ÇOCUKSULAŞMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇOCUKSULAŞMAK harflerini içeren 6 harfli 57 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇOCUKSULAŞMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

KOŞUCU15, UÇUŞMA15, COŞMAK14, OKUMUŞ13, OLUŞUM13, SOKUCU13, KOKMUŞ12, KOKUCU12, KUMCUL12, OCUMAK12, OLUŞUK12, OLUŞMA12, USULCA12, ÇOKLUK11, ÇAMUKA11, KOÇMAK11, KOCAMA11, KUŞLUK11, KOŞMAK11, KAUÇUK11, MALKOÇ11, MAŞUKA11, OKŞAMA11, SAÇULA11, SAÇMAK11, ULAŞMA11, ÇAKMAK10, ÇALMAK10, KOLÇAK10, KUŞLAK10, KUSMUK10, KAÇMAK10, KAŞKOL10, MUSLUK10, OLACAK10, SOLUMA10, SOKULU10, ÇALKAK9, KOKULU9, KUSMAK9, KUMLUK9, KUMSAL9, OKUMAK9, SOKMAK9, SOLMAK9, SULAMA9, ULUMAK9, KALOMA8, KASMAK8, LUSAKA8, MASLAK8, OKLAMA8, SALMAK8, ULAMAK8, ALAKOK7, KALKMA7, KALMAK7

ALAKOK (Kelime Kökeni: Fransızca à la coque)

[isim]

  • Rafadan yumurta

    Sabahleyin kendisine bir alakok ziyafeti çekecekti. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

KALKMA

[isim]

  • Kalkmak işi

    Sabahları erken kalkmayı sevmeyen, gece geç yatan gececi kişilerdensiniz. - Tomris Uyar

KALMAK

[nesnesiz]

  • Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek

    Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - Tarık Buğra

  • Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak

    Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-de]

  • Konaklamak, konmak

    Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - Falih Rıfkı Atay

[-le]

  • Oturmak, yaşamak

    Tam beş sene benimle beraber kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Eğleşmek
  • Hayatını sürdürmek, yaşamak

    O aileden bir bu çocuk kaldı.

  • Varlığını korumak, sürdürmek

    Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-de]

  • Oyalanmak, vakit geçirmek

    Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - Necati Cumalı

  • Sınıf geçmemek

    Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.

[-de]

  • İşlemez, yürümez duruma gelmek

    Araba yarı yolda kaldı.

[-e]

  • İleriye atılmak, ertelenmek

    Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

[-de]

  • Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak

    Oda duman içinde kaldı.

[-de]

  • Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek

    Bugün iş maddesinde kaldık.

[-den]

  • Miras olarak geçmek

    Çiftlik ana babasından kalmış.

[-den]

  • Yapamamak

    Misafir geldi, gezmeden kaldık.

  • Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak

    Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - Haldun Taner

[-le]

  • Yetinmek

    Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.

[-le]

  • Sınırlanmak

    Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk

  • Herhangi bir durumu sürdürmek

[yardımcı fiil]

  • Olmak, herhangi bir durumda bulunmak

    Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - Falih Rıfkı Atay

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Bakakalmak.

    Şaşakalmak.

    Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... den kalır yeri yok
  • ... ye kalsa (veya kalırsa)
  • kaldı ki

Birleşik Kelimeler: kala kala, geri kalmış

KALOMA (Kelime Kökeni: İtalyanca caloma)

[isim]

[denizcilik]

  • Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaloma etmek (veya vermek)

KASMAK

[-i]

  • Kasları gergin duruma getirmek
  • Kısaltmak
  • Daraltmak
  • Bölmek, ayırmak

[mecaz]

  • Baskısı altında tutmak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kasıp kavurmak

Birleşik Kelimeler: kasım kasım

MASLAK (Kelime Kökeni: Arapça maṣlāḳ)

[isim]

[eskimiş]

  • Sürekli su akan boru

    İlerideki maslaktan su doldurmaya giden simsiyah bir zenci kızının yakasından asıldı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Boruları aşırı basınçtan korumak amacıyla su yolu üzerinde yapılan içi su dolu hazne
  • Büyük yalak

