[isim]

• Resim, yazı, ayna vb.ni süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen kenarlık

  Duvarda bir çerçeve asılıdır ki çarpıktır, düzeltemezsiniz. - Refik Halit Karay

• Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmiş olduğu kenarlık

  Pencerenin geniş çerçevesi yıldız salkımlarıyla dolu. - Yusuf Ziya Ortaç

[mecaz]

• Bir konunun, bir düşünce alanının sınırları veya bu sınırlar içindeki alan

  Boğaziçi'nin böyle bir medeniyet çerçevesi içinde geçen hayatı ne güzel ve mükemmeldir. - Abdülhak Şinasi Hisar

• Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç

[sıfat]

• Çerçeve geçirilmiş veya çerçeve içine alınmış olan

  Çerçeveli çerçevesiz bir sürü fotoğraf çıkarıp masanın üzerine serdi. - Aka Gündüz

[isim]

• Çerçevelemek işi

[sinema]

[televizyon]

• Filmi çekilecek başlıca cismin gerek büyüklük gerek yer bakımından görüntü çerçevesine göre düzenlenmesi işi

[isim]

• Çerçeve yapan kimse

• Resimlere, tablolara çerçeve takma işiyle uğraşan kimse

[isim]

• Çerçevelenmek işi

[isim]

• Çerçeveletmek işi

[-i]

• Bir şeyi çerçeve içine almak

  İnce çeneli uzun yüzünü siyah yemeni sımsıkı çerçeveliyor. - Halide Edip Adıvar

• Bir şeye çerçeve geçirmek

[-i]

• Çerçeve geçirtmek

  Levhayı çerçevelettim, baş ucuma astım. - Burhan Felek

[nesnesiz]

• Çerçeve içine alınmak

  Duvarlarda Avrupa mecmualarından kesilip çerçevelenmiş birkaç renkli resim vardı. - Reşat Nuri Güntekin

[sıfat]

• Çerçeve içinde olmayan

  Duvarda Nadir'in pastelle yapılmış çerçevesiz bir portresi. - Peyami Safa

[isim]

• Çerçeveletilmek işi

[isim]

• Çerçevecinin yaptığı iş

[isim]

• Çerçevelettirmek işi

[nesnesiz]

• Çerçevelenmesi sağlanmak