ÇÖKEBİLMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇÖKEBİLMEK harflerini içeren 6 harfli 24 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇÖKEBİLMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

BÖLMEÇ18, ÇÖKMEK16, ÇÖMLEK16, ÖLÇMEK16, BÖLMEK15, ÖKÇELİ15, BİÇMEK12, ÖKELİK12, ÇELEBİ11, ÇİLEME10, ÇEKMEK10, ÇELMEK10, ÇELMİK10, EMEKÇİ10, BİLMEK9, BİLEME9, ELEKÇİ9, KEÇELİ9, EBELİK8, EKİLME7, EMEKLİ7, KELİME7, KEMLİK7, MELİKE7

EKİLME

[isim]

  • Ekilmek işi

EMEKLİ

[sıfat]

  • Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli

[isim]

  • Belirli bir süre çalıştıktan sonra kanunlar gereği işi ile ilgisi kesilerek kendisine aylık bağlanmış olan kimse, tekaüt

    Buraya gelenler hep asker emeklileridir. - Haldun Taner

Ata Sözleri ve Deyimler

  • emekli olmak
  • emekliye ayırmak (veya çıkarmak veya çıkartmak)
  • emekliye ayrılmak (veya çıkmak)
  • emekliye sevk etmek

Birleşik Kelimeler: emekli aylığı, emekli ikramiyesi, emekli maaşı, malulen emekli

KELİME (Kelime Kökeni: Arapça kelime)

[isim]

  • Anlamlı ses veya ses birliği, söz, sözcük, lügat

    Tayyare kelimesine alışan millet, uçak kelimesine de alışır. - Orhan Veli Kanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kelimeleri tartarak konuşmak
  • kelimenin tam anlamıyla

Birleşik Kelimeler: kelime cambazı, kelime hazinesi, kelimeişehadet, kelime kadrosu, kelime karışıklığı, kelime oyunu, kelime sıklığı, kelime türü, kelime vurgusu, kelimesi kelimesine, anahtar kelime, basit kelime, birleşik kelime, bitişik kelime, kesik kelime, kısaltmalı kelime, taklidî kelime, türemiş kelime, yalın kelime, olumsuzluk kelimesi

KEMLİK

[isim]

  • Kötülük

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kemlik etmek

MELİKE (Kelime Kökeni: Arapça melike)

[isim]

[eskimiş]

  • Kadın hükümdar

    Saba melikesi Belkıs da kendisine Yemen iklimlerinin en güzel atlarından hediyeler göndermişti. - Necip Fazıl Kısakürek

  • Padişah karısı

Birleşik Kelimeler: çayırmelikesi

EBELİK

[isim]

  • Ebe olma durumu
  • Ebenin yaptığı iş
  • Çocuk oyunlarında ebe olma durumu

    Ebe sendin, yaklaş da gözlerini bağlayayım, ebelikten kolay kolay yakayı sıyıramazsın. - Peyami Safa

Birleşik Kelimeler: dil ebeliği, laf ebeliği, söz ebeliği

BİLMEK

[nesnesiz]

  • Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak

    Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu. - Adalet Ağaoğlu

[-i]

  • Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak

    Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz. - Burhan Felek

  • Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
  • Tanımak, hatırlamak

    Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi? - Hüseyin Rahmi Gürpınar

  • Sanmak, varsaymak, farz etmek

    Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir. - Refik Halit Karay

[-i]

  • Sorumlu tutmak

    Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim.

  • İnanmak

    Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku - Necati Cumalı

[-i]

  • İşine gelmek, uygun bulmak

    Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor?

  • -a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek.

[-i]

  • Saymak

    Teşekkürü borç bilirim.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bildiğinden şaşmamak (veya kalmamak)
  • bildiğini okumak
  • bildiğini yapmak
  • bildiğini yedi mahalle bilmez
  • bildim bileli
  • bilemedin (veya bilemediniz)
  • bilir bilmez
  • bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp
  • bilmem hangi (veya kaç veya kim veya nasıl veya ne)

Birleşik Kelimeler: yolbil, değerbilmez, iyilikbilmez, kadirbilmez

BİLEME

[isim]

  • Bilemek işi

    Gönül, daha birçoklarının bu enstitüde kabiliyetlerini bilemesini istiyor. - Haldun Taner

ELEKÇİ

[isim]

  • Elek yapan veya satan kimse

KEÇELİ

[sıfat]

  • Keçesi olan

ÇİLEME

[isim]

  • Çilemek işi

ÇEKMEK

[-e]

[-i]

  • Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek

    Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. - Reşat Nuri Güntekin

  • Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
  • Germek

    İpi çekmek.

