ÇUVALLATMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇUVALLATMAK harflerini içeren 6 harfli 21 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇUVALLATMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇAVMAK16, AVUTMA14, AVUKAT13, AVLAMA13, ALATAV12, KAVALA12, KAVATA12, ÇAMUKA11, ALAÇAM10, ÇALMAK10, ÇATMAK10, ÇATLAK9, MUALLA8, MUTLAK8, MAKTUL8, ULAMAK8, ATLAMA7, ATAMAK7, ALLAMA7, AKLAMA7, LAAKAL6

LAAKAL (Kelime Kökeni: Arapça lāaḳall)

[zarf]

[eskimiş]

  • En azından, hiç olmazsa

    Büyük hanın altında sıra kahveler vardır ya; her birinde laakal iki, üç dava vekiline tesadüf edilir. - Reşat Nuri Güntekin

ATLAMA

[isim]

  • Atlamak işi

    Acemiliğimi görünce beni atlamaya, oynatmaya kalktılar. - Reşat Nuri Güntekin

  • Belirli bir yerden gerilip hız alarak yapılan sıçrama ile vücudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma veya belli bir yükseklikten aşırma

[spor]

  • Bu biçimde en uzağa atlamak veya en yükseği aşmak amacıyla yarışılan atletizm dalı

Birleşik Kelimeler: atlama beygiri, atlama çizgisi, atlama tahtası, atlama taşı, sırıkla atlama, uzun atlama, üç adım atlama, yüksek atlama, kaplan atlaması

ATAMAK

[-e]

[-i]

  • Birini bir göreve getirmek, tayin etmek

Birleşik Kelimeler: açıktan atamak, asaleten atamak, vekâleten atamak

ALLAMA

[isim]

  • Allamak işi

AKLAMA

[isim]

  • Aklamak işi, ibra

Birleşik Kelimeler: aklama belgesi

MUALLA (Kelime Kökeni: Arapça muʿallā)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Yüksek, yüce

MUTLAK (Kelime Kökeni: Arapça muṭlaḳ)

[sıfat]

  • Salt

    Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum. - Halide Edip Adıvar

[felsefe]

  • Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık

[zarf]

  • Kesinlikle

    Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır. - Cemil Meriç

Birleşik Kelimeler: mutlak değer, mutlak mera, mutlak nem, mutlak sıcaklık, mutlak sıfır

MAKTUL (Kelime Kökeni: Arapça maḳtūl)

[sıfat]

  • Öldürülmüş, öldürülen

Ata Sözleri ve Deyimler

  • maktul düşmek (veya olmak)

ULAMAK

[-e]

[-i]

  • Eklemek, katmak, ilave etmek

ÇATLAK

[sıfat]

  • Çatlamış olan

    Çatlak bardak.

[mecaz]

  • Deli

    Çatlaksam çatlağım. Çatlak olmasam bunca adama, gözün görmediğini göstermeye kalkar mıydım? - Oktay Rifat

[isim]

  • Herhangi bir yerde uzunluğuna olan açıklık

    Bu testinin çatlağı hiçbir sızıntı göstermemişti. - Aka Gündüz

[isim]

  • Ara, aralık

    İki denizci kara bulutlar çatlağından güneş ışığının güldüğünü sandılar. - Halikarnas Balıkçısı

[isim]

[mecaz]

  • Değişimin başlangıcı

    Yaşantımda çatlaklar oluşmaya başlamıştı. - Emine Işınsu

[isim]

[jeoloji]

  • Yer altındaki taş kütlelerinin basınç ve gerilim dolayısıyla yer değiştirmeden çatlayıp yarılması, diyaklaz

    Esmer toprağın yüzünü saran çatlaklar sanki yerin dibine kadar iniyordu. - Tarık Buğra

[isim]

[tıp]

  • Deri, mukoza, kemik veya herhangi bir organ üzerinde uzunluğuna olan açıklık, yarık, fissür

Birleşik Kelimeler: çatlak ses, çatlak zurna, kafası çatlak, kasık çatlağı

ALAÇAM

[isim]

  • Samsun iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

[bitki bilimi]

  • Rengi kızıla yakın bir tür çam (Picea excelsa)

ÇALMAK

[-e]

[-i]

  • Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak

    İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. - Falih Rıfkı Atay

  • Vurarak veya sürterek ses çıkartmak

    Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu. - Ruşen Eşref Ünaydın

  • Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak

    Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Ses çıkarmak, ses vermek

    Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir. - Reşat Nuri Güntekin

  • Atmak, çarpmak, vurmak
  • Üzerine sürmek

    Ekmeğin üzerine yağ çaldı.

[-i]

  • Bozmak, zarar vermek

[-i]

  • Kumaşın bir parçasını kesmek
  • Madeni oymak, kalemle işlemek

[-e]

  • Benzemek, andırmak

    Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi. - Sait Faik Abasıyanık

[mecaz]

  • Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak

[-i]

[halk ağzında]

  • Süpürmek, temizlemek

    Tozu çalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • çalıp çırpmak
  • çalmadan oynamak
  • çalma elin kapısını, çalarlar kapını

Birleşik Kelimeler: diskçalar, kasetçalar, uzunçalar, yürürçalar

ÇATMAK

[-i]

  • Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak

    Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var. - Falih Rıfkı Atay

  • Kereste vb.ni birbirine tutturmak

    Kırık tahtaları bir solukta yan yana çattılar. - Lâtife Tekin

  • Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek

    Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık - Mehmet Akif Ersoy

  • Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
  • Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak

[-e]

  • Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak

    Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu. - Refik Halit Karay

[-e]

  • Yazıyla veya sözle sataşmak

    Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

  • Rastlamak, karşılaşmak

    Nerden çattım böylesi bir güzele... - Cahit Sıtkı Tarancı

[-e]

[hukuk]

  • Gemiler birbirine çarpmak

Birleşik Kelimeler: çöpçatan

ÇAMUKA (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Gümüş balığına benzer bir balık (Atherina hepsetus)

ALATAV

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Az tavlı, yarı yaş yarı kuru olan (toprak)