ÖKÜZBURNU ile Oluşan Kelimeler (ÖKÜZBURNU Kelime Türetme)

ÖKÜZBURNU harflerinden oluşan 38 kelime bulunuyor. ÖKÜZBURNU kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Öküzburnu kelimesinin anlamı nedir?" içeriklerine bakabilirsiniz.

9 Harfli Kelimeler

ÖKÜZBURNU24

5 Harfli Kelimeler

BURUN9, BURUK9, KUBUR9

4 Harfli Kelimeler

ÖZÜR15, ÖKÜZ15, ÖBÜR14, BÖRK12, ÖRÜK12, KUZU9, UZUN9, BURU8, RÜKU7, KURU6, URUK6

3 Harfli Kelimeler

KÖZ12, BÖN11, ÖRÜ11, BÜZ10, BUZ9, KÖR9, ÖRK9, BÜK7, KUZ7, RUZ7, BUN6, KÜR5, KUR4, NUR4, RUN4

2 Harfli Kelimeler

ÖZ11, ÖN8, UZ6, BU5, NÜ4, ÜN4, UN3, UR3

UN

[isim]

  • Öğütülerek toz durumuna getirilmiş tahıl ve başka besin maddeleri

Ata Sözleri ve Deyimler

  • un ufak etmek
  • un ufak olmak
  • ununu elemek, eleğini asmak

Birleşik Kelimeler: un çorbası, un helvası, esmer un, has un, özlü un, balık unu, buğday unu, et unu, galeta unu, kan unu, mısır unu, pirinç unu, soya unu, yulaf unu

UR

[isim]

[tıp]

  • Hücrelerin aşırı çoğalmasıyla insan, hayvan veya bitki dokularında oluşan ve büyüme eğilimi gösteren yumru, bağa, tümör, neoplazma, Çingene ahtapotu, vejetasyon

    Yalnız yağ birikintisinden ibaret bir bez, bir nevi ur, hayatı tehdit edecek bir şey değil! - Abdülhak Şinasi Hisar

Birleşik Kelimeler: ur kaplama, yağ uru

KUR (Kelime Kökeni: Fransızca cours)

[isim]

[ekonomi]

  • Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri

    Resmî kura göre doların değeri yeniden ayarlandı.

  • Düzey

Birleşik Kelimeler: cari kur, çapraz kur, dalgalı kur, efektif kur, katlı kur, sabit kur, döviz kuru

[isim]

  • Karşı cinse ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma
  • Birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışma

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kur yapmak

NUR (Kelime Kökeni: Arapça nūr)

[isim]

  • Aydınlık, ışık, parıltı, ziya
  • İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık

    Kuru Kadı okurken önündeki mezarın bir yeşil nurla tutuştuğunu gördü. - Ömer Seyfettin

Ata Sözleri ve Deyimler

  • nur gibi
  • nur içinde yatsın
  • nur inmek
  • nur ol!
  • nur topu gibi
  • nuruaynım
  • nuruçeşmim
  • nurudidem

Birleşik Kelimeler: nur yüzlü, gemici nuru, göz nuru

RUN (Kelime Kökeni: Fransızca run)

[isim]

  • III-XIII. yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri
  • Göktürk yazıtlarında kullanılan yazı türünün harflerinden her biri

NÜ (Kelime Kökeni: Fransızca nu)

[sıfat]

  • Çıplak

[isim]

  • Çıplak resim

ÜN

[isim]

  • Ses
  • Herkesçe bilinme, tanınma durumu, san, şöhret, şan

    O kadar ünü ve başarıyı yakıştıramamıştı bu yüze. - Tarık Buğra

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak)
  • üne kavuşmak

KÜR (Kelime Kökeni: Fransızca cure)

[isim]

  • İyi bakım ve ilaç tedavisi

    Daireden yıllık iznimi alınca kürümü günde on iki saate çıkardım. - Haldun Taner

  • Özel tedavi yöntemi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kür yapmak

[sıfat]

  • İnatçı, hırslı (adam)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kürünü kırmak
  • kürünü öldürmek

BU

[sıfat]

  • Yerde, zamanda veya söz zincirinde en yakın olanı gösteren bir söz

    Hiçbiri bu çocukların eline su dökemez. - Ahmet Ümit

[zamir]

