ÇÖZGÜN ile Oluşan Kelimeler (ÇÖZGÜN Kelime Türetme)
ÇÖZGÜN harflerinden oluşan 19 kelime bulunuyor. ÇÖZGÜN kelime türetme listesi ve kelime anlamları.
Ayrıca, "Çözgün kelimesinin anlamı nedir? Çözgün ile başlayan kelimeler. İçinde çözgün olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.
6 Harfli Kelimeler
ÇÖZGÜN24
5 Harfli Kelimeler
ÇÖZGÜ23, ÖZGÜN20
4 Harfli Kelimeler
GÖÇÜ19, ÖZGÜ19, GÖNÇ17
3 Harfli Kelimeler
GÖZ16, GÖÇ16, ÇÖZ15, GÖN13, GÜÇ12, GÜZ12, GÜN9
2 Harfli Kelimeler
ÖÇ11, ÖZ11, ÖN8, ÜÇ7, NÜ4, ÜN4
NÜ (Kelime Kökeni: Fransızca nu)
- Çıplak
- Çıplak resim
ÜN
- Ses
-
Herkesçe bilinme, tanınma durumu, san, şöhret, şan
O kadar ünü ve başarıyı yakıştıramamıştı bu yüze. - Tarık Buğra
Ata Sözleri ve Deyimler
- ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak)
- üne kavuşmak
ÜÇ
- İkiden sonra gelen sayının adı
- Bu sayıyı gösteren 3 ve III rakamlarının adı
- İkiden bir artık
Ata Sözleri ve Deyimler
- üç aşağı beş yukarı
- üç aşağı beş yukarı dolaşmak
- üç günlük ömür
- üç maymunu oynamak
- üç nalla bir ata kaldı
Birleşik Kelimeler: üç adım, üçayak, üç aylar, üç aylık, üç başlı, üç beş, üç beyaz, üç bir, üç birlik kuralı, üç boyutlu, üç buçuk, üçbudak, üç buutlu, üççatal, üççeyrek, üç durum yasası, üç düzlemli, üç etek, üçgen, üçgül, üç hâl kanunu, üç iki, üçkâğıt, üçkat, üç nokta, üç otuzunda, üç parmaklı, üçtaş, üçteker, üçtelli, üçten dokuza, beş üç
ÖN
-
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor. - Ahmet Ümit
-
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim. - Burhan Felek
-
Bir kimsenin ilerisi
Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi. - Sait Faik Abasıyanık
-
Yakın gelecek zaman
Önümüz kış.
-
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık. - Peyami Safa
-
Önce olan, ilk
Ön söz. Ön görüşme.
-
Civar, yöre
Kanlıca önlerine geldiler.
-
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım. - Aka Gündüz
Ata Sözleri ve Deyimler
- önde gelmek
- öne almak
- öne çıkmak
- öne düşmek
- öne sermek
- öne sürmek
- önü alınmak
- önünde ardında gidilmez
- önüne arkasına bakmadan
- önüne bakmak
- önüne bir kemik atmak
- önüne çıkmak
- önüne dikilmek
- önüne düşmek
- önüne geçmek
- önüne gelen
- önüne geleni kapar, ardına geleni teper
- önüne katmak
- önünü almak
- önünü ardını düşünmemek
- önünü kesmek
Birleşik Kelimeler: ön ad, ön buharlaşma, ön büro, ön alım, ön avurt, önayak, ön ayak, ön belirti, ön bilgi, ön çalışma, ön damak, ön denetim, ön deyi, ön deyiş, ön doğru, ön ek, ön eleme, ön göğüs, öngörmek, öngörü, öngörülmek, ön gösterim, ön gün, ön hekim, ön içki, ön izleme, ön kabul, ön kayıt, ön kesinti, ön kol, ön koşul, ön lisans, ön oda, ön oluş, ön ödeme, ön proje, ön rapor, ön seçici, ön seçim, ön ses, ön sevişme, önsezi, ön soruşturma, ön söz, ön sözleşme, ön şart, ön tasar, ön tasım, ön teker, ön uyum, ön vurgu, ön yargı, ön yaylak, ön yüzbaşı, önden çekişli, önü sıra, önünde sonunda, göz önü, başı önünde, göz önünde
GÜN
- Güneş
- Güneş ışığı
-
Gündüz
Bütün gün yanında kalırdım. - Adalet Ağaoğlu
-
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da. - Necati Cumalı
-
İçinde bulunulan zaman
Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu. - Reşat Nuri Güntekin
-
Zaman, sıra
Ama şu son günlerde büyük bir ilerleme olmuştu kadında. - Ayşe Kulin
- Çağ, devir
-
İyi yaşanmış zaman
Zavallı, gün görmedi.
