ÇIKILAMAK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

ÇIKILAMAK harflerini içeren 5 harfli 46 kelime bulunuyor. 5 harfli ÇIKILAMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇIKIK10, ÇIKMA10, ÇAKIM10, ÇALIM10, KAMÇI10, KILIÇ10, AÇMAK9, AÇLIK9, ALMAÇ9, AKÇIL9, ÇIKAK9, ÇAKIL9, ÇAKMA9, ÇALIK9, ÇALKI9, ÇALMA9, KAÇMA9, KAÇLI9, KAÇIK9, KALIÇ9, KAKIÇ9, LAKÇI9, MAÇKA9, ALÇAK8, ÇAKAL8, ÇALAK8, ILIMA8, KAÇAK8, KALÇA8, KAKAÇ8, KIMIL8, LAÇKA8, ALKIM7, KALIM7, KAKIM7, KILIK7, KILMA7, ALMAK6, AKLIK6, AKMAK6, KALMA6, KALIK6, KAKMA6, MALAK6, MAKAK6, KALAK5

KALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Burun, burun ucu
  • Gelin tacı
  • Tezek yığını

ALMAK

[-i]

  • Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak

    Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Satın almak

[nesnesiz]

  • Ele geçirmek, fethetmek

    Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş. - Ömer Seyfettin

[-i]

[-den]

  • Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak

    Çocuğu okuldan aldı.

  • Birlikte götürmek

[nesnesiz]

  • İçine sığmak

    Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır.

[-e]

[nesnesiz]

  • Kabul etmek

[nesnesiz]

  • Kendine ulaştırılmak, iletilmek

    Mektup almak. Haber almak.

[nesnesiz]

  • İçeri sızmak, içine çekmek

    Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış.

[nesnesiz]

  • Erkek, kadınla evlenmek

    O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü. - Memduh Şevket Esendal

[-i]

[nesnesiz]

  • Sürükleyip götürmek

    Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı.

[nesnesiz]

  • Kazanmak, elde etmek

[nesnesiz]

  • Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak

    Soğuk almak. Ceza almak.

[-i]

[nesnesiz]

  • Bürümek, sarmak, kaplamak

    Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi.

[-den]

  • Kısaltmak, eksiltmek

    Ceketin boyundan almak.

[nesnesiz]

  • Yolmak, koparmak

    Kaş almak.

  • Temizlemek

    Karyolanın altını süpürge ile al.

[-e]

[-i]

  • İçeri girmesini sağlamak

    Sevdiği delikanlıyı gece evine almış. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Tat veya koku duymak

    Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır.

[-e]

[-i]

  • Örtmek, koymak

    Paltosunu sırtına aldı.

[-i]

[-de]

  • Yol gitmek, mesafe katetmek

    O yolu bir saatte alırsınız.

[-i]

[-den]

  • Çalmak

    Cebimden saatimi almışlar.

  • Soldurmak

    Güneş perdelerin rengini aldı.

  • Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak

    Dalağını aldılar.

[nesnesiz]

  • Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek

    Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı. - Haldun Taner

[nesnesiz]

  • Göreve, işe başlatmak

    Yeni bir kapıcı aldı.

[-den]

  • Görevden, işten çekmek

[nesnesiz]

  • Başlamak

    Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur - Halk türküsü

[nesnesiz]

  • İçecek veya sigara içmek

    Tadına bakmak için bir yudum aldım.

[nesnesiz]

  • Yutmak, kullanmak

    İlaç almak.

[nesnesiz]

[-den]

  • Kazanç sağlamak

    Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar.

  • Gidermek, yok etmek

    İçine biraz su koy, tuzunu alır.

