ÇIKIŞTIRMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇIKIŞTIRMAK harflerini içeren 6 harfli 23 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇIKIŞTIRMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

IŞIKÇI15, ÇAKŞIR13, IŞITIM13, ŞARKÇI13, IŞIMAK12, IŞITMA12, ARITIŞ11, ARIKÇI11, AŞIRTI11, AKITIŞ11, ÇIKMAK11, ÇIKRIK11, MAŞRIK11, ÇARKIT10, IRKTAŞ10, KARŞIT10, ARITIM9, KIRKIM9, TIRMIK9, KIRMAK8, KIRKMA8, KARMIK8, TIKMAK8

KIRMAK

[-i]

  • Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak

    Taşları kırmak. Bardağı kırmak.

  • İri parçalara ayırmak

[nesnesiz]

  • Belirli bir biçimde katlamak

    Forma kırmak.

  • Öldürmek, yok olmasına neden olmak

    Bu yıl soğuk, hayvanları kırdı.

  • Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek

    Firma verdiği teklif fiyatını son dakikada bir yüzde yirmi daha kırıyordu. - Haldun Taner

  • Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak
  • Vücut kemiklerinden birini parçalamak

    Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın! - Osman Cemal Kaygılı

  • Tahılı iri ve kaba öğütmek

[-e]

  • Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek

    Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun. - Burhan Felek

[mecaz]

  • Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek

    Bazen bir kelimenin, bir ses tonunun sevdiğimiz bir insanı kırdığını görürüz. - Mehmet Kaplan

[mecaz]

  • Yok etmek

    Bir gündüz olsa belki bu derdi kıracağım / Yoksa bu sensizlikten artık çıldıracağım - Enis Behiç Koryürek

[mecaz]

  • Gücünü, etkisini azaltmak

    Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış. - Burhan Felek

[argo]

  • Kaçmak, uzaklaşmak

[nesnesiz]

[ticaret]

  • Değerinden düşük fiyata almak

    Bono kırmak. Çek kırmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kırdığı koz (veya ceviz) kırkı (veya bini) aşmak
  • kırıp dökmek
  • kırıp geçirmek
  • kırıp sarmak

Birleşik Kelimeler: bakterikıran, Kervankıran, sabankıran, saçkıran, sahipkıran, zararlıkıran

KIRKMA

[isim]

  • Kırkmak işi
  • Ucu kesilip alnın üstüne bırakılan saç

KARMIK

[isim]

[halk ağzında]

  • Çay ağzında yapılan balıkçı büğeti
  • Mersin balıklarının üremek için denizden nehirlere geçişleri sırasında avlanmalarında kullanılan ve nehir ağızlarına kurulan çok iğneli bir olta takımı

TIKMAK

[-e]

[-i]

  • İterek, zorla, aceleyle sokmak

    Her birinin ağzına avucundaki et parçasını tıktı. - Falih Rıfkı Atay

[teklifsiz konuşmada]

  • Sokmak

    Hesap kitap, müfettiş derken Aslan'ı kafese tıkmışlar. - Memduh Şevket Esendal

Birleşik Kelimeler: tıka basa

ARITIM

[isim]

  • Petrol, yağ vb. maddeleri arıtma işi, rafinaj

Birleşik Kelimeler: arıtımevi

KIRKIM

[isim]

  • Davarların kırkılması işi
  • Davarların kırkıldıkları mevsim

Birleşik Kelimeler: geyikler kırkımında

TIRMIK

[isim]

  • Tırnak beresi

    Yüzünde tırmıklar vardı. - Peyami Safa

  • Kabartılmış toprağın taşını, çöpünü ayıklamak için kullanılan seyrek dişli, tarak biçiminde araç

Birleşik Kelimeler: kıyı tırmığı

ÇARKIT

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Eski, bozuk, sakat

IRKTAŞ

[isim]

  • Aynı ırktan olanlardan her biri

KARŞIT

[sıfat]

  • Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast

Birleşik Kelimeler: karşıt anlamlı, karşıt duygu, alt karşıt

ARITIŞ

[isim]

  • Arıtma işi

ARIKÇI

[isim]

  • Su yolu yapan kimse

    O günlerde on beş liraydı usta bir arıkçının gündeliği. - Necati Cumalı

AŞIRTI

[isim]

[hukuk]

  • Aşırma

AKITIŞ

[isim]

  • Akıtma işi

ÇIKMAK

[-den]

  • İçeriden dışarıya varmak, gitmek

    Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

  • Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek

    Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. - Atatürk

[nesnesiz]

  • Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak

    Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum. - Haldun Taner

  • Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek

    Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Süresi dolduğunda ayrılmak

    Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak.