OKLAMA

[isim]

  • Oklamak işi
  • Hedef noktaları dairesel olarak belirlenmiş nişan tahtasına küçük okların atılmasıyla oynanan bir oyun türü

SALMAK

[-e]

[-i]

  • Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek

    Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı. - Ercüment Ekrem Talu

  • Yollamak, göndermek

    Bununla beraber peşine adam salmak gerekir. - Aka Gündüz

  • Koymak, katmak

    Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız. - Refik Halit Karay

  • Sürmek

    Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı. - Ruşen Eşref Ünaydın

  • Uğratmak

    Başını derde salmak.

  • Vergi yüklemek

    Ona elli bin lira salmışlar.

  • Üzerine yürütmek

    Tazıyı tavşana salmak.

[-e]

  • Saldırmak

    Aç kurt, yılana da salar, taşa da, dedi. - Memduh Şevket Esendal

  • Sarkıtmak

    Soğutmak için kuyuya su kabı saldı.

[denizcilik]

  • Gemi demir üzerinde dört yana dönmek

[-i]

[mecaz]

  • Bakmamak, ilgilenmemek, özen göstermemek

Birleşik Kelimeler: salıvermek, salıverilmek

ULAMAK

[-e]

[-i]

  • Eklemek, katmak, ilave etmek

ÇALKAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Çalkar

KOKULU

[sıfat]

  • Kokusu olan

    Perilerin kızgınlığını yatıştırmak için ceplerimde birçok kokulu otlar, tohumlar, üzerlikler taşıyordum. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Birleşik Kelimeler: kokulu çayır otu, kokulu kiraz, kokulu sabun, hoş kokulu

KUSMAK

[nesnesiz]

  • Midenin içindekini basınçla ağızdan dışarı atmak, çıkarmak, kayyetmek, istifra etmek
  • Reddetmek

    İhanetin böylesini tarih kabul etmez, kusardı. - Tarık Buğra

[-i]

  • Boyanan ve temizlenen şeyler yeniden ortaya çıkmak

    Kumaş lekeyi kustu. Helva yağını kusmuş.

[-i]

[mecaz]

  • İçinde birikmiş kinini, öfkesini söyleyerek açığa vurmak

KUMLUK

[isim]

  • Kumsal

    Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu. - Cahit Uçuk

[sıfat]

  • Kumu çok olan

    Kumluk arazi.

KUMSAL

[isim]

  • Kumu olan yer

    Yolun neresi kayalık, neresi kumsal hep ezbere bilirdi. - Halikarnas Balıkçısı

  • Denize, göle vb. yerlere girilebilen genellikle kumluk alan, deniz hamamı, kumbaşı, plaj

    Deminden beri sözü edilen bu kumsal neydi? - Azra Erhat

[sıfat]

  • Kumlu

    Kumsal toprak.

OKUMAK

[-i]

  • Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmek

    Bana umutsuz bir sesle son raporları okudu. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

  • Yazılmış bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek

    Gazete bile okumak istemiyorum. - Burhan Felek

[nesnesiz]

  • Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılı şeyler üzerinde çalışmak, öğrenim görmek

    Çabuk dil öğrenmedi, okumak istemedi. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Sesli olarak söylemek

    Salon boşalmaya başladı, biz şiirler okuyup dinliyoruz. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Bir şeyin anlamını çözmek

    Şifre okumak.

  • Hastalığı iyi edeceğini ileri sürerek okuyup üflemek, üfürükçülük etmek

[mecaz]

  • Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak

    Yüzünü benden saklıyor. Niçin? Çehresinde, melalinde aşkının matemini okumayayım diye mi? - Ömer Seyfettin

[mecaz]

  • Değerlendirmek

[nesnesiz]

[argo]

  • Sövmek, küfretmek

[halk ağzında]

  • Bir yere çağırmak, davet etmek, okuntu göndermek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • okuyup üflemek