ÇIKAYAZMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇIKAYAZMAK harflerini içeren 6 harfli 23 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇIKAYAZMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇIKMAZ14, KAZMAÇ13, AYAZMA12, AYAKÇI12, AKYAZI12, YAKMAÇ12, YAZMAK12, ÇIKMAK11, KIZMAK11, KAZIMA11, YAKAZA11, AYIKMA10, ÇAKMAK10, KIYMAK10, KAÇMAK10, KAMKAZ10, KAZMAK10, YIKMAK10, YIKAMA10, KAYMAK9, YAKMAK9, AKYAKA8, KAKIMA8

AKYAKA

[isim]

  • Kars iline bağlı ilçelerden biri

KAKIMA

[isim]

  • Kakımak işi

KAYMAK

[isim]

  • Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman, krema
  • Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz
  • Yağmur ve selden sonra toprağın üzerinde kalan özlü tabaka

[mecaz]

  • Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaymağını almak (veya yemek)
  • kaymağı seven mandayı yanında taşır
  • kaymak bağlamak (veya tutmak)
  • kaymak gibi

Birleşik Kelimeler: kaymakaltı, kaymak kâğıdı, kaymak tabakası, kaymak takımı, kaymak taşı, Afyon kaymağı, kireç kaymağı, nişadır kaymağı

[nesnesiz]

  • Düz, ıslak, donmuş veya kaygan bir yüzey üzerinde sürtünerek kolayca yer değiştirmek

    Sol tekerlekler küçük bir hendeğin içine kaydı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Kaygan bir yüzey üzerinde birdenbire dengesini yitirmek
  • Durum değiştirmek
  • Anlamı değişmek

    Bazen kelimeler başka anlamlara kayar.

  • Kurtulmak
  • Yağışların etkisiyle toprağın alt tabakasının gevşemesi sonucu üst tabaka oynamak

[mecaz]

  • Görüş, düşünce veya tutumunu değiştirmek

[argo]

  • Cinsel ilişkide bulunmak

Birleşik Kelimeler: kaykaç, kaykay, sinekkaydı

YAKMAK

[nesnesiz]

  • Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek

[-i]

  • Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak

    Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. - Falih Rıfkı Atay

  • Ateşle yok etmek

    Çöpleri yakmak.

  • Işık vermesini sağlamak

    Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar. - Sait Faik Abasıyanık

  • Isı etkisiyle zarar vermek

    Eteği ütülerken yaktı.

  • Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek

    Biber ağzı yakar.

  • Yanıyormuş gibi bir etki yapmak

    Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler. - Falih Rıfkı Atay

  • Kurutmak, zarar vermek

    Fırtına ekinleri yakmıştı. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

  • Çok sıcak olmak

    Bugün güneş yakıyor.

  • Karartmak

    Güneşte vücudunu yaktı.

  • Çok üşütmek

    Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor.

[tıp]

  • Tedavi etmek amacıyla doku, damar vb. dağlamak

[mecaz]

  • Silahla vurmak

[mecaz]

  • Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek

    Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma. - Ömer Seyfettin

[mecaz]

  • Güçlü sevgi uyandırmak

[mecaz]

  • Zamanında kullanılmadığından hükmünü yitirmek

    Biletini ve tatilini yaktı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yakıp yıkmak

Birleşik Kelimeler: yakan top, yakar top

[nesnesiz]

  • Türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek

AYIKMA

[isim]

  • Ayıkmak işi

ÇAKMAK

[isim]

  • Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası

    Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı. - Burhan Felek

  • Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti

[eskimiş]

  • Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çakmak çakmak

Birleşik Kelimeler: çakmak taşı

[isim]

[tıp]

  • Kuruduğunda kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı

[-e]

[-i]

  • Vurarak sokup yerleştirmek

    Çiviyi tahtaya çakmak.

  • Çivi ile tutturmak

    İsa'nın ruhu eğer bugün içinden çıkmış olduğu yere inerek bu sahneyi görseydi, kim bilir patriklerini hangi oduna çakardı. - Falih Rıfkı Atay

  • Kazık çakıp hayvan bağlamak

    Atı çayıra çakmak.

  • Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak

[nesnesiz]

  • Parıldamak, ışık vermek

[mecaz]

  • Saplamak

    Bir tanesi altısına yeterken, ben altı kurşunu bir tanesine çakıverdim. - Aka Gündüz

[teklifsiz konuşmada]

  • Sezinlemek, anlamak, farkına varmak

    Vallahi çaktı mı çakmadı mı anlayamadım. Parasını aldı, tüydü. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

[argo]

  • İçki içmek

[-den]

[argo]

  • Anlamak, bilmek

    Ay, bu kadın İngilizceden de çakıyor mu? - Nezihe Araz

[-i]

[argo]

  • Vurmak

[-den]

[argo]

  • Sınavda başarısız olmak

[argo]

  • Kabul etmeyeceği bir şeyi kurnazlıkla kabul etmesini sağlamak

    Kalp parayı birisine çakmak.