[nesnesiz]

  • Yapılmak, yürümek

    Bu dairede işler kolay çıkmaz.

  • Yetişecek ölçüde olmak

    Bu kumaştan bir palto çıkar mı?

  • Eksilmek

    Dörtten iki çıkarsa iki kalır.

  • Meydana gelmek

    Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Sıyrılmak, ayrılmak

    Bebeğin patiği çıktı.

[nesnesiz]

  • Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak

    Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak.

  • Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek

    Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra. - Tarık Dursun K.

[-i]

  • Bir şeyin yukarısına doğru yürümek

    Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

[-de]

  • Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak

    Sularda bakteri çıktı.

[-e]

  • Yetkili birinin makamına iş için gitmek

    Başkana çıkmak.

[-e]

  • Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak

    Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.

[nesnesiz]

  • Bir konu yetkililerce karara bağlanmak

[-e]

  • Mal olmak

    Bu ev dört milyara çıktı.

[-e]

  • Oyunda herhangi bir rolü oynamak

    Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[-e]

  • Bir yere ulaşmak, varmak

    Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

  • Karaya ayak basmak

    1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. - Atatürk

[nesnesiz]

  • Yayılmak, duyulmak

    Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu. - Ahmet Hamdi Tanpınar

[nesnesiz]

  • Olmak, bulunmak, var olmak

    Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-e]

  • Bir iddia ile ortalıkta görünmek

    Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın. - Peyami Safa

[nesnesiz]

[-den]

  • Yayılmak

    Lağımdan pis kokular çıkıyor.

[-e]

  • Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek

    Güreşte ona çıkacak kimse yok.

[-e]

  • Bulaşmak

    Kravatın boyası gömleğe çıktı.

[-i]

  • Binaya kat eklemek

    Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu.

[-e]

  • Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak

    Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı? - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

  • Niteliği sonradan anlaşılmak

    Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Belirmek, tanınmak

    Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı. - Muzaffer İzgü

[nesnesiz]

  • Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak

    Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.

[nesnesiz]

  • Yerinden oynamak

    Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Görünür veya belli bir durumda bulunmak

    Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.

[nesnesiz]

  • Oluşmak, olmak

    Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.

[nesnesiz]

  • Piyasaya sürülmek

[nesnesiz]

  • Bitmek, büyümek, sürmek

    Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı.

[nesnesiz]

  • Verilmek

    Maaş çıkmak. Emir çıkmak.

[nesnesiz]

  • Ay veya mevsim geçmek

    Mart çıktı. Kış çıktı.

[nesnesiz]

  • Yeni yetişip satışa sunulmak

    Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı.

[nesnesiz]

  • Yükselmek, artmak

    Fiyatlar çıktı.

[nesnesiz]

  • Artırmak, fiyatı yükseltmek

[nesnesiz]

  • Sesini yükseltmek

[nesnesiz]

  • Büyük abdest bozmak

[nesnesiz]

[-den]

  • Giderilmek, yok olmak

    Leke çıktı.

[-den]

  • Unutmak

    O söz benim hatırımdan çıkmadı.

[nesnesiz]

  • Ay, Güneş görünmek

    Hava açılmış, ay çıkmıştı. - Refik Halit Karay

    Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[nesnesiz]

  • Yayımlanmak

    Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu. - Yusuf Ziya Ortaç

[nesnesiz]

  • Gelmek

    Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Gerçekleşmek

    İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya! - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

  • Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak

    Arabanın direksiyonu çıkmak.

  • Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek

    Ev, ev olmaktan çıktı.

[-le]

  • Flört etmek

    Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım. - Attila İlhan

[-e]

  • Erişmek, görmek

    Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım. - Sait Faik Abasıyanık

[mecaz]

  • Harcamak zorunda kalmak

    Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.

[-i]

[argo]

  • Vermeye katlanmak

    Çık bakalım paraları!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çıkmadık canda umut var

Birleşik Kelimeler: bata çıka, batçık, battıçıktı, zıpçıktı