Ağı ile Başlayan Kelimeler



AĞI ile başlayan 81 kelime bulunuyor. Başında AĞI olan kelimeler ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Ağı kelimesinin anlamı nedir? Ağı ile biten kelimeler. İçinde ağı olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

15 Harfli Kelimeler

AĞIRLAŞTIRILMAK29

14 Harfli Kelimeler

AĞIRLAŞABİLMEK28, AĞIRLAŞTIRILMA28, AĞIRLAYABİLMEK27, AĞIRLANABİLMEK25, AĞIRLATABİLMEK25

13 Harfli Kelimeler

AĞIRLAŞTIRICI30, AĞIRLAŞABİLME27, AĞIRLAŞTIRMAK26, AĞIRLAYABİLME26, AĞIRŞAKLANMAK25, AĞIRLANABİLME24, AĞIRLATABİLME24

12 Harfli Kelimeler

AĞIZLIKÇILIK29, AĞIRBAŞLILIK27, AĞIRCANLILIK25, AĞIRLAŞTIRMA25, AĞILANDIRMAK24, AĞIRŞAKLANMA24, AĞIRKANLILIK22

11 Harfli Kelimeler

AĞILANDIRMA23, AĞIRELLİLİK19

10 Harfli Kelimeler

AĞIZLAŞMAK25, AĞIRLIKSIZ24, AĞIRLAŞMAK22, AĞIRLANMAK19, AĞILLANMAK19, AĞIRLATMAK19

9 Harfli Kelimeler

AĞIZLIKÇI25, AĞIZLAŞMA24, AĞIRLAYIŞ23, AĞIRBAŞLI23, AĞITÇILIK22, AĞIZLAMAK21, AĞIRLAŞMA21, AĞIRLANIŞ21, AĞIRCANLI21, AĞILAŞMAK21, AĞIRSAMAK19, AĞIRLIKLI19, AĞIRLATMA18, AĞIRLANMA18, AĞIRLAMAK18, AĞIRKANLI18, AĞILLANMA18, AĞILANMAK18

8 Harfli Kelimeler

AĞIZLAMA20, AĞILAŞMA20, AĞIRSAMA18, AĞIRAYAK18, AĞITLAMA17, AĞIRLAMA17, AĞILANMA17, AĞILAMAK17, AĞIRELLİ16

7 Harfli Kelimeler

AĞIZSIZ23, AĞIZCIL22, AĞIZSIL20, AĞIRTOP20, AĞIZDAN20, AĞIZOTU20, AĞIZLIK19, AĞIRŞAK18, AĞILAMA16, AĞINMAK16, AĞIRLIK16, AĞITSAL16

6 Harfli Kelimeler

AĞIZLI18, AĞITÇI18, AĞIRCA17, AĞIMLI16, AĞINMA15

5 Harfli Kelimeler

AĞILI14

4 Harfli Kelimeler

AĞIŞ15, AĞIZ15, AĞIM13, AĞIL12, AĞIN12, AĞIR12, AĞIT12

3 Harfli Kelimeler

AĞI11


AĞI


[isim]
  • Zehir

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağı gibi

Birleşik Kelimeler: ağı ağacı, ağı çiçeği, ağı otu, sarıağı


AĞIL


[isim]
  • Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer, arkaç

    Bir keçi kokusu sarmış ağıllarda çobanlarla arkadaş oldum. - Sait Faik Abasıyanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağılda oğlak doğsa ovada otu biter

Birleşik Kelimeler: açık ağıl

[isim]
  • Hale
[sinema] [televizyon]
  • Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker

AĞIN


[isim]
  • Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri

AĞIR


[sıfat]
  • Tartıda çok çeken, hafif karşıtı

    Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır.

[mecaz]
  • Değeri çok olan, gösterişli

    Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi. - Mithat Cemal Kuntay

[mecaz]
  • Çetin, güç

    Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu. - Feridun Fazıl Tülbentçi

[mecaz]
  • Ciddi
[mecaz]
  • Sıkıntı veren, bunaltan
[mecaz]
  • Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı

    Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum. - Nurullah Ataç

[mecaz]
  • Ağırbaşlı, ciddi

    Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]
  • Keskin, boğucu (koku)

    Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır. - Falih Rıfkı Atay

[mecaz]
  • Davranışları yavaş olan
[mecaz]
  • Sindirimi güç (yiyecek)

    Ağır bir yemek.

[isim] [spor]
  • Ağır sıklet

    Yıllarca ağırda güreşti.

