ÇAĞDAŞLIK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

ÇAĞDAŞLIK harflerini içeren 5 harfli 31 kelime bulunuyor. 5 harfli ÇAĞDAŞLIK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

AŞAĞI16, ÇAĞLA15, DAĞLI15, AĞLAK12, ÇAKIŞ12, ÇALIŞ12, KAÇIŞ12, DALIŞ11, DALAŞ10, AŞLIK9, AÇLIK9, ALKIŞ9, AKÇIL9, ÇAKIL9, ÇALIK9, ÇALKI9, KIŞLA9, KAŞLI9, KAÇLI9, KALIÇ9, KALIŞ9, LAKÇI9, ADALI8, ALÇAK8, ÇAKAL8, ÇALAK8, DILAK8, KALÇA8, LAÇKA8, ŞALAK8, DALAK7

DALAK

[isim]

[anatomi]

  • Midenin arkasında, diyaframın altında, sol böbreğin üstünde, yassı, uzunca, akyuvar üreten ve yıpranmış alyuvarları toplayan, damarlı, gevşek bir dokudan oluşmuş organ

[hayvan bilimi]

  • Omurgalı hayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarları çok olan bir organ

[halk ağzında]

  • Tekerlek biçimindeki kaşar peyniri

[halk ağzında]

  • Bal peteği

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dalak kestirmek

Birleşik Kelimeler: dalak otu, dağ dalak otu, tüylü dalak otu, arı dalağı

ADALI

[sıfat]

  • Ada halkından olan (kimse)

    Adayı ve adalıları o kadar sevmeme rağmen bir türlü yıldızım barışmamıştır. - Burhan Felek

ALÇAK

[sıfat]

  • Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı

    Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna. - Elif Şafak

  • Aşağıda olan, yüksek olmayan (yer)
  • Kısa (boy)

    Alçak boylu bir adam.

[mecaz]

  • Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alçaktan uçmak
  • alçak uçan yüce konar, yüce konan alçak uçar
  • alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır
  • alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır
  • alçak yer yiğidi hor gösterir

Birleşik Kelimeler: alçak basınç, alçak gerilim, alçak gönüllü, alçak kabartma, alçak ses, alçak yaylak, yalımı alçak

ÇAKAL (Kelime Kökeni: Farsça şaġāl)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Etoburlardan, sürü hâlinde yaşayan, kurttan küçük bir yaban hayvanı (Canis aureus)

    Korkunç geceler, çakalların ulumaları, köpeklerin haykırışları bu ruhu da karartan gecelerde sinirleri büsbütün gevşetiyor. - Etem İzzet Benice

[argo]

  • Kurnaz, yalancı, düzenci, aşağılık kimse

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Titiz, huysuz

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Görgüsüz

Birleşik Kelimeler: çakal armudu, çakalboğan, çakal eriği, çakal yağmuru

ÇALAK (Kelime Kökeni: Farsça çālāk)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Eline ayağına çabuk, atik, çevik

[zarf]

  • Eline ayağına çabuk, atik, çevik bir biçimde

    Norveçli bir seyyah gibi çalak, köprüye indim ve vapura bindim. - Yahya Kemal Beyatlı

DILAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Bızır

KALÇA

[isim]

[anatomi]

  • Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge

    Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: kalça kemiği

LAÇKA (Kelime Kökeni: İtalyanca lascia)

[isim]

[denizcilik]

  • Gemi halatının gevşetilip boşa bırakılması

[sıfat]

[mecaz]

  • Gevşemiş, verimsiz duruma gelmiş, düzeni bozulmuş

Ata Sözleri ve Deyimler

  • laçka etmek
  • laçka olmak

ŞALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Büyümemiş karpuz

AŞLIK

[isim]

  • Aş yapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler
  • Dövüldükten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buğday
  • Zahire

AÇLIK

[isim]

  • Aç olma durumu

    Açlıktan gözümüz dönmüştü. - Azra Erhat

[mecaz]

  • Kıtlık

[mecaz]

  • Aşırı istek içinde bulunma

    Öğrenme konusundaki yorulmayan açlığımı karşılayan bir okuldaydım. - Ayla Kutlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • açlığını bastırmak (veya gidermek veya öldürmek)
  • açlık çekmek
  • açlık ile tokluğun arası yarım yufka
  • açlıktan gözü (veya gözleri) dönmek (veya kararmak)
  • açlıktan imanı gevremek
  • açlıktan nefesi kokmak
  • açlıktan ölmek
  • açlıktan ölmeyecek kadar

Birleşik Kelimeler: açlık grevi, açlık sınırı, açlık kan şekeri, gözü açlık, karnı açlık

ALKIŞ

[isim]

  • Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, alkışlama, kargış karşıtı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alkış almak
  • alkış kopmak
  • alkış toplamak
  • alkış tufanı kopmak
  • alkış tutmak

Birleşik Kelimeler: alkış ağası

AKÇIL

[sıfat]

  • Rengi atmış, ağarmış

    Buruşuk, akçıl donlu bir bedevi. - Refik Halit Karay

  • İçinde ak renk bulunan

    İçlerinden birisi akçıl kirpiklerini kırpıştırdı, bir ölüm boyasıyla boyanmışa benzeyen dudaklarını kıpırdattı. - Nazım Hikmet

ÇAKIL

[isim]

[mineraloji]

  • Çakıl taşı

    Çakıl dolu kamyonla, klakson çalarak yapı yerine girdi. - Aydın Boysan

Birleşik Kelimeler: çakıl çukul, çakıl kuşu, çakıl taşı, çakıl yol

ÇALIK

[sıfat]

  • Çarpık

    Ağzı burnu çalık.

  • Verev kesilmiş

    Kumaşın bir yanı çalık.

  • Doğal olmaktan uzaklaşmış, kendi renginden olmayan

    Aklı çalık. Rengi çalık.

  • Adı defterden silinmiş
  • Yüzünde çıban veya yara yeri olan

[halk ağzında]

  • Yan yan giden

    Çalık at.

[isim]

  • Çıban yeri

[isim]

  • Koyunlarda çiçek hastalığı

[isim]

  • Çalgın

Birleşik Kelimeler: çalık kavak, bakır çalığı