat
  • bir tek
  • bir tek atmak
  • bir tepe yıkılır, bir dere dolar
  • bir torba kemik
  • bir tuhaflığı olmak
  • bir tutmak (veya görmek)
  • bir varmış bir yokmuş
  • bir yakadan baş çıkarmak
  • bir yastığa baş koymak
  • bir yastıkta kocamak
  • bir yaşına daha girmek
  • bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden
  • bir yere kadar
  • bir yiyip bin şükretmek
  • bir yol tutturmak
  • bir yolunu bulmak

Birleşik Kelimeler: bir ağızdan, bir alay, bir âlem, bir an, bir anlamda, bir anlık, bir ara, bir aralık, bir araba, bir arada, bir atımlık, bir avuç, bir ayak evvel, bir ayak önce, biraz, bir bakıma, bir başına, bir başkası, bir bir, bir boy, bir çenekliler, bir çenetli, bir çırpıda, bir çift, bir çuval dolusu, bir daha, bir damla, bir defa, bir defacık, bir derece, bir diğeri, bir dikişte, bir dirhem, bir dizi, bir dolu, bir düzine, bir düziye, bir evcikli, bir gıdım, bir gözeli, bir gün evvel, bir gün önce, bir güzel, bir hamlede, bir hayli, bir hoş, bir hücreli, bir iki, birkaç, bir kalem, bir karar, bir karış, bir kere, bir koşu, bir küme, bir lahza, bir lokma, bir milyonluk, bir müddet, bir nebze, bir nefes, bir nevi, bir nice, bir numara, bir ölçüde, bir örnek, bir paralık, bir parça, bir parmak, bir sıra, bir solukta, bir süre, bir sürü, bir tabur, bir tahtada, birtakım, bir tane, bir temiz, bir terimli, bir tomar, bir tuhaf, bir tutam, bir türlü, bir vakitler, bir yana, bir yanda, bir yandan, bir yığın, bir yol, bir yudum, bir zahmet, bir zaman, birdenbire, birdirbir, birebir, bire bir, bire bir eşleme, ağzı bir, arada bir, ayda yılda bir, beş bir, binbir, binde bir, bire bir, daha bir, dört bir, elde bir, ellibir, hangi bir, hep bir ağızdan, her bir, herhangi bir, hiçbir, iki bir, ikide bir, kapı bir komşu, kırkyılda bir, nisan bir, nisan bir şakası, onbiraylık, şöyle bir, üç bir, yirmibir, ikide birde, başka biri, hiçbiri


İÇ


[isim]
  • Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı

    Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. - Çetin Altan

[sıfat]
  • Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan

    İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı. - Peyami Safa

[sıfat]
  • İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan

    İç dünyamız.

