ÇOCUKLAŞMA Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

ÇOCUKLAŞMA harflerini içeren 5 harfli 55 kelime bulunuyor. 5 harfli ÇOCUKLAŞMA kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Çocuklaşma ile başlayan 5 harfli kelimeler. İçinde Çocuklaşma olan 5 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

ÇOCUK13, COŞMA13, COŞKU13, ÇUŞKA12, ÇAMAŞ12, KOŞAÇ12, LOŞÇA12, KOMŞU11, KOŞUM11, MAOCU11, OCUMA11, OLÇUM11, OLMUŞ11, ÇOKLU10, ÇOMAK10, KOLCU10, KOŞAM10, KOŞMA10, KOŞUL10, KOÇMA10, KUMAŞ10, MAŞUK10, UÇMAK10, AŞMAK9, AÇMAK9, ALMAÇ9, ALMAŞ9, AKŞAM9, ÇOKAL9, ÇOLAK9, ÇAKMA9, ÇALMA9, KULAÇ9, KAÇMA9, MALCA9, MAÇKA9, ŞAKUL9, ALÇAK8, ÇAKAL8, ÇALAK8, KALÇA8, LOKUM8, LAÇKA8, OKUMA8, ŞALAK8, KUMLA7, LOKMA7, MAKUL7, OLMAK7, ULAMA7, ALMAK6, KOALA6, KALMA6, MALAK6, UKALA6

ALMAK

[-i]

  • Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak

    Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Satın almak

[nesnesiz]

  • Ele geçirmek, fethetmek

    Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş. - Ömer Seyfettin

[-i]

[-den]

  • Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak

    Çocuğu okuldan aldı.

  • Birlikte götürmek

[nesnesiz]

  • İçine sığmak

    Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır.

[-e]

[nesnesiz]

  • Kabul etmek

[nesnesiz]

  • Kendine ulaştırılmak, iletilmek

    Mektup almak. Haber almak.

[nesnesiz]

  • İçeri sızmak, içine çekmek

    Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış.

[nesnesiz]

  • Erkek, kadınla evlenmek

    O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü. - Memduh Şevket Esendal

[-i]

[nesnesiz]

  • Sürükleyip götürmek

    Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı.

[nesnesiz]

  • Kazanmak, elde etmek

[nesnesiz]

  • Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak

    Soğuk almak. Ceza almak.

[-i]

[nesnesiz]

  • Bürümek, sarmak, kaplamak

    Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi.

[-den]

  • Kısaltmak, eksiltmek

    Ceketin boyundan almak.

[nesnesiz]

  • Yolmak, koparmak

    Kaş almak.

  • Temizlemek

    Karyolanın altını süpürge ile al.

[-e]

[-i]

  • İçeri girmesini sağlamak

    Sevdiği delikanlıyı gece evine almış. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Tat veya koku duymak

    Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır.

[-e]

[-i]

  • Örtmek, koymak

    Paltosunu sırtına aldı.

[-i]

[-de]

  • Yol gitmek, mesafe katetmek

    O yolu bir saatte alırsınız.

[-i]

[-den]

  • Çalmak

    Cebimden saatimi almışlar.

  • Soldurmak

    Güneş perdelerin rengini aldı.

  • Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak

    Dalağını aldılar.

[nesnesiz]

  • Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek

    Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı. - Haldun Taner

[nesnesiz]

  • Göreve, işe başlatmak

    Yeni bir kapıcı aldı.

[-den]

  • Görevden, işten çekmek

[nesnesiz]

  • Başlamak

    Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur - Halk türküsü

[nesnesiz]

  • İçecek veya sigara içmek

    Tadına bakmak için bir yudum aldım.

[nesnesiz]

  • Yutmak, kullanmak

    İlaç almak.

[nesnesiz]

[-den]

  • Kazanç sağlamak

    Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar.

  • Gidermek, yok etmek

    İçine biraz su koy, tuzunu alır.