Birleşik Kelimeler: çakaralmaz, çakmak çakmak

KIYMAK

[-i]

  • Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak

    Eti kıymak.

[-e]

[mecaz]

  • Acımadan vermek, esirgememek, feda etmek

    Beş altı kuruşa daha kıyarak sağlamca bir ip tedarik etti. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[-e]

[mecaz]

  • Acımayıp öldürmek

    Zavallıya nasıl kıydılar?

[-e]

[mecaz]

  • Acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek

    Ne yapayım, ben de ekmek istiyorum, hayatımı kazanıyorum, bana kıymayın. - Halide Edip Adıvar

Birleşik Kelimeler: kurtkıyan

KAÇMAK

[-e]

  • Hızla koşup bir yere saklanmak

    Bir tehlike sezdiğin anda hemen eve kaçarsın. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[nesnesiz]

  • Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek

    Silahını hatta başındaki şapkasını bırakıp kaçıyor. - Ruşen Eşref Ünaydın

[-den]

  • Kendini göstermemek, rastlaşmamaya çalışmak

    Alacaklıdan kaçmak.

[-den]

  • Kaçınmak

    Ben zahmetten kaçmam.

[-den]

  • Gaz, sıvı vb. şeyler sızmak

    Kazandan islim kaçıyor.

[nesnesiz]

  • İpi kopmak

    Çorabım kaçtı.

[-e]

[nesnesiz]

  • Girmek

    Kulağına su kaçmış.

  • Bir yana doğru kaymak

    Odanın halısı biraz sağa kaçmış.

[nesnesiz]

  • Görünmeden gitmek, savuşmak, sıvışmak

    Belki sirayet eder diye korkacaklar ve kaçacaklar. - Burhan Felek

[nesnesiz]

  • Hızlı koşmak

    Biletlerini memurun elinden kaptı, kaçar gibi gişeden uzaklaştı. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Yok olmak

    Rahatı kaçmak.

    Neşesi kaçmak.

  • Benzemek, andırmak

    Bu mavi yeşile kaçıyor.

  • Kaçgöçe uymak

    Gelin bir evde kayınbabasından kaçar, güveyi, baldızının yüzünü tanımazdı. - Refik Halit Karay

[-den]

  • Kız veya kadın yasalara ve aile isteklerine karşı gelerek evlenmek için evinden ayrılmak

[-i]

  • Rengi ağarmak, uçmak

[-den]

[spor]

  • Yarışçı diğerlerinden hızla ayrılıp arayı açmak

[spor]

  • Futbol ve basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek için boş alana koşmak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaçacak delik aramak
  • kaçan balık büyük olur
  • kaçanı kovmazlar, yıkılanı vurmazlar
  • kaçanın anası ağlamamış
  • kaçmaktan kovalamaya vakit olmamak

Birleşik Kelimeler: kaçgöç, kapkaç, kaykaç, merkezkaç, verkaç, vurkaç, karakaçan, kulağakaçan, kaptıkaçtı, papazkaçtı

KAMKAZ

[isim]

[halk ağzında]

  • Kesme özelliğini yitirmiş, körleşmiş, keskin olmayan bıçak, orak vb. araç

KAZMAK

[-i]

  • Herhangi bir araçla toprağı açmak, oymak
  • Bu yolla çukur, kuyu, yol vb. oluşturmak

    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın - Mehmet Akif Ersoy

  • Hakketmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kazdığı çukura (veya kuyuya) kendisi düşmek
  • kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu

Birleşik Kelimeler: kazaratar, kumkazan

YIKMAK

[-i]

  • Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek

    Yangın yarım saatin içinde her yeri sardı, uğruna gelen ne varsa yaktı, yıktı. - Memduh Şevket Esendal

  • İnsan, hayvan veya ağaç devirmek
  • Bir yana eğmek

[-e]

[-i]

  • Birine yüklemek

    Suçu bana yıktı.

  • Yük indirmek
  • (-i, -e) mec. Herhangi bir suç, iş vb.ni birine yüklemek

[mecaz]

  • Yıkımına yol açmak, mahvına sebep olmak

    Bu acı onu yıkar.

YIKAMA

[isim]

  • Yıkamak işi

    Başını soğuk suyla yıkamaya başlamışlar. - Falih Rıfkı Atay

[kimya]

  • Bir eriticideki bir veya birkaç çözünür birleşeni ayırmak amacıyla, eriticiyi, toz durumuna getirilmiş bir maddenin içinden yavaş yavaş geçirme

[sinema]

  • Film üzerinde kalması istenmeyen kimyasal maddelerin akıtılması için arı suyla yapılan temizleme

Birleşik Kelimeler: yıkama yağlama, merkezî yıkama, ölü yıkama

ÇIKMAK

[-den]

  • İçeriden dışarıya varmak, gitmek

    Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

  • Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek

    Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. - Atatürk

[nesnesiz]

  • Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak

    Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum. - Haldun Taner

  • Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek

    Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Süresi dolduğunda ayrılmak

    Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak.

