ÇIRPINMAK Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

ÇIRPINMAK harflerini içeren 4 harfli 27 kelime bulunuyor. 4 harfli ÇIRPINMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇIPA12, IRIP10, AÇIM9, ÇIMA9, ÇIKI9, KAPI9, KAMP9, RAMP9, AÇIK8, AÇKI8, ÇIRA8, ÇAKI8, KAÇI8, KIRÇ8, PARK8, ÇARK7, AKIM6, ARIK5, ANIK5, AKIN5, IRAK5, KANI5, KARI5, KINA5, MARN5, MARK5, RAKI5

ARIK

[isim]

[halk ağzında]

  • Ark

    Arıkta çimdim de geldim diye fısıldadı. - Cahit Uçuk

  • Fide veya fidan dikilen yer

Ata Sözleri ve Deyimler

  • arık çekmek

[sıfat]

  • Zayıf, cılız, kuru, sıska

    Arık, zayıf bir buzağı kuyruğunu sallayarak gidiyordu. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • arık ata kuyruğu da yüktür
  • arık etten yağlı tirit olmaz
  • arık öküze bıçak çalınmaz

ANIK

[sıfat]

[eskimiş]

  • Hazır

[isim]

[bitki bilimi]

  • Ballıbabagillerden, tek yıllık, mavi çiçekli, yemeklere koku vermek için kullanılan bir bitki, dağ reyhanı (Ziziphora)

AKIN

[isim]

  • Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması

    Adayı bir rençper akını doldurmuştu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik - Yahya Kemal Beyatlı

[spor]

  • Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akın etmek

Birleşik Kelimeler: akınkayası, hızlı akın, karşı akın

[isim]

[edebiyat]

  • Kazak ve Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad

IRAK

[sıfat]

  • Uzak

    Sesin ıraktan gelir, yürek deler. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ırak yerin haberini kervan getirir

Birleşik Kelimeler: ırakgörür

[isim]

[müzik]

  • Klasik Türk müziğinde, aynı adla anılan ve kalın fa diyez notasını andıran perdedeki makamlardan biri

KANI

[isim]

  • İnanç, düşünce, kanaat

    Ahlakın da iyiliğe değil, güce dayandığı kanısındadır. - Salâh Birsel

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanısında olmak
  • kanıya varmak

KARI

[isim]

  • Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce

    Eve varınca karım Fadime kapıyı açar. - Sait Faik Abasıyanık

[kaba konuşmada]

  • Kadın

    Analar ağlıyor, nişanlılar ağlıyor, karılar ağlıyordu fakat Saliha kadın buna alışmıştı. - Halide Edip Adıvar

[halk ağzında]

  • Yaşlı, ihtiyar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • karı gibi
  • karının saçlısı, tarlanın taşlısı
  • karısının üstüne evlenmek

Birleşik Kelimeler: karı ağızlı, karı kız milleti, karı koca, karım köylü, karısı ağızlı, karısı köylü, katır karı, kocakarı, alkarısı, çarşamba karısı, mahalle karısı

KINA (Kelime Kökeni: Arapça ḥinnāʾ)

[isim]

  • Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz

    Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş tarak ile zülfüm düzüldü - Halk türküsü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kına (veya kınalar) yakmak (veya koymak veya sürmek veya vurmak veya yakınmak veya yakılmak)
  • kına gibi

Birleşik Kelimeler: kına ağacı, kına çiçeği, kına gecesi, kınakına, yüksük kına

MARN (Kelime Kökeni: Fransızca marne)

[isim]

[madencilik]

  • Çok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin değişik oranlardaki karışımından oluşan tortul kayaç, pekmez toprağı

MARK (Kelime Kökeni: Almanca Mark)

[isim]

[eskimiş]

  • Alman para birimi
  • Markka

RAKI (Kelime Kökeni: Arapça ʿaraḳī)

[isim]

  • Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslansütü, imamsuyu

    Mollanın ağzından sert bir rakı kokusu çıkıyordu. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: rakı âlemi, rakı bardağı, rakı meclisi, ayazlandırılmış rakı, boğma rakı, düz rakı, ardıç rakısı, erik rakısı, sakız rakısı

AKIM

[isim]

  • Akma işi

[fizik]

  • Hava, su vb. akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan

    Gecenin hummalı sessizliği kulaklarında yüksek voltajlı bir elektrik akımı gibi vınlıyordu. - Attila İlhan

  • Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan, tarz

    Gerçekçilik akımı.