[zarf]
  • Yavaş bir biçimde

    Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu. - Etem İzzet Benice

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağır basar, yeğni kalkar
  • ağır basmak
  • ağır basmak
  • ağır çekmek
  • ağırdan almak
  • ağır durmak
  • ağır gelmek
  • ağır git ki yol alasın
  • ağırına gitmek
  • ağır işitmek (veya duymak)
  • ağır kaçmak
  • ağır kazan geç kaynar
  • ağır ol!
  • ağır ol, batman gel
  • ağır otur ki bey (veya molla) desinler
  • ağır oturmak
  • ağır söylemek
  • ağır taş yerinden oynamaz
  • ağır yongayı yel kaldırmaz

Birleşik Kelimeler: ağır ağır, ağır aksak, ağır araç, ağırayak, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağır ceza, ağır ceza mahkemesi, ağır çekim, ağırelli, ağır ezgi, ağır hapis cezası, ağır hasta, ağır hava, ağır hidrojen, ağır iş, ağırkanlı, ağır kayıp, ağır kusur, ağır küre, ağır makineli, ağır para cezası, ağır sanayi, ağır sıklet, ağır söz, ağır su, ağır top, ağır uyku, ağır vasıta, ağır yağ, ağır yara, eli ağır, eline ağır, uykusu ağır, yarı ağır sıklet


AĞIT


[isim]
  • Ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren söz veya ezgi

    Bir ağıtla mendillerinin, yazmalarının ucuna düğüm attılar. - Lâtife Tekin

[edebiyat]
  • Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını, büyük felaketlerin acılı etkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı, sagu, mersiye

    Rahman'ın sazı susmuş, okuduğu ağıt bitmiştir. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağıt yakmak (veya düzmek veya tutturmak)


AĞIM


[isim]
  • Ayağın üstündeki tümsek yer

AĞILI


[sıfat]
  • İçinde ağı bulunan, zehirli

    Evhama gelince, o dipsiz bir kuyunun ağılı suyudur. - Elif Şafak

Birleşik Kelimeler: ağılı böcek


AĞINMA


[isim]
  • Ağınmak işi

AĞIŞ


[isim]
  • Ağma işi

    Gençlikten orta yaşa, orta yaştan yaşlılığa ağışını birlikte yaşadığım bu ev... - Adalet Ağaoğlu


AĞIZ


[isim] [anatomi]
  • Yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ
[dil bilimi]
  • Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili

    Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu. - Sait Faik Abasıyanık

[müzik]
  • Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağız (veya ağzını) açmak
  • ağız (veya ağzını) büzmek
  • ağız açtırmamak
  • ağız aramak (veya yoklamak)
  • ağız burun birbirine karışmak
  • ağızda dağılmak
  • ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın
  • ağızda sakız gibi çiğnemek
  • ağız değiştirmek
  • ağız dil vermemek
  • ağız eğmemek
  • ağız etmek
  • ağız kullanmak
  • ağız satmak
  • ağız tamburası çalmak
  • ağız yapmak
  • ağız yaymak
  • ağız yer, yüz utanır
  • ağza (veya ağızlara) düşmek
  • ağza alınmaz (veya alınmayacak)
  • ağza almamak
  • ağza tat, boğaza feryat
  • ağzı (veya ağzı dili) kurumak
  • ağzı burnu yerinde
  • ağzı çirişçi çanağı
  • ağzı çirişçi çanağına dönmek
  • ağzı dili bağlanmak
  • ağzı dili tutulmak
  • ağzı dolu dolu konuşmak
  • ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur
  • ağzı kilitlenmek
  • ağzı köpürmek
  • ağzı kulaklarına varmak
  • ağzı kurusun
  • ağzı laf (veya lakırtı) yapmak
  • ağzına ... koymamak
  • ağzına almak
  • ağzına atmak
  • ağzına bakakalmak
  • ağzına baktırmak
  • ağzına biber sürerim (veya çalarım)
  • ağzına bir kemik atmak
  • ağzına bir lokma koymamak
  • ağzına bir parmak bal çalmak
  • ağzına bir zeytin verir, altına (veya ardına) tulum tutar
  • ağzına burnuna bulaştırmak
  • ağzına düşmek
  • ağzına etmek
  • ağzına geldiği gibi
  • ağzına geleni söylemek
  • ağzına gem vurmak
  • ağzına kadar
  • ağzına kilit takmak (veya vurmak)
  • ağzına kira istemek
  • ağzına layık
  • ağzına sağlık
  • ağzına sakız olmak
  • ağzına sıçmak
  • ağzına sürmemek
  • ağzına takılmak
  • ağzına taş almak
  • ağzına tıkmak
  • ağzına tükürmek
  • ağzına verilmesini beklemek (veya istemek)
  • ağzına volta almak
  • ağzına vur, lokmasını al
  • ağzına yakışmamak
  • ağzına yüzüne bulaştırmak
  • ağzında bakla ıslanmamak
  • ağzında büyümek
  • ağzında çalkalanmak
  • ağzında gevelemek
  • ağzından
  • ağzından (söz veya lakırtı) dirhemle çıkmak
  • ağzından baklayı çıkarmak
  • ağzından bal damlamak (veya akmak)
  • ağzından burnundan getirmek
  • ağzından çıkanı (veya çıkan sözü) kulağı duymamak (veya işitmemek)
  • ağzından çıkmak
  • ağzından çıt çıkmamak
  • ağzından dökülmek
  • ağzından düşmemek (veya düşürmemek)
  • ağzından girip burnundan çıkmak
  • ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme
  • ağzından inci saçmak
  • ağzından kaçırmak
  • ağzından kapmak
  • ağzından lakırtı (veya laf) almak (veya çekmek)
  • ağzından lokmasını almak
  • ağzından söz (veya laf veya lakırtı) eksik etmemek
  • ağzından yel alsın!
  • ağzında yaş kalmamak
  • ağzını açacağına gözünü aç
  • ağzını açıp gözünü yummak
  • ağzını aramak (veya yoklamak)
  • ağzını bağlamak
  • ağzını bıçak açmamak
  • ağzını bırakıp kıçıyla (veya bir tarafıyla) gülmek
  • ağzını bozmak
  • ağzını burnunu çarşamba pazarına (veya çanağına) çevirmek
  • ağzını burnunu dağıtmak (veya kırmak veya parçalamak)
  • ağzını dilini bağlamak
  • ağzını havaya (veya poyraza) açmak
  • ağzını hayra aç!
  • ağzını kapamak
  • ağzını kapamak (veya kilitlemek)
  • ağzını kiraya vermek
  • ağzını koklamak
  • ağzını kullanmak (veya satmak)
  • ağzını mühürlemek
  • ağzının içine bakmak
  • ağzının içine baktırmak
  • ağzının içine girmek
  • ağzının içi yangın yerine dönmek
  • ağzının kâhyası olmak
  • ağzının kaşığı (veya kalıbı veya lokması) olmamak
  • ağzının kokusunu çekmek
  • ağzının mührü ile
  • ağzının payını (veya ölçüsünü) almak
  • ağzının payını (veya ölçüsünü veya kayarını) vermek
  • ağzının perhizi yok
  • ağzının suyu akmak
  • ağzının tadını bilmek
  • ağzını öpeyim (veya seveyim)
  • ağzını sıkı (veya pek) tutmak
  • ağzını tıkamak
  • ağzını toplamak
  • ağzını tutmak
  • ağzı olan konuşuyor
  • ağzı oynamak
  • ağzı sulanmak
  • ağzı süt kokmak
  • ağzı teneke kaplı
  • ağzı torba değil ki büzesin
  • ağzı var dili yok
  • ağzı varmamak
  • ağzı yanmak
  • ağzıyla içmesini bilmek
  • ağzıyla kuş tutsa...

