Ün ile Biten 6 Harfli Kelimeler

ÜN ile biten 6 harfli 16 kelime bulunuyor. Sonu ÜN olan 6 karekterli kelime listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Ün ile başlayan 6 harfli kelimeler. İçinde Ün olan 6 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

ÇÖZGÜN24, GÖÇKÜN21, KÖFTÜN20, DÜZGÜN19, DÖRDÜN18, SÜZGÜN18, ÇÖKKÜN17, DÜŞKÜN15, SÜRGÜN15, DÜRBÜN14, TEAVÜN14, MÜMKÜN12, NEPTÜN12, KÜSKÜN11, KÜRTÜN10, TRİBÜN10

KÜRTÜN

[isim]

[halk ağzında]

  • Yük hayvanlarına vurulan semer, palan

[isim]

[halk ağzında]

  • Rüzgârın etkisiyle kuytu yerlere toplanmış kar yığını

[isim]

  • Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri

TRİBÜN (Kelime Kökeni: Fransızca tribune)

[isim]

  • Spor salonu, stadyum, hipodrom vb. yarışma ve gösteri yapılan yerlerde seyircilerin oturduğu koltuklu veya basamaklı bölüm, sekilik

    Muazzam avlunun medreseler tarafında, kadınlar için tribünler yükseliyordu. - Halide Edip Adıvar

  • Burada oturan seyirciler

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tribünlere oynamak

Birleşik Kelimeler: açık tribün, kapalı tribün, şeref tribünü

KÜSKÜN

[sıfat]

  • Küsmüş olan, gücenik, dargın, muğber

    Benim küskün talihimin bana verdiği ızdırap yeter. - Etem İzzet Benice

[isim]

[bitki bilimi]

  • Küstüm otu

[halk ağzında]

  • Gelişmemiş, küçük kalmış

MÜMKÜN (Kelime Kökeni: Arapça mumkin)

[sıfat]

  • Olabilir
  • Muhtemel, olası

    Batıya, bu zelil tavırla kabul ettirilmesi mümkün hiçbir şey olamazdı. - Necip Fazıl Kısakürek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • mümkün görünmek
  • mümkün olmak

Birleşik Kelimeler: mümkün mertebe

NEPTÜN (Kelime Kökeni: Fransızca néptune)

[isim]

  • Güneş'e yakınlık bakımından sekizinci olan gezegen

DÜRBÜN (Kelime Kökeni: Farsça dūrbīn)

[isim]

[fizik]

  • Uzaktaki cisimlerin görüntülerini büyütmeye veya yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik alet, bakaç
  • Gözetleme deliği

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dürbünün tersiyle bakmak

Birleşik Kelimeler: çiçek dürbünü

TEAVÜN (Kelime Kökeni: Arapça teʿāvun)

[isim]

[eskimiş]

  • Yardımlaşma

DÜŞKÜN

[sıfat]

  • Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, âşıklı, tutkun

    Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır. - Halide Edip Adıvar

  • Meraklı

    İnsan ise memnu olan şeye düşkündür. - Burhan Felek

  • Geçim sıkıntısına düşmüş

    Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu. - Refik Halit Karay

  • Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş

    Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş

    Artık şimdi öyle düşkün bir babayım ki / Yüreğim hun, sayhalarım boğuk boğuktur - Enis Behiç Koryürek

[mecaz]

  • Değer ve onurunu yitirmiş

[mecaz]

  • Kötü yola düşmüş, ahlaksız

    Emniyet memurları Beyoğlu'nun çalgılı bahçelerinden yüz yirmi düşkün kız derleyip toplamış. - Yusuf Ziya Ortaç

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... düşkünü (olmak)
  • düşkün olmak

Birleşik Kelimeler: düşkünlerevi, düşkünler yurdu, boğazına düşkün, canına düşkün, gırtlağına düşkün, nefsine düşkün, dayak düşkünü, devlet düşkünü, duvak düşkünü, fırsat düşkünü, ikbal düşkünü, kılık kıyafet düşkünü, kıyafet düşkünü, kibar düşkünü, kibarlık düşkünü, kitap düşkünü, koltuk düşkünü, menfaat düşkünü, surat düşkünü

SÜRGÜN

[isim]

  • Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse

    Sürgünü yalnız memleket hasreti yıkmaz, yıkması için bu hasrete utandırıcı bir gönül yarası karışmalıdır. - Refik Halit Karay

  • Sürülme işi, nefiy

    Sürgün benim için ölüm gibi bir şey olmuştu. - Reşat Nuri Güntekin

  • Bir kimsenin sürüldüğü yer

    Sürgünlerde çile dolduruyordu en güzel yaşında. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Filiz
  • İshal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sürgüne göndermek
  • sürgün gitmek (veya olmak)
  • sürgün vermek

Birleşik Kelimeler: sürgün avı

ÇÖKKÜN

[sıfat]

  • Çökmüş olan

    Kumral saçlarının çevrelediği çökkün yüzünü eğerek elindeki iğne oyalı kar beyaz mendile uzun uzun sümkürdü. - Elif Şafak

[zarf]

[mecaz]

  • Vücut, akıl ve ruhça gücü azalmış olan

    Gerçekten de çökkün, üzgün ve zavallı bulmuştu onu. - Tarık Buğra

DÖRDÜN

[isim]

  • Ay vb. gök cisimlerine ait daire biçimindeki görünümlerinin yarısının aydınlık olduğu evre, yarım ay, terbi

Birleşik Kelimeler: ilk dördün

SÜZGÜN

[sıfat]

  • Biraz zayıflamış, güçsüzleşmiş

    Dikkat ettim, süzgün bir yüzü, güzel kirpikleri, nemli, şeffaf dudakları vardı. - Orhan Veli Kanık

Birleşik Kelimeler: süzgün bakış, süzgün göz

DÜZGÜN

[sıfat]

  • Doğru ve pürüzsüz, muntazam

    Ayşe çayı demlemiş, düzgün dilimlerle francala kesiyordu. - Cahit Uçuk

  • Düzenli, kusursuz, insicamlı, rabıtalı, muntazam
  • İyi

    Belli ki hâlleri vakitleri çok düzgün değil. - Memduh Şevket Esendal

[zarf]

  • Kurala uygun olarak, kusursuz bir biçimde

    Düzgün konuşuyor.

[matematik]

  • Kenar veya ayrıtları ile açıları birbirine eşit olan (biçim)

    Düzgün çok yüzlü.

[isim]

[eskimiş]

  • Fondöten

Birleşik Kelimeler: eli ayağı düzgün, eli yüzü düzgün

KÖFTÜN

[isim]

  • Sığırlara yedirilen susam veya keten küspesi

    Öküz müyüm ben köftün yiyecek? - Hüseyin Rahmi Gürpınar

GÖÇKÜN

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Göçecek duruma gelmiş

    Göçkün bir ev.

  • Göçebe
  • Yaşı ilerlemiş (kimse), çok yaşlı (kimse)