[nesnesiz]

  • Yapılmak, yürümek

    Bu dairede işler kolay çıkmaz.

  • Yetişecek ölçüde olmak

    Bu kumaştan bir palto çıkar mı?

  • Eksilmek

    Dörtten iki çıkarsa iki kalır.

  • Meydana gelmek

    Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Sıyrılmak, ayrılmak

    Bebeğin patiği çıktı.

[nesnesiz]

  • Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak

    Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak.

  • Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek

    Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra. - Tarık Dursun K.

[-i]

  • Bir şeyin yukarısına doğru yürümek

    Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

[-de]

  • Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak

    Sularda bakteri çıktı.

[-e]

  • Yetkili birinin makamına iş için gitmek

    Başkana çıkmak.

[-e]

  • Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak

    Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.

[nesnesiz]

  • Bir konu yetkililerce karara bağlanmak

[-e]

  • Mal olmak

    Bu ev dört milyara çıktı.

[-e]

  • Oyunda herhangi bir rolü oynamak

    Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[-e]

  • Bir yere ulaşmak, varmak

    Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

  • Karaya ayak basmak

    1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. - Atatürk

[nesnesiz]

  • Yayılmak, duyulmak

    Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu. - Ahmet Hamdi Tanpınar

[nesnesiz]

  • Olmak, bulunmak, var olmak

    Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-e]

  • Bir iddia ile ortalıkta görünmek

    Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın. - Peyami Safa

[nesnesiz]

[-den]

  • Yayılmak

    Lağımdan pis kokular çıkıyor.

[-e]

  • Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek

    Güreşte ona çıkacak kimse yok.

[-e]

  • Bulaşmak

    Kravatın boyası gömleğe çıktı.

[-i]

  • Binaya kat eklemek

    Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu.

[-e]

  • Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak

    Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı? - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

  • Niteliği sonradan anlaşılmak

    Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Belirmek, tanınmak

    Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı. - Muzaffer İzgü

[nesnesiz]

  • Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak

    Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.

[nesnesiz]

  • Yerinden oynamak

    Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı. - Reşat Nuri Güntekin

[nesnesiz]

  • Görünür veya belli bir durumda bulunmak

    Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.

[nesnesiz]

  • Oluşmak, olmak

    Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.

[nesnesiz]

  • Piyasaya sürülmek

[nesnesiz]

  • Bitmek, büyümek, sürmek

    Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı.

[nesnesiz]

  • Verilmek

    Maaş çıkmak. Emir çıkmak.

[nesnesiz]

  • Ay veya mevsim geçmek

    Mart çıktı. Kış çıktı.

[nesnesiz]

  • Yeni yetişip satışa sunulmak

    Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı.

[nesnesiz]

  • Yükselmek, artmak

    Fiyatlar çıktı.

[nesnesiz]

  • Artırmak, fiyatı yükseltmek

[nesnesiz]

  • Sesini yükseltmek

[nesnesiz]

  • Büyük abdest bozmak

[nesnesiz]

[-den]

  • Giderilmek, yok olmak

    Leke çıktı.

[-den]

  • Unutmak

    O söz benim hatırımdan çıkmadı.

[nesnesiz]

  • Ay, Güneş görünmek

    Hava açılmış, ay çıkmıştı. - Refik Halit Karay

    Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[nesnesiz]

  • Yayımlanmak

    Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu. - Yusuf Ziya Ortaç

[nesnesiz]

  • Gelmek

    Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Gerçekleşmek

    İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya! - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

  • Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak

    Arabanın direksiyonu çıkmak.

  • Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek

    Ev, ev olmaktan çıktı.

[-le]

  • Flört etmek

    Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım. - Attila İlhan

[-e]

  • Erişmek, görmek

    Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım. - Sait Faik Abasıyanık

[mecaz]

  • Harcamak zorunda kalmak

    Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.

[-i]

[argo]

  • Vermeye katlanmak

    Çık bakalım paraları!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çıkmadık canda umut var

Birleşik Kelimeler: bata çıka, batçık, battıçıktı, zıpçıktı

KIZMAK

[nesnesiz]

  • Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığı çok artmak

    Taşlar güneşten kızmıştı.

  • At, eşek vb. hayvanlar çiftleşmek istemek, kösnümek
  • Dişi kuşlar zamanı gelip kuluçkaya yatma isteği göstermek

[mecaz]

  • Öfkelenmek, sinirlenmek

    Dakikalar geçtikçe sakinleşiyor, sakinleştikçe de için için kızıyor, üzülüyordum. - Etem İzzet Benice

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kızıp durmak

Birleşik Kelimeler: kıza köpüre, kızmabirader

KAZIMA

[isim]

  • Kazımak işi

[tıp]

  • Vücutta boşluklar içinde bulunan yabancı cisimleri, hasta veya zararlı sayılan dokuları kazıyarak almak, küretaj

Birleşik Kelimeler: kazıma resim