-
Bayram niteliğinde özel gün
Bugün Fransızların günü imiş.
-
Belirli günlerde ev hanımlarının konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
Yarın Ayşe Hanım'ın günü.
- Tarih
Ata Sözleri ve Deyimler
- gün ağarmak
- gün almak
- gün atmak
- gün batmak
- gün bugün
- gün doğmadan kimliği söylenmez
- gün doğmadan neler doğar
- gün doğmak
- gün doğmak
- güne göre kürk giyinmek gerek
- gün eylemek
- gün geçer, kin geçmez
- gün geçirmek (veya öldürmek)
- gün geçmek
- gün gibi açık
- gün görmemek
- gün güne uymaz
- gün kavuşmak
- gün koymak
- günlerden bir gün
- günleri gece olmak
- günleri sayılı olmak
- gün meselesi
- gün ola harman ola
- gün olur yılı besler, yıl olur günü beslemez
- gün saymak
- günü (veya gününü) kurtarmak
- günü dolmak
- günü gününe uymaz
- gününü (veya günlerini) saymak (veya beklemek)
- gününü doldurmak
- gününü görmek
- gününü göstermek
- gününü gün etmek
- günü yetmek
- gün varken davarını eve götür
- gün yemek
- gün yüzü görmemek
- gün yüzü görmemiş (söz veya küfür)
Birleşik Kelimeler: günâşık, günaşırı, günaydın, gün balı, gün balığı, gün batımı, gün batısı, günbegün, günberi, gün boyu, günçiçeği, gün dikilmesi, gün doğusu, gündöndü, gün dönümü, gün durumu, güngörmez, güngörmüş, gün gülü, gün günden, günısı, gün ışığı, günindi, gün merkezli, gün ortası, günöte, Gün tutulması, gün tün eşitliği, gün yağmuru, gün yayı, gün yeli, günden güne, günebakan, günler günü, günübirlik, günü geçmiş, günü gününe, günün adamı, günün birinde, ala gün, artık gün, ay gün takvimi, ay gün yılı, ek gün, ertesi gün hapı, her gün, iyi gün, iyi gün dostu, kara gün, kara gün dostu, mübarek gün, öbür gün, ön gün, öte gün, tam gün, ana baba günü, arife günü, aşure günü, bayram günü, çalışma günü, doğum günü, güneş günü, halk günü, hesap günü, imza günü, iş günü, kabul günü, kandil günü, kış günü, kıyamet günü, mahşer günü, okuma günü, paça günü, yaş günü, yıldız günü
ÖÇ
-
Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam
Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır. - Aka Gündüz
Ata Sözleri ve Deyimler
- öç (veya öcünü) almak (veya çıkarmak)
ÖZ
-
Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti. - Haldun Taner
-
`Kendine, kendi kendini` anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir söz
Öz eleştiri, öz yönetim.
-
Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde, ekstre
Karaciğer özü. Meyve özü. Mısır özü.
- Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça
-
Kendi, zat
Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme - Karacaoğlan
-
Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde
Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde. - Aka Gündüz
-
Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm
Ağacın çürüğü özünden olur / Yiğidin iyisi sözünden olur - Halk türküsü
Ata Sözleri ve Deyimler
- özü sözü bir (olmak)
Birleşik Kelimeler: öz bağışıklık, öz belirtim, özbeöz, öz beslenme, öz denetim, öz devim, öz devinim, özdeyiş, öz dışı, öz dikeni, öz direnç, öz eleştiri, özezer, öz geçmiş, öz güven, öz ısı, öz ışın, öz indükleme, özişler, öz itme, öz kaynak, öz kedi balığıgiller, öz kesit, öz odun, öz öğrenim, öz saygı, özsever, öz su, öz tahta, özveren, özveri, öz yapı, öz yaşam, öz yönetim, kaçık öz, bal özü, budak özü, diş özü, mantar özü, mısır özü, odun özü
-
Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan
Size öz evladım gibi davranacağım. - Ayşe Kulin
- İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı(I)
Birleşik Kelimeler: öz kardeş
- Dere, çay
- Sulak, verimli yer
GÜÇ
-
Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor
Zihin gücü. Yaşama gücü.
- Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat
-
Sınırsız, mutlak nitelik
Tanrı'nın gücü.
-
Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik
Paranın gücü.
-
Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği
Motorun gücü.
-
Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler topluluğu
Güçler dengesi.
-
Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli
İnsan gücü.
- Bir toprağın verimlilik yeteneği
- Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse
- Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği
- Birim zamanda yapılan iş
Ata Sözleri ve Deyimler
- gücü gücü yetene
- gücü kesilmek
- gücü yetmek
Birleşik Kelimeler: güç birliği, güç kaynağı, aktif güç, artı güç, askerî güç, elektromanyetik güç, gizil güç, iş güç, kesintisiz güç kaynağı, vurucu güç, zırhlı güç, dış güçler, üretim güçleri, bağlantı gücü, beygir gücü, beyin gücü, düş gücü, fizik gücü, hayal gücü, iş gücü, makine gücü, yaptırım gücü, yargı gücü, yasama gücü, yaşama gücü, yürütme gücü, gücü gücüne, var gücüyle
-
Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı
Bir sanat eserini tenkit ne güç iştir! - Ahmet Muhip Dranas
-
Zorlukla
Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Ata Sözleri ve Deyimler
- güce sarmak
- gücüne gitmek
- gücüne koşmak
- güç gelmek
- güç mevkide kalmak
Birleşik Kelimeler: gücü gücüne, güçbeğenir, güç bela, dayanma gücü
GÜZ
-
Sonbahar
Mevsim güzdü, bol üzüm ve incir vakti idi. - Osman Cemal Kaygılı
- 22 Eylül ile 21 Aralık arasındaki mevsim
Birleşik Kelimeler: güz çiğdemi, güz dönemi, güz noktası, ilkgüz
GÖN
- İşlenmiş deri
- Kösele
-
Hayvan derisi
Boya değil altın yaldız vursan manda gönü gibi donuk duruyor. - Burhan Felek
Ata Sözleri ve Deyimler
- gön yufka yerinden delinir
ÇÖZ
- Bumbar, bağırsak
- Bumbarın yağı
Birleşik Kelimeler: çöz yağı
GÖZ
- Görme organı, basar
-
Bazı deyimlerde, görme ve bakma
Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.
-
Oda
Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu - Ziya Osman Saba
-
Bakış, görüş
Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.
-
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu? - Tarık Buğra
-
Delik, boşluk
İğnenin gözü.
Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır. - Sait Faik Abasıyanık
-
Çekmece
Masanın gözleri.
- Terazi kefesi
-
Nazar
İnsanı gözle yiyip bitirirler. - Ömer Seyfettin
-
Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı
Gözden düşmek. Göze girmek.
-
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
Göz aşısı.
-
Bölüm, hane
Dama tahtasında altmış dört göz vardır.
-
Bazı yaraların uç bölümü
Çıbanın gözü.