[mecaz]
  • Muhteva

Ata Sözleri ve Deyimler

  • iç (veya içini) dökmek
  • iç açmak
  • iç bağlamak
  • iç çekmek
  • iç etmek
  • iç geçirmek
  • iç gıcıklamak
  • içi açılmak
  • içi alaylı, dışı kalaylı
  • içi almamak
  • içi bayılmak
  • içi beni yakar, dışı eli (veya seni) yakar
  • içi boşalmak
  • içi bulanmak
  • içi burkulmak
  • içi cız etmek
  • içi çekmek
  • içi daralmak
  • içi dayanmamak
  • içi dışı bir (olmak)
  • içi dışına çıkmak
  • içi erimek
  • içi ezilmek
  • içi ezim ezim ezilmek
  • içi geçmek
  • içi gitmek
  • içi götürmemek
  • içi hop etmek
  • içi ısınmak
  • içi içine geçmek
  • içi içine sığmamak
  • içi içini yemek
  • içi kabul etmemek
  • içi kağşamak
  • içi kalkmak (veya kabarmak)
  • içi kan ağlamak
  • içi kapanmak
  • içi kararmak
  • içi kazınmak (veya kıyılmak)
  • içinde duymak
  • içinde kaybolmak
  • içinden bir şeyler kopmak
  • içinden çıkmak
  • içinden geçirmek
  • içinden geçmek
  • içinden gelmek
  • içinden gülmek
  • içinden kan gitmek
  • içinden konuşmak
  • içinden okumak
  • içinden olmak
  • içinden yanmak
  • içinde yüzmek
  • içine almak
  • içine ateş atmak
  • içine ateş düşmek
  • içine atmak
  • içine baygınlıklar çökmek
  • içine çekilmek (veya kapanmak)
  • içine çekmek
  • içine daralma gelmek
  • içine dert olmak
  • içine doğmak
  • içine dokunmak
  • içine etmek (veya sıçmak)
  • içine fenalık gelmek (veya basmak)
  • içine hüzün çökmek
  • içine işlemek
  • içine kurt düşmek
  • içine kuşku çökmek
  • içine oturmak
  • içine sinmek
  • içine sokacağı gelmek
  • içine su serpilmek
  • içine tükürmek
  • içini açmak
  • içini bayıltmak (veya kıymak)
  • içini boşaltmak
  • içini burkmak
  • içini çekmek
  • içini çürütmek
  • içini dondurmak
  • içini ezmek
  • içini ısıtmak
  • içini karartmak
  • içini kemirmek
  • içini kurt yemek (veya kemirmek)
  • içinin ateşi küllenmek
  • içinin yağı erimek
  • içini okumak
  • içini parçalamak (veya parça parça etmek)
  • içini sarmak
  • içini sıkmak
  • içini sızlatmak
  • içini yakmak
  • içini yemek
  • içi paralanmak (veya parçalanmak)
  • içi rahat etmek
  • içi sıkılmak
  • içi sızlamak
  • içi sürmek
  • içi titremek
  • içi vık vık (veya fık fık veya pır pır) etmek
  • içi yağ bağlamak
  • içi yanmak
  • iç tutmak

Birleşik Kelimeler: iç acısı, iç ağ, iç ağa, iç asalak, iç bakla, iç barış, iç başkalaşım, iç bellek, iç borç, iç borçlanma, iç bölge, iç bulantısı, iç burukluğu, içbükey, iç cep, iç cümle, iç çamaşırı, iç çokgen, iç denetçi, iç denetim, içdenetir, iç denge, iç deniz, iç deri, iç donu, iç dünya, iç ek, iç etek, iç evlilik, iç gezegen, iç göbek, iç göç, içgöreç, içgörü, iç görüm, içgösterir, içgüdü, iç güveyi, iç güveyisi, iç harp, iç hastalıkları, iç hat, iç ısı, iç ısıtıcı, iç içe, iç işleri, iç itim, iç itmek, iç kafiye, iç kapak, iç kavuz, iç kulak, iç kuyu, iç lastik, iç merkez, iç mimar, iç mimari, iç odun, iç oğlanı, iç pazar, iç pilav, iç plazma, iç politika, iç saha, iç salgı, iç savaş, iç ses, iç spiker, iç su, iç sürme, içtepi, iç ters açı, iç turizm, iç tümce, iç türeme, iç tüzük, iç uyak, içyağı, iç yarıçap, içyüz, iç yüz, iç zar, içe bakış, içe dönük, içe kapanık, içe yöneliklik, içi boş, içi çıfıt çarşısı, içi dar, içi fesat, içi geniş, içi tez, için için, içler acısı, sağ iç, sol iç, avuç içi, badem içi, bakla içi, ceviz içi, çevrim içi, ders içi, fındık içi, fıstık içi, hafta içi, hizmet içi eğitim, kavuniçi, meslek içi eğitim, meyve içi, rahim içi araç, yurt içi


BRİK (Kelime Kökeni: Fransızca brick)


[isim]
  • İki direkli, seren yelkenli, birkaç top taşıyan gemi
[isim] [eskimiş]
  • Önde çok yüksek bir oturma yeri, arkada da boylamasına yerleştirilmiş oturacak yerleri bulunan dört tekerlekli, yaylı at arabası

BOK


[isim]
  • Dışkı
[kaba konuşmada]
  • Güç durum

    Boka batmak. Boka düşmek.

