ÜNİFORMASIZ Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

ÜNİFORMASIZ harflerini içeren 5 harfli 60 kelime bulunuyor. 5 harfli ÜNİFORMASIZ kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ZİFOS16, AZNİF14, İNFAZ14, İFRAZ14, NAFİZ14, ZARİF14, AMORF13, FORMA13, FORSA13, FASON13, MASİF13, OFRİS13, SOFRA13, SİFON13, AFONİ12, FİRMA12, FRİSA12, İNSAF12, İSRAF12, SAFİR12, İRFAN11, SIZMA11, ARSIZ10, ANSIZ10, İMROZ10, NAZIM10, SİROZ10, SARIZ10, ZIMNİ10, ZARSI10, ARIZİ9, MİRZA9, MİZAN9, MARİZ9, NİZAM9, NAZIR9, ZAMİR9, MISRA8, MÜRAİ8, MASON8, NAZİR8, ORASI8, SİRMO8, SORMA8, SIRMA8, SINMA8, SARIM8, ÜMRAN8, ANÜRİ7, MİRAS7, MARON7, NASIR7, ORMAN7, ROMAN7, SONRA7, SONAR7, SINAİ7, SANRI7, ARSİN6, NASİR6

ARSİN

[isim]

  • Trabzon iline bağlı ilçelerden biri

NASİR (Kelime Kökeni: Arapça nās̱ir)

[isim]

[eskimiş]

  • Nesir yazan, nesir ustası

    Başlıca şair ve nasirleri tamamıyla öğrenmek için külliyat okumak merakına düştüm. - Yahya Kemal Beyatlı

ANÜRİ (Kelime Kökeni: Fransızca anurie)

[isim]

[tıp]

  • İdrar oluşturamama biçiminde ağır bir böbrek rahatsızlığı belirtisi

MİRAS (Kelime Kökeni: Arapça mīrās̱)

[isim]

[hukuk]

  • Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke

[mecaz]

  • Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik

[mecaz]

  • Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey

    Hatta bazıları mesleğin püf noktalarını anlatan kitaplar yazıp tecrübelerini gelecek nesillere miras bırakmışlardı. - İhsan Oktay Anar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • mirasa konmak
  • miras helal, hele al demişler
  • miras yemek

Birleşik Kelimeler: mirasyedi, reddimiras, baba mirası

MARON (Kelime Kökeni: Fransızca marron)

[isim]

  • Kestane rengi

[sıfat]

  • Bu renkte olan

NASIR (Kelime Kökeni: Arapça nāsūr)

[isim]

  • En çok el ve ayağın sürekli sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşmuş deri

    Ellerinde nasır, yüzlerinde nur / Yarına ümitle yürüyenlere / Bir selam uçuralım - Orhan Veli Kanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • nasır bağlamak (veya tutmak)
  • nasırına basmak

Birleşik Kelimeler: nasır yakısı

ORMAN

[isim]

  • Ağaçlarla örtülü geniş alan

    Bütün evi bir ormanmış gibi rahatça ve her anlamda kullanabiliyorlardı. - Ayla Kutlu

  • Bu ağaçların bütünü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • orman gibi
  • orman taşlamak

Birleşik Kelimeler: orman çayırı, orman dizisi, orman evi, orman gülü, orman işletmesi, orman kaçkını, orman kanunu, orman kebabı, orman kibarı, orman koruma memuru, orman köylüsü, orman köyü, orman kuşağı, orman sarmaşığı, orman sıçanı, orman tavuğu, orman yeşili, deli orman, tropikal orman, vahşi orman, yağmur ormanları

ROMAN

[isim]

  • Çingene

[isim]

  • İnsanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî tür
  • Bu türde yazılmış eser

    Bu, ihtiyar kitapçıdan alıp evde bayıla bayıla okuduğu küçük hissî romanlardan biriydi. - Osman Cemal Kaygılı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • romanı yazılmak

Birleşik Kelimeler: çizgi roman, ırmak roman, nehir roman, polisiye roman, resimli roman, tarihî roman, tarihsel roman, tefrika roman, köy romanı

SONRA

[zarf]

  • Daha ileri bir zamanda, müteakiben, önce karşıtı

    Önce parasız temsiller verilirken sonra paralı verilmeye başlandı. - Metin And

  • Daha uzak ve ileri bir yerde

    Bahçeden sonra geriye dönerek biraz da sokaklarda dolaştık. - Reşat Nuri Güntekin

  • Makam, sıra, değer ve önemde arkada oluşu bildiren bir söz
  • Yoksa, aksi hâlde

    Tembellik etmesin, sonra sınıfta kalır.

[isim]

  • Arkadan gelen bölüm veya zaman

    Bunun sonrası yok. Bu işi sonraya bırakmamalı.

Birleşik Kelimeler: az sonra, milattan sonra, neden sonra, okul sonrası

SONAR (Kelime Kökeni: Fransızca sonar)

[isim]

  • Batmış olan nesnenin, yüzeye yakın balıkların yerini ve durumunu yansılanan ses dalgalarıyla belirleyen sistem
  • Bu sistemden yararlanılarak yapılmış, denizaltılarda kullanılan cihaz

SINAİ (Kelime Kökeni: Arapça ṣināʿī)

[sıfat]

  • Sanayi ile ilgili, endüstriyel

SANRI

[isim]

[ruh bilimi]

  • Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon

    Olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey. - Attila İlhan

MISRA (Kelime Kökeni: Arapça miṣrāʿ)

[isim]

[edebiyat]

  • Dize

MÜRAİ (Kelime Kökeni: Arapça murāʾī)

[sıfat]

[eskimiş]

  • İkiyüzlü

    Pek nazik olduğu için onu görenler mürai zannederler. - Abdülhak Şinasi Hisar

MASON (Kelime Kökeni: Fransızca maçon)

[isim]

  • Masonluk üyesi, farmason

Birleşik Kelimeler: mason locası