Ata Sözleri ve Deyimler
- ... gözüyle bakmak
- göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak
- göz (veya gözünün) ucuyla bakmak
- göz açamamak
- göz açıp kapayıncaya kadar
- göz açtırmamak
- göz alabildiğine
- göz ardı etmek
- göz atmak
- gözaydına gelmek
- gözaydına gitmek
- gözaydın etmek
- göz boyamak
- göz değmek
- gözden (veya gözünden) düşmek
- gözden (veya gözünden) kaçırmak
- gözden (veya gözünden) kaçmak
- gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)
- gözden çıkarmak
- gözden geçirmek
- gözden gönülden çıkarmak
- gözden ırak olan gönülden de ırak olur
- gözden ırak tutmak
- gözden ırak tutulmak
- gözden kaybetmek
- gözden kaybolmak
- gözden nihan olmak
- gözden uzaklaşmak
- gözden uzak tutmak
- göz dikmek
- göz doldurmak
- göz doyurmak
- göze almak
- göze batmak
- göze çarpmak
- göze diken olmak
- göze gelmek
- göze girmek
- göze görünmek
- göze görünmemek
- göz etmek
- göze yasak olmaz
- göz gezdirmek
- göz gördüğünü ister
- göz göre göre
- göz görmeyince gönül katlanır
- göz görür, gönül katlanır
- göz gözü görmemek
- göz kamaştırmak (veya almak)
- göz kaş süzmek
- göz kesilmek
- göz kırpmadan
- göz kırpmak
- göz kırpmamak
- göz koymak
- göz kulak olmak
- gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek
- gözleri bayılmak
- gözleri berraklaşmak
- gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak)
- gözleri çakmak çakmak (olmak)
- gözleri çivilenmek
- gözleri çukura gitmek (veya kaçmak)
- gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
- gözleri dönmek
- gözleri fıldır fıldır etmek
- gözleri fıldır fıldır olmak
- gözleri ışıklı (olmak)
- gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak)
- gözleri kapanmak
- gözlerinden okumak
- gözlerinde şimşek çakmak
- gözlerine inanamamak
- gözlerine mil çekmek
- gözlerini bayıltmak
- gözlerini belertmek
- gözlerini bitirmek
- gözlerini devirmek
- gözlerini fal taşı gibi açmak
- gözlerini kaçırmak
- gözlerinin içi gülmek
- gözlerinin içine kadar kızarmak
- gözleri parlamak (veya parıldamak)
- gözleri sulanmak
- gözleri süzülmek
- gözleri şıldır şıldır dönmek
- gözleri takılıp kalmak
- gözleri velfecri okumak
- gözleri yaşarmak
- gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak)
- gözle yemek
- göz süzmek
- göz ucuyla görmek
- göz ucuyla süzmek
- gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak
- gözü (veya gözleri) açılmak
- gözü (veya gözleri) dönmek
- gözü (veya gözleri) kamaşmak
- gözü (veya gözleri) kararmak
- gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak)
- gözü (veya gözleri) okşamak
- gözü (veya gözleri) takılmak
- gözü (veya gözleri) üstünde kalmak
- gözü akmak
- gözü alışmak
- gözü almamak
- gözü arkada kalmak
- gözü bulanmak
- gözü büyükte olmak
- gözü çıkasıca
- gözü dalmak
- gözü değmek
- gözü doymak
- gözü dönesi
- gözü dumanlanmak
- gözü dünyayı görmemek
- gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek)
- gözü gibi sevmek
- gözü gitmek
- gözü gönlü açılmak
- gözü görmemek
- gözü görmez olmak
- gözü göz değil
- gözü hiçbir şey görmemek
- gözü ısırmak
- gözü ilişmek
- gözü kalmak
- gözü kesmek
- gözü kesmemek
- gözü kızmak
- gözü korkmak
- gözü kör olsun
- gözüm!
- gözüm çıksın (veya kör olsun)
- gözüm görmesin
- gözün ... görsün
- gözün aydın!