  • En yakında bulunan bir varlığı veya biraz önce anılan bir şeyi işaret yolu ile belirtmek için kullanılan bir söz

    Oysa bizi bekleyen yaşam bu değildi. - Reha Mağden

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bu abdestle daha çok namaz kılınır
  • bu denli
  • bu kadar
  • bu kadar kusur kadı kızında da bulunur
  • bu minval üzere
  • buna değdi (idi) buna değmedi (idi) demek
  • bunda bir iş var
  • bundan
  • bundan iyisi can sağlığı
  • bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
  • bu sıcağa kar mı dayanır?
  • bu yana

Birleşik Kelimeler: bu açıdan, bu arada, bu bakımdan, bu cümleden, bu gidişle, bu gözle, bu haysiyetle, bu kabîl, bu meyanda, bu sefer, bu takdirde, bu takım, bu türlü, bu yönden, bu yüzden, bununla beraber, bununla birlikte, işbu, o bu, şu bu

KURU

[sıfat]

  • Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı

    Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı. - Halide Edip Adıvar

  • Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan

    Kuru çöl. Kuru tepeler.

  • Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı

    Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar. - Refik Halit Karay

  • Canlılığını yitirmiş (bitki)

    Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum? - Halide Edip Adıvar

  • Salgısı olmayan

    Kuru öksürük. Kuru egzama.

  • Döşenmemiş, çıplak

    Salih Reis, dört kuru duvardan ibaret fukara kapısından gördüğü mavi denize baka baka ölmek istiyordu. - Halikarnas Balıkçısı

  • Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek)

    Kuru çayla karın doyar mı?

[mecaz]

  • Etkisi ve sonucu olmayan

    Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler. - Ruşen Eşref Ünaydın

[mecaz]

  • Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem

[mecaz]

  • Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze

    Kuru, zevksiz bir hayat.

[mecaz]

  • Akıcı olmayan, duygudan yoksun

    Kuru bir anlatım.

[isim]

  • Kuru fasulye

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kuru başına kalmak
  • kuruda kalmak
  • kuru gayret çarık eskitir
  • kuru hasır (veya kilim) üstünde kalmak
  • kuru laf karın doyurmaz
  • kurunun yanında yaş da yanar
  • kuru tahtada kalmak

Birleşik Kelimeler: kuru boya, kuru çay, kuru çayır, kuru çeşme, kuru dere, kuru duvar, kuru ekmek, kuru erik, kuru fasulye, kuru filtre, kuru gürültü, kuru hava, kuru iftira, kuru incir, kurukafa, kuru kafa, kuru kahve, kuru kalabalık, kuru kayısı, kuru kemik, kuru köfte, kuru kuruya, kuru kuyu, kuru laf, kuru meyve, kuru öksürük, kuru pasta, kuru pil, kuru sebze, kurusıkı, kuru soğan, kuru soğuk, kuru söz, kuru tarım, kuru temizleme, kuru üzüm, kuru yemiş, kuru yemişçi, kuru yük, kuru ziraat, kara kuru, tuzu kuru, karaca kuruca, tahtakuruları, armut kurusu, Beypazarı kurusu, dut kurusu, gülkurusu, gül kurusu, insan kurusu, kayısı kurusu, kız kurusu, piç kurusu, tahtakurusu, üzüm kurusu, yaprakkurusu

URUK

[isim]

[eskimiş]

  • Soy, sülale

BUN

[isim]

  • Sıkıntı

    Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu. - Attila İlhan

UZ

[sıfat]

  • İyi, güzel
  • İşe yatkın, becerikli, mahir

Birleşik Kelimeler: eli uz

[zarf]

  • Masallarda az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik tekerlemesinde `uzak` anlamında kullanılan bir söz

Birleşik Kelimeler: uzgören, uzgörür, uz iletişim

RÜKÛ (Kelime Kökeni: Arapça rukūʿ)

[isim]

  • Öne doğru eğilme

[din bilgisi]

  • Namazda elleri dizlere dayayıp öne doğru eğilme

BÜK

[isim]

  • Dönemeç
  • Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar, büklük
  • Ovada veya dere kıyısında çalı ve diken topluluğu
  • Böğürtlen