Birleşik Kelimeler: ağız ağıza, ağız alışkanlığı, ağız bağı, ağız birliği, ağız dalaşı, ağız değişikliği, ağız dolusu, ağız kalabalığı, ağız kavafı, ağız kavgası, ağız kokusu, ağız kuşağı, ağız nişanı, ağızotu, ağız şakası, ağız tadı, ağız tatsızlığı, ağız tüfeği, ağız tütünü, ağız ünlüsü, ağız ünsüzü, ağzı açık, ağzı bir, ağzı bozuk, ağzı büyük, ağzı gevşek, ağzı havada, ağzı kalabalık, ağzı kara, ağzı kenetli, ağzı kilitli, ağzı kulaklarında, ağzı pek, ağzı pis, ağzı sıkı, açıkağız, bayramlık ağız, çatal ağız, sarıağız, yarım ağız, aslanağzı, dört yol ağzı, düşman ağzı, esnaf ağzı, halk ağzı, kapı ağzı, kaynana ağzı, kol ağzı, kurtağzı, külhanbeyi ağzı, küllük ağzı, mide ağzı, şoför ağzı, taşra ağzı, tavşanağzı, tezgâhtar ağzı, yanardağ ağzı, yavruağzı, yol ağzı, ilk ağızda, yüreği ağzında

[isim]
  • Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü

AĞIRELLİ


[sıfat] [mecaz]
  • Eli ağır

AĞILAMA


[isim]
  • Zehirleme

AĞINMAK


[nesnesiz]
  • Hayvan yere yatıp yuvarlanmak

AĞIRLIK


[isim]
  • Ağır olma durumu

    Taşın ağırlığı.

    Yükün ağırlığı.

[halk ağzında]
  • Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın (II)
[mecaz]
  • Sıkıntı
[mecaz]
  • Ağırbaşlılık

    Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi.

[mecaz]
  • Değerli olma durumu

    Hediyenin ağırlığı.

[mecaz]
  • Uyuşukluk ve gevşeklik durumu

    Beynime bir ağırlık peyda olmuştu. - Aka Gündüz

[askerlik]
  • Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri

    Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum. - Falih Rıfkı Atay

[fizik]
  • Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite
[spor]
  • Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağırlığınca altın etmek (veya değmek)
  • ağırlığını (ortaya) koymak
  • ağırlığı olmak
  • ağırlık basmak (veya çökmek)
  • ağırlık olmak

Birleşik Kelimeler: ağırlık merkezi, ağırlık yitimi, başağırlık, gramağırlık, horoz ağırlık, kilogramağırlık, orta ağırlık, özgül ağırlık, sinek ağırlık, tüy ağırlık, atom ağırlığı


AĞITSAL


[sıfat]
  • Ağıtla ilgili, ağıt özelliği taşıyan