- gözünde
- gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak
- gözünde büyümek
- gözünde büyütmek
- gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak
- gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak
- gözünden kıskanmak
- gözünde olmamak
- gözünde tütmek
- gözüne (veya gözlerine) bakmak
- gözüne batmak
- gözüne çarpmak
- gözüne diken olmak
- gözüne dizine dursun
- gözüne girmek
- gözüne hiçbir şey görünmemek
- gözüne ilişmek
- gözüne karasu inmek
- gözüne kestirmek
- gözüne sokmak
- gözüne uyku girmemek
- gözünü ... hırsı bürümek
- gözünü (veya gözlerini) açmak
- gözünü (veya gözlerini) dikmek
- gözünü (veya gözlerini) duman bürümek
- gözünü (veya gözlerini) kan bürümek
- gözünü (veya gözlerini) kapamak
- gözünü (veya gözlerini) kırpmadan
- gözünü (veya gözlerini) oymak
- gözünü açmak
- gözünü açmak
- gözünü açmak
- gözünü ağartmak
- gözünü alamamak
- gözünü almak
- gözünü ayırmamak
- gözünü bağlamak
- gözünü çıkarmak
- gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak)
- gözünü doyurmak
- gözünü dört açmak
- gözünü gözüne dikmek
- gözünü hırs bürümek
- gözünü karartmak
- gözünü kin bürümek
- gözünü korkutmak
- gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak
- gözünün bebeği gibi sevmek
- gözünün çapağını silmeden
- gözünün içine baka baka
- gözünün önüne gelmek
- gözünün önünü görmemek
- gözünün üstünde kaşın var dememek
- gözünün yaşına bakmamak
- gözünü sevda (veya aşk) bürümek
- gözünü sevdiğim
- gözünü seveyim
- gözünü toprak doyursun
- gözünü üstünden ayırmamak
- gözünü yıldırmak
- gözünü yummak
- gözünü yummak
- gözü olmak
- gözü olmamak
- gözü sönmek
- gözü su içmemek
- gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz
- gözü toprağa bakmak
- gözü tutmak
- gözü uyku tutmamak
- gözü yememek
- gözü yılmak
- gözüyle (veya gözleriyle) tartmak
- gözüyle görmek
- göz var, izan var
- göz yıldırmak
- göz yummak
- göz yummamak
Birleşik Kelimeler: göz açıklığı, göz akı, göz alıcı, gözaltı, göz altı, göz aşısı, göz aşinalığı, göz bağcı, göz bağı, göz bankası, göz banyosu, göz bebeği, göz bilimi, göz boncuğu, gözdağı, gözdemiri, göz dikeği, göz dişi, göz doktoru, göz emeği, göz erimi, göz etçiği, gözevi, göz göz, göz göze, göz hakkı, göz hapsi, göz kadehi, göz kamaştırıcı, göz kapağı, göz kararı, göz kesesi, göz memesi, göz merceği, göz nuru, göz önü, göz pencere, göz pınarı, göz sevdası, göz taşı, gözyaşı, göz yoklaması, göz yuvarı, göz yuvası, göz zarı yangısı, göze göz, gözü aç, gözü açık, gözü bağlı, gözü dışarıda, gözü doymaz, gözü gönlü tok, gözü kapalı, gözü kara, gözü keskin, gözü pek, gözü sulu, gözü tok, gözü yolda, gözü yüksekte, açgöz, açıkgöz, aynagöz, camgöz, cam göz, cingöz, çekik göz, dört göz, eski göz ağrısı, gümüş göz, ilk göz ağrısı, karagöz, Karagöz, kem göz, kene göz, kötü göz, lokma göz, paragöz, patlak göz, petek göz, sarıgöz, sulu göz, süzgün göz, tepegöz, uyur göz, yalıngöz, yüz göz, balıkgözü, devegözü, horozgözü, kartalgözü, kedigözü, kemer gözü, koltuk gözü, koyungözü, kuşgözü, malın gözü, mandagözü, öküzgözü, palamar gözü, sığırgözü, torpido gözü, turnagözü, tütsü gözü, gündüz gözüyle, çıplak gözle, bu gözle, halkalı gözler, tepegözler
GÖÇ
-
Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret
Obalarının hâlâ arkası kesilmeyen göçleri devam etmekte idi. - Samiha Ayverdi
-
Evden eve taşınma, nakil
Her sene, zamanı gelince İstanbul'un mahallelerinde Boğaz'ın köylerine göçler başlardı. - Abdülhak Şinasi Hisar
- Taşınma sırasında götürülen ev eşyaları
-
Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb.ne göre çevre değiştirmeleri
Yüzyıl başında doğanlardan günümüze kalanlar birer birer göçüyor. - Erendiz Atasü
Ata Sözleri ve Deyimler
- göç etmek (veya eylemek)
- göç yolda düzülür
Birleşik Kelimeler: iç göç, beyin göçü, kültür göçü, ruh göçü
GÖNÇ
- Zengin, varlıklı
GÖÇÜ
- Toprak kayması