  • Yer değiştirmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • al (veya alın) ...
  • alaşağı etmek
  • al aşağı vur yukarı
  • al benden de o kadar
  • al birini, vur ötekine (veya birine)
  • aldı
  • aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek
  • aldı sazı eline
  • al gülüm ver gülüm
  • alıp başını gitmek
  • alıp götürmek
  • alıp satmaz görünmek
  • alıp sattığı olmamak
  • alıp vereceği olmamak
  • alıp verememek
  • alıp vermek
  • alıp yürümek
  • al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur (veya gocunsun)
  • almadan vermek Allah'a mahsus
  • almadığın hayvanın kuyruğunu tutma
  • al malın iyisini, çekme kaygısını
  • alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste
  • al sana bir ... daha
  • al takke ver külah

Birleşik Kelimeler: pürüzalır, esir almaca, soluk almadan, açığa almak, satın almak, akılalmaz, çakaralmaz

AKLIK

[isim]

  • Ak olma durumu

    Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi. - Rıfat Ilgaz

  • Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün

Birleşik Kelimeler: yüz aklığı

AKMAK

[-den]

  • Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek

    Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. - Sait Faik Abasıyanık

  • Sıvı maddeler aşağıya yönelmek
  • Sıvı bir madde bir yerden çıkmak

[nesnesiz]

  • Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak

    Dam akıyor.

[-e]

  • Art arda ve toplu olarak gitmek

    Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. - Yusuf Ziya Ortaç

[nesnesiz]

  • Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak

    Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Boya birbirine karışmak

[-le]

  • Sürüp gitmek

    Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. - Yahya Kemal Beyatlı

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Zaman çabuk geçmek

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Karışmak, katılmak

[nesnesiz]

[argo]

  • Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akacak kan damarda durmaz
  • akan sular durmak
  • akara kokara bakma, çuvala girene bak
  • akarı kokarı olmamak
  • akarına bırakmak
  • akıp gitmek
  • akmasa da damlar

Birleşik Kelimeler: akan yıldız, akarsu, akaryakıt

KALMA

[isim]

  • Kalmak işi

    Asıl derdi, tumturaklı sözler, bitimsiz tartışmalarla gözünü boyayıp birazcık yanında kalmamı sağlamak. - Tomris Uyar

[sıfat]

  • Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan

    Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: kalma durumu, babadan kalma, dededen kalma

KALIK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kalmış, artmış
  • Eskimiş
  • Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış (kız)
  • Eksik, noksan

KAKMA

[isim]

  • Kakmak işi
  • Ağaç üzerinde veya diğer ahşap malzemede, mobilyada, belirlenmiş desen ve çizimlere göre oyulmuş yuvalara gümüş, sedef vb. süs maddeleri kakılıp oturtularak yapılan iş

    Pirinç kakmaları donuk donuk ışıldayan hamam kapısını iterek içeri girdi. - Cahit Uçuk

Birleşik Kelimeler: kakma aşı, sedef kakma

MALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Manda yavrusu

MAKAK (Kelime Kökeni: Fransızca macaque)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Güneydoğu Asya'da yaşayan kuyruklu bir maymun (Macacus)

ALKIM

[isim]

[meteoroloji]

  • Gökkuşağı

KALIM

[isim]

  • Kalma işi

Birleşik Kelimeler: ölüm kalım meselesi

KAKIM (Kelime Kökeni: Arapça ḳāḳum)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Sansargillerden, yazın esmer kırmızı, kışın beyaz renkli kürkü değerli, etçil hayvan, as (I), ermin (Mustela erminea)

KILIK

[isim]

  • Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşü, üst baş

    Delikanlı kopuklar, kılıklarından, giyinişlerinden belli oluyorlar. - Memduh Şevket Esendal

[halk ağzında]

  • Bir kimsenin resmi, fotoğraf

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kılığa bürünmek
  • kılığına girmek
  • kılıktan kılığa girmek

Birleşik Kelimeler: kılık kıyafet

KILMA

[isim]

  • Kılmak işi

    Kitabımı elimden bırakmadığımı görmek bile onları mutlu kılmaya yetiyordu. - Necati Cumalı

ALÇAK

[sıfat]

  • Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı

    Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna. - Elif Şafak

  • Aşağıda olan, yüksek olmayan (yer)
  • Kısa (boy)

    Alçak boylu bir adam.

[mecaz]

  • Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alçaktan uçmak
  • alçak uçan yüce konar, yüce konan alçak uçar
  • alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır
  • alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır
  • alçak yer yiğidi hor gösterir

Birleşik Kelimeler: alçak basınç, alçak gerilim, alçak gönüllü, alçak kabartma, alçak ses, alçak yaylak, yalımı alçak