  • Yer değiştirmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • al (veya alın) ...
  • alaşağı etmek
  • al aşağı vur yukarı
  • al benden de o kadar
  • al birini, vur ötekine (veya birine)
  • aldı
  • aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek
  • aldı sazı eline
  • al gülüm ver gülüm
  • alıp başını gitmek
  • alıp götürmek
  • alıp satmaz görünmek
  • alıp sattığı olmamak
  • alıp vereceği olmamak
  • alıp verememek
  • alıp vermek
  • alıp yürümek
  • al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur (veya gocunsun)
  • almadan vermek Allah'a mahsus
  • almadığın hayvanın kuyruğunu tutma
  • al malın iyisini, çekme kaygısını
  • alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste
  • al sana bir ... daha
  • al takke ver külah

Birleşik Kelimeler: pürüzalır, esir almaca, soluk almadan, açığa almak, satın almak, akılalmaz, çakaralmaz

KOALA

[isim]

  • Avustralya'da yaşayan, okaliptus yapraklarıyla beslenen, yaklaşık 80 santimetre boyunda, otçul, kuyruksuz, keseli, tüyleri soluk boz veya sarımsı renkte olan bir tür memeli (Phascolarctos cinereus)

KALMA

[isim]

  • Kalmak işi

    Asıl derdi, tumturaklı sözler, bitimsiz tartışmalarla gözünü boyayıp birazcık yanında kalmamı sağlamak. - Tomris Uyar

[sıfat]

  • Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan

    Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: kalma durumu, babadan kalma, dededen kalma

MALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Manda yavrusu

UKALA (Kelime Kökeni: Arapça ʿuḳalā)

[sıfat]

  • Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)

    Sinirli, ukala, münasebetsiz herifin biridir. - Nazım Hikmet

Birleşik Kelimeler: ukala dümbeleği

KUMLA

[isim]

  • Kumluk yer, geniş kumsal

LOKMA (Kelime Kökeni: Arapça luḳme)

[isim]

  • Ağza bir defada alınıp götürülen yiyecek parçası, sokum

    Öbür yemeklerden bile ağzına bir lokma koyamadı. - Ömer Seyfettin

  • Lokma tatlısı

[teknik]

  • Türlü kalınlıktaki cıvataları, boşluğuna geçirip sökmeye veya sıkıştırmaya yarayan metalden alet
  • Yemek

    Bu akşam lokmayı beraber yeriz, tanışmış olursunuz. - Tarık Buğra

[mecaz]

  • Genellikle haksız olarak ele geçirilen mal veya para

    Bu lokma sizin için çok büyüktür, boğazınızdan geçmez; yutamayacaksınız ve boğulacaksınız. - Peyami Safa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • lokma (veya lokması) ağzında büyümek
  • lokma çiğnenmeden yutulmaz
  • lokma dökmek
  • lokma etmek
  • lokma karın doyurmaz, şefkat artırır
  • lokmasını dökmek
  • lokmasını saymak

Birleşik Kelimeler: lokma anahtar, lokma başlığı, lokma göz, lokma tatlısı, bir lokma, haram lokma, et lokması, kibar lokması, saray lokması

MAKUL (Kelime Kökeni: Arapça maʿḳūl)

[sıfat]

  • Akla uygun, akıllıca

    Makul bir düşünce.

  • Akıllıca iş gören, mantıklı

    Makul bir adam.

  • Belirli

    Tutuklanan kişilerin makul süre içinde yargılanmayı ... isteme hakları vardır. - Anayasa

[mecaz]

  • Aşırı olmayan, uygun, elverişli

    Ev için makul bir fiyat istedi.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • makul olmak

OLMAK

[nesnesiz]

  • Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak

    En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Gerçekleşmek veya yapılmak
  • Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak

    Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir. - Tarık Buğra

  • Bir şeyi elde etmek, edinmek

    Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım. - Sait Faik Abasıyanık

  • Bir durumdan başka bir duruma geçmek
  • Herhangi bir durumda bulunmak
  • Uygun düşmek, yerinde görülmek

    Böyle iş olmaz. Oraya gitmesek de olur.

  • Yetişmek, olgunlaşmak

    Ekinler oldu. Üzümler daha olmadı.

  • Hazırlanmak, hazır duruma gelmek

    Çay oldu.

  • Bulunmak

    Kız da hemen olduğu yere oturdu. - Memduh Şevket Esendal

  • Geçmek, tamamlanmak

    İki yıl oldu. Nerede ise üç yıl olacak.

  • Sürdürmek, yürütmek

    İlişkilerimiz dostça olsun istiyorum.

  • Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak

    Partili olmak.

  • Yaklaşmak, gelip çatmak

    Sabah oldu.

  • Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek

    Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de zümrüt yüzüğü de kendinin olsun! - Sermet Muhtar Alus

  • Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz

    Annesi oluyor. Yeğeni olur.

[nesnesiz]

[teklifsiz konuşmada]

  • Sarhoş olmak

    Sen adamakıllı olmuşsun.

[-e]

  • Uymak, tam gelmek

    Bu şapka başıma oluyor.

[-den]

  • Yitirmek, elinden kaçırmak

    Tembelliği yüzünden işinden oldu.

[-den]

  • Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak

    Köyden, kasabadan olmayan, düveni, dirgeni nasıl bilebilir?

[-e]

  • Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek

    Aman, ona bir şey olmasın! Kimseye bir şey olmadı.

[-e]

  • Yol açmak

    Bu davranışın ona çok zararı oldu.

  • Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak

    Su, buz oldu.

[yardımcı fiil]

  • Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur

    Artık bize gelmez oldu. Bu işi yapmış olacak.

[yardımcı fiil]

  • Hastalığa yakalanmak, tutulmak

    Tifo olmak. Verem olmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... olsun ... olsun
  • ola ki
  • olan (veya olup) biten
  • olan oldu
  • oldu bilmek (veya saymak)
  • olduğu kadar
  • oldu olacak
  • oldu olacak, kırıldı nacak
  • oldu olanlar
  • olmayacak duaya âmin demek
  • olup olacağı
  • olur a!

Birleşik Kelimeler: oldubitti, oldum bittim, oldum olası, olur olmaz, üretici olmayan alan, olsa olsa

ULAMA

[isim]

  • Ulamak işi
  • Ulanan parça, ek, katkı, ilave

[dil bilgisi]

  • Konuşmada art arda gelen kelimelerden birincisinin sonundaki ünsüzün, ikincisinin başındaki ünlüye ses bakımından bir hece oluşturacak biçimde bağlanarak söylenmesi, bağlama: Ayırt etmek, tertip etmek, art arda gibi

[sıfat]

  • Ulanmış

ALÇAK

[sıfat]

  • Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı

    Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna. - Elif Şafak

  • Aşağıda olan, yüksek olmayan (yer)
  • Kısa (boy)

    Alçak boylu bir adam.

[mecaz]

  • Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alçaktan uçmak
  • alçak uçan yüce konar, yüce konan alçak uçar
  • alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır
  • alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır
  • alçak yer yiğidi hor gösterir

Birleşik Kelimeler: alçak basınç, alçak gerilim, alçak gönüllü, alçak kabartma, alçak ses, alçak yaylak, yalımı alçak

ÇAKAL (Kelime Kökeni: Farsça şaġāl)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Etoburlardan, sürü hâlinde yaşayan, kurttan küçük bir yaban hayvanı (Canis aureus)

    Korkunç geceler, çakalların ulumaları, köpeklerin haykırışları bu ruhu da karartan gecelerde sinirleri büsbütün gevşetiyor. - Etem İzzet Benice

[argo]

  • Kurnaz, yalancı, düzenci, aşağılık kimse

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Titiz, huysuz

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Görgüsüz

Birleşik Kelimeler: çakal armudu, çakalboğan, çakal eriği, çakal yağmuru

ÇALAK (Kelime Kökeni: Farsça çālāk)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Eline ayağına çabuk, atik, çevik

[zarf]

  • Eline ayağına çabuk, atik, çevik bir biçimde

    Norveçli bir seyyah gibi çalak, köprüye indim ve vapura bindim. - Yahya Kemal Beyatlı

KALÇA

[isim]

[anatomi]

  • Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge

    Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: kalça kemiği

LOKUM (Kelime Kökeni: Arapça rāḥat + ḥulḳūm)

[isim]

  • Şekerli nişasta eriyiğini pişirip hafif ağdalaştırarak yapılan, küçük küp veya dikdörtgen biçiminde kesilen şekerleme, kesme, latilokum

    Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum / Mendilimin içine lokum doldurdum - Halk türküsü

  • Dinamit lokumu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • lokum gibi

Birleşik Kelimeler: latilokum, dinamit lokumu, kuşlokumu