[isim]

• Görkem

[eskimiş]

• Parlaklık, parıltı

[sıfat]

• Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse)

  Üstelik de şaşı olan bu çocuğu ne diye tutup göndermişlerdi? - Ercüment Ekrem Talu

[zarf]

• Gözlerini çarpıtarak

  Şaşı bakmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

• şaşı çakır demektense kör de de kurtul

[isim]

• Şaşmak işi

[-e]

• Umulmayan, beklenmeyen veya olağanüstü bir olay, bir olgu karşısında şaşkın duruma gelmek, hayret etmek

  Aynı anda nasıl olur da başka bir iş tutabileceğine şaşar kalırdınız. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[-den]

• Yolundan sapmamak, gidişini değiştirmemek, veya yanılmamak

  Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma / Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma - Tevfik Fikret

[-i]

• Şaşırmak

  Yolunu şaşmak. Gününü şaşmak.

[isim]

• Baharatlı sirkeye yatırılmış koyun etinden hazırlanmış bir yemek türü

[sıfat]

• Düşünceleri dağılmış, karışmış, ne yapacağını bilemez duruma gelmiş

  Şaşkınım, çenem, dudaklarım, dilim sanki artık beni dinlemiyorlar. - Ahmet Ümit

• Akılsız, sersem, budala

Ata Sözleri ve Deyimler

• şaşkına çevirmek
• şaşkına dönmek

[sıfat]

[eskimiş]

• Görkemli

  Bazen mehtap bu yalının üstüne vurarak onu şaşaalı manalarla öyle pırıl pırıl parlatırdı ki... - Abdülhak Şinasi Hisar

• Parıltılı

[isim]

• Şaşalamak işi

[isim]

• Şaşırmak işi

[isim]

• Şaşılmak işi

[isim]

• Şaşı olma durumu

[tıp]

• Göz kaslarının kasılması sırasında eş güdüm bozukluğu dolayısıyla gözlerin aynı noktaya odaklanmaması, görüntünün ağ tabaka üzerine uygun noktaya düşmemesi durumu

[isim]

• Şaşalatmak işi

[nesnesiz]

• Şaşkın bir duruma düşmek, şaşkınca davranmak, şaşırmak

  Annemin tereddütsüz cevabından biraz şaşaladım. - Aka Gündüz

[isim]

• Şaşakalmak işi

[-e]

[nesnesiz]

• Şaşkınlığa uğranılmak

  Cidden şaşılacak şeyler yapıyor. - Abdülhak Şinasi Hisar