[isim]

• Arkalamak işi, müzaheret

[isim]

• Aralatmak işi

[isim]

• Aralanmak işi

[-i]

• İki şey arasında açıklık oluşturmak, az açmak

  Kapısını hafifçe araladı. - Falih Rıfkı Atay

• Aralıklı duruma getirmek, seyrekleştirmek

  Şu sandalyeleri biraz aralayınız.

[halk ağzında]

• Bitkilerin fazla dal ve çubuklarını kesmek, seyrekleştirmek

[isim]

• Araklamak işi, çalma, aşırma

[nesnesiz]

• Utanmak

  Ramazan günü alenen meyveli gazoz içmeye arlanmıyor musun? - Haldun Taner

[-e]

[-i]

• Bilgi vermek, izah etmek

  Gece sabaha kadar düşündüğü şeyleri babasına da anlatmak isterdi. - Peyami Safa

• Bir konu üzerinde açıklama yapmak, açıklamada bulunmak

[nesnesiz]

• Nakletmek

  Sonra bir hikâye anlattı. - Abdülhak Şinasi Hisar

Ata Sözleri ve Deyimler

• anlata anlata bitirememek

[nesnesiz]

• Ata binmek

  Az sonra ulaklar oba beylerine haber ulaştırmak için atlanmışlardı. - Nezihe Araz

• At edinmek

[nesnesiz]

• Atlama işi yapılmak

  Burası atlanacak yer değil! Bu yazıda birkaç satır atlanmış.

[nesnesiz]

• Allama işi yapılmak

Ata Sözleri ve Deyimler

• allanıp pullanmak

[-i]

[mantık]

• Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek

[isim]

[bitki bilimi]

• Tadı güzel ve besleyici bir tür mantar, keçi mantarı (Agaricus campestris)

[-i]

• Gizlemek

  Fabrikayı uçaklardan gelebilecek tehlikelere karşı alaladılar.

[isim]

• Azılı atları zapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir araç

  Gururu okşanılan bir erkek ise ağzına kantarma geçirilmiş bir küheylan kadar âcizdir, elinizde esirdir. - Hüseyin Cahit Yalçın

[isim]

• Karalamak işi

• El alıştırmak için çok tekrarlanarak yazılan yazı

• Üstünde düzeltmeler yapılan, temize çekilmemiş yazı taslağı, müsvedde

  İlk şiirim olan bir türkü güftesini, Üsküp türkülerinde gördüğüm vezinle karalamaya başladım. - Yahya Kemal Beyatlı

[mecaz]

• Leke sürme, kötülük yükleme

[isim]

[bitki bilimi]

• Bir tür etli ve büyük zeytin