[sıfat] [kaba konuşmada]
  • Hor görülen, tiksinilen

    Bırak şu bok herifi!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bok (veya bokun) soyu
  • boka nispetle tezek amberdir
  • bok atmak
  • bok canına olsun
  • bok etmek (veya bokunu çıkarmak)
  • bok karıştırmak
  • boku çıkmak
  • bokunda boncuk bulmak
  • bokuyla kavga etmek
  • bok üstün bok
  • bok yedi başı
  • bok yemek
  • bok yemek düşer
  • bok yemenin Arapçası
  • bok yoluna gitmek

Birleşik Kelimeler: bok böceği, bok püsür, boku bokuna, demir boku, kazboku


BOR


[sıfat] [halk ağzında]
  • İşlenmemiş, taşlık, sert, ekilmemiş (toprak), borak
[isim] [kimya]
  • Atom numarası 5, atom ağırlığı 10,8, yoğunluğu 2,45 olan, tabiatta bor asidi veya boratlar durumunda bulunan basit element (simgesi B)
[isim]
  • Niğde iline bağlı ilçelerden biri

ÇİR


[isim] [halk ağzında]
  • Kayısı, erik, zerdali vb. meyvelerin kurusu

ÇOR


[isim] [halk ağzında]
  • Hastalık

ÇOK


[sıfat]
  • Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı

    Bana matematik çok kolay geldi. - Falih Rıfkı Atay

[zarf]
  • Aşırı bir biçimde

    Biz çocuklar evimizi çok beğendik. - Ayla Kutlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çok baharın otunu yemek
  • çok bilen (veya söyleyen) çok yanılır
  • çok el ya yağmaya ya yolmaya
  • çok gelmek
  • çok gezen tavuk ayağında pislik getirir
  • çok görmek
  • çok havlayan köpek ısırmaz
  • çok koşan çabuk (veya çok veya tez) yorulur
  • çok naz âşık usandırır
  • çok olmak
  • çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
  • çok söylemek
  • çok şey!
  • çok şükür
  • çok yaşayan (veya okuyan) bilmez, çok gezen bilir

Birleşik Kelimeler: çok anlamlı, çok ayaklılar, çokbilmiş, çok çok, çok düzlemli, çok eşli, çok fazlı, çok geçmeden, çokgen, çok gizli, çok gözeli, çok hücreli, çok karılı, çok katlı otopark, çok kısa dalga, çok kocalılık, çok ortaklı, çok partili, çoksatar, çok sesli, çok sözlü, çok şiddetli fırtına, çok tanrıcı, çok tanrılı, çok taraflı, çok terimli, çok uluslu, çok yanlı, çok yıllık, çok yönlü, çok yüzlü, az çok, birçok, pek çok, birçoğu


KOÇ


[isim]
  • Damızlık erkek koyun
[mecaz]
  • Sağlıklı, gürbüz genç erkek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • koça boynuzu yük değil

Birleşik Kelimeler: koçbaşı, koçboynuzu, koç burunlu, koç katımı, koç yiğit, koç yumurtası

[isim] [spor]
  • Çalıştırıcı

Birleşik Kelimeler: yaşam koçu

[isim] [gök bilimi]
  • Zodyak üzerinde Balık ile Boğa arasında bulunan takımyıldızın adı, Hamel

BORİK (Kelime Kökeni: Fransızca borique)


[isim] [kimya]
  • Bordan türeyen asit ve anhidrit

Birleşik Kelimeler: borik asit, asit borik


BRİÇ (Kelime Kökeni: İngilizce bridge)


[isim]
  • Dört kişi arasında oynanan bir iskambil oyunu

    Briç masasında operetçi Muhlis Sabahattin başı çeker. - Salâh Birsel