[coğrafya]

  • Debi

Birleşik Kelimeler: akım azalışı, akımölçer, akım ölçümü, akımtoplar, akım trafosu, alternatif akım, aşırı akım, bağımlı akım kaynağı, dalgalı akım, dalgalı akım üreteci, doğru akım, fotoakım, paralel akım, boru akımı, hava akımı, indükleme akımı, kol akımı, korozyon akımı, kültür akımı, trafik akımı

ÇARK (Kelime Kökeni: Farsça çarḫ)

[isim]

  • Bir eksenin döndürdüğü tekerlek biçimindeki makine parçası

    Çarklar dönüyor, küçük çark büyüğünü döndürüyor. - Sait Faik Abasıyanık

[askerlik]

  • Herhangi bir askerî birliğin, biçimini ve düzenini bozmadan kanatlarından biri çevresinde dönerek yön değiştirmesi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çarka vermek (veya çektirmek)
  • çark çevirmek
  • çark etmek
  • çarkı döndürmek
  • çarkına etmek (veya okumak)

Birleşik Kelimeler: çarkıfelek

AÇIK

[sıfat]

  • Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı

    Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte. - Erendiz Atasü

  • Engelsiz, serbest

    Açık yol.

  • Örtüsüz, çıplak

    Yolcuların hepsi indikten sonra Mehmet Akif göründü, beni açık başıyla selamladı. - Ahmet Kabaklı

  • Boş

    Kâğıtta açık yer kalmadı.

  • Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal

    Açık kadro.

  • Aralığı çok

    Açık adımlarla.

  • Çalışır durumda olan

    Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar. - Ömer Seyfettin

  • Kolay anlaşılır, vazıh

    Açık, dobra sualleriyle karşısındakinin en azından keyfini kaçırır. - Emine Işınsu

  • Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen

    Bu adamın her işi açıktır.

  • Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen

    Her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o. - Tarık Buğra

  • Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı

    Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu. - Ömer Seyfettin

  • Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.)

[zarf]

  • Belirgin bir biçimde

    İnsan, mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi? - Mahmut Yesari

[isim]

  • Bir gereksinimin karşılanamaması durumu

    Bütçe açığı.

    Ülkenin doktor açığı.

[isim]

  • Belli bir yerin biraz uzağı

    Tren yolu nehrin açığından geçer.

[isim]

  • Denizin kıyıdan uzakça olan yeri

    Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır. - Behçet Necatigil

Ata Sözleri ve Deyimler

  • açığa çıkarmak
  • açığa çıkarmak
  • açığa çıkarmak
  • açığa çıkmak
  • açığa vurmak
  • açığı çıkmak
  • açığını aramak
  • açığını bulmak
  • açığını kapamak (veya kapatmak)
  • açık ağız aç kalmaz
  • açık düşmek
  • açık etmek
  • açık kapamak
  • açık kapı bırakmak
  • açık konuşmak
  • açık olmak
  • açık olmak
  • açık söylemek
  • açıkta bırakmak
  • açıkta kalmak (veya olmak)
  • açık tutmak
  • açık vermek
  • açık yaraya tuz ekilmez

Birleşik Kelimeler: açık açık, açık ağıl, açıkağız, açık ağızlı, açık alan, açık ara, açık artırma, açık bilet, açık bono, açık bölge, açık büfe, açık celse, açık ciro, açık çek, açık deniz, açık devre, açık dolaşım sistemi, açık durum, açık duruşma, açık düşmek, açık eksiltme, açık elli, açık fikirli, açık giyim, açık görüş, açıkgöz, açık gri, açık hava, açık hece, açık hesap, açık imza, açık işletme, açık kahverengi, açık kalp ameliyatı, açık kalpli, açık kapı, açık kart, açık kestane, açık kırmızı, açık kredi, açık liman, açık lise, açık maaşı, açık mavi, açık mektup, açık ordugâh, açık oturum, açık oy, açık öğretim, açık önerme, açık pazar, açık pembe, açık piyasa, açık poliçe, açık raf, açık rejim, açık saçık, açık saman rengi, açık sarı, açık sayım, açık seçik, açık senet, açık sözlü, açık şehir, açık taşıt, açık teşekkür, açık tohumlular, açık toplum, açık tribün, açık yara, açık yeşil, açık yol, açık yürekli, açık zaman, ağzı açık, alnı açık, bahtı açık, başı açık, eli açık, gözü açık, kapısı açık, sağ açık, sofrası açık, sol açık, ucu açık, uğuru açık, yarı açık cezaevi, açığa alınmak, açığa almak, açıktan açığa, bütçe açığı, dış ticaret açığı

AÇKI

[isim]

  • Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah
  • Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç
  • Anahtar
  • Her türlü açma aracı

ÇIRA (Kelime Kökeni: Farsça çerāġ)

[isim]

  • Çam vb. reçineli ağaçların yağlı ve çabuk yanmaya elverişli bölümü
  • Bu bölümden küçük küçük kesilerek hazırlanmış, tutuşturma ve aydınlatma işlerinde kullanılan parça

    Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu. - Nezihe Araz

[halk ağzında]

  • Lamba

Birleşik Kelimeler: çaydaçıra, Marmara çırası