  • İçine almak, emmek
  • Bir yerden başka bir yere taşımak

    Ekini tarladan çekmek.

  • Bir amaçla ortadan kaldırmak

    Piyasadaki parayı çekmek.

  • Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak

    Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi. - Tarık Buğra

  • Atmak, vurmak

    Dayak çekmek. Şut çekmek.

  • Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
  • Güç durumlara dayanmak, katlanmak

    Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum. - Peyami Safa

  • Tartıda ağırlığı olmak

    Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi. - Peyami Safa

  • Döşemek

    Kablo çekmek.

  • Herhangi bir engel kurmak

    Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş. - Refik Halit Karay

  • Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak

    Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim diye bekleşiyorlar. - Sait Faik Abasıyanık

  • İmbik yardımı ile elde etmek

    İspirto çekmek. Gül yağı çekmek.

  • Çizgi durumunda uzatmak
  • Aynısını yazmak veya çizmek

    Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek.

  • Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak

    Bardak çekmek.

  • Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
  • Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek

    Fotoğraf çekmek. Film çekmek.

  • Taşıma gücü olmak

    Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez.

  • Öğütmek

    Kahve çekmek.

  • Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
  • Hoşa gitmek, sarmak
  • Kaçan ilmeği örmek

    Çorap çekmek.

  • Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak

    Beni Konya Lezzet Lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti. - Halide Edip Adıvar

  • Bir duyguyu içinde yaşatmak

    Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum. - Refik Halit Karay

  • Yürütmek, sürmek

    Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın. - Yahya Kemal Beyatlı

[-e]

  • Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek

    Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur. - Tarık Buğra

  • Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak

    Sorguya çekmek.

[-e]

[-i]

  • Herhangi bir anlama almak

    Bak, sözümü nereye çekti!

[-e]

[-i]

  • Örtmek, giymek

    Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz. - Refik Halit Karay

[-e]

[-i]

  • Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
  • Yol, ay sürmek

    Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur. - Burhan Felek

[nesnesiz]

  • Daralıp kısalmak

    Kumaşı yıkayınca çekti.

  • Asmak

    Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik. - Halikarnas Balıkçısı

  • Boya, badana vb. sürmek
  • Yollamak

    Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi? - Attila İlhan

  • Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak

    Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor.

  • Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek

[fizik]

  • Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı

[teknik]

  • Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak

[argo]

  • İçki içmek

    Çok kimse rakısını bağında çekiyordu. - Falih Rıfkı Atay

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çek! (veya çek arabanı!)
  • çekeceği olmak
  • çekip almak
  • çekip çevirmek
  • çekip gitmek
  • çekip vurmak
  • çekiver kuyruğunu

Birleşik Kelimeler: çekçek, çek valf, çekyat, tutçek, dörtçeker, nemçeker, topçeker, yükçeker

ÇELMEK

[-i]

  • Ayak uzatarak birisini düşürmek
  • Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek

    En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasından en olmayacak golleri yerdi. - Haldun Taner

  • Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
  • Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak

[spor]

  • Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak

[mecaz]

  • Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak

    Gönlümü çelen bir söz söyle.

[mecaz]

  • Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek

    Bu sözünüz deminkini çeliyor.

ÇELMİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Buğday ve başakla karışık iri saman

EMEKÇİ

[isim]

  • Geçimini yaptığı işlerle sağlayan kimse

    Çocukluğundan başlayarak emekçilerle, sokaktakilerle düşüp kalkmıştı. - Haldun Taner

  • Geçimini, emeğini sermayeciye satarak sağlayan kimse, proleter

    Bildiği veya öğrendiği, asıl çalışmalarını emekçilerin arasında değil, orduda yapmayı sevdikleri idi. - Tarık Buğra

Birleşik Kelimeler: emekçi sınıfı, kol emekçisi