ÇARPIŞIVERMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

ÇARPIŞIVERMEK harflerini içeren 6 harfli 28 kelime bulunuyor. 6 harfli ÇARPIŞIVERMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇAVŞIR19, PEŞREV19, ÇIRPIŞ18, ÇIVMAK17, ÇARPIŞ17, APIŞIK15, ÇIRPMA15, ÇARPIM15, KIVRIM15, KAMPÇI15, VERKAÇ15, ÇARPIK14, MEŞREP14, PARKÇI14, PERÇEM14, ÇAKŞIR13, ŞARKÇI13, VERMEK13, ÇERKEŞ12, IŞIMAK12, KIRPMA12, ARIKÇI11, MERKEP11, MAŞRIK11, AŞERME10, ÇEMREK10, KAŞMER10, ŞERARE9

ŞERARE (Kelime Kökeni: Arapça şerāre)

[isim]

[eskimiş]

  • Kıvılcım

    Bir şerare aydınlığında, aklından bin şey geçti. - Peyami Safa

AŞERME

[isim]

  • Aşermek durumu

ÇEMREK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)

    Tepeden tırnağa çamura, toza batmış, dize kadar çemrek kalabalığı görenler, bunda bir iş, mühim bir iş olduğunu anlamakta gecikmediler. - Yaşar Kemal

KAŞMER

[isim]

  • Soytarı

ARIKÇI

[isim]

  • Su yolu yapan kimse

    O günlerde on beş liraydı usta bir arıkçının gündeliği. - Necati Cumalı

MERKEP (Kelime Kökeni: Arapça merkeb)

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Eşek

MAŞRIK (Kelime Kökeni: Arapça maşriḳ)

[isim]

[eskimiş]

  • Doğu

    Mağripten maşrıka dünyanın ucu / Sarraf olan bilir altını, tuncu - Pir Sultan Abdal

ÇERKEŞ

[isim]

  • Çankırı iline bağlı ilçelerden biri

IŞIMAK

[nesnesiz]

  • Işıklanmak, aydınlanmak

    Yarın daha gün ışımadan kovduracağım onları obadan. - Yaşar Kemal

  • Işık saçmak

KIRPMA

[isim]

  • Kırpmak işi

ÇAKŞIR

[isim]

  • Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir tür erkek şalvarı

    İyi işlenmiş mavi çakşır ve mavi cepken giyerdi. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Kuşların ayağında bulunan ve süs gibi görünen tüy

ŞARKÇI

[isim]

  • Doğucu

VERMEK

[-e]

[-i]

  • Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek

    Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. - Ömer Seyfettin

  • Bırakmak veya bağışlamak
  • Ondan bilmek, atfetmek

    Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi. - Falih Rıfkı Atay

  • Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek

    Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum. - Haldun Taner

  • Döndürmek, çevirmek, yöneltmek

    Arabanın burnunu en tenha kahvelerden birinin önünde rıhtıma verdiler. - Attila İlhan

  • Herhangi bir duruma yol açmak

    Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Satmak

    Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul.

  • Kızı, kadını biriyle evlendirmek

    Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar. - Halide Edip Adıvar

[-i]

  • Ödemek

    Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler. - Peyami Safa

  • Yaymak

    Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek.

  • Bitki ve ağaç, ürün üretmek

    Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı. - Ruşen Eşref Ünaydın

  • Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak

    Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor. - Refik Halit Karay

  • Hepsini herhangi bir duruma sokmak

    Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek.

  • Sahip olmasını sağlamak
  • Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek

    Hareket vermek. Biçim vermek.

  • Tespit etmek

    Randevu vermek. Ad vermek.

  • Kazandırmak, katmak

    Tat, çeşni vermek.

  • Ayırmak, harcamak

    Emek vermek. Zaman vermek.

  • Dayamak

    Duvara sırtını verip çömeldi. Gözünü hamamcının geleceği yola çiviledi. - Abbas Sayar

  • Doğurmak

    Kezban, ona yedi evlat vermişti.

[argo]

  • Cinsel yönden kendisini kullandırmak

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ver elini ...
  • verip veriştirmek
  • vermeyince (veya vermemiş) mabut, neylesin Sultan Mahmut

Birleşik Kelimeler: verkaç, elvermek, ısıveren, işveren, özveren, yediveren

ÇARPIK

[sıfat]

  • Düzgünlüğünü yitirerek eğrilmiş, doğru karşıtı

    İyice kararmış çarpık bir tahta kapı aralık duruyordu. - Çetin Altan

[mecaz]

  • Kötü

    Böylesi anlarda, diziyi çarpık bir nazarla takip etmekten geri duramıyor. - Elif Şafak

  • Gerektiği gibi olmayan, düzgün olmayan

[zarf]

[mecaz]

  • Aksi, ters, huysuz bir biçimde

    Nedense Makbule, bu davetten çarpık dönüyordu. - Reşat Nuri Güntekin

Birleşik Kelimeler: çarpık çurpuk, çarpık kentleşme

MEŞREP (Kelime Kökeni: Arapça meşreb)

[isim]

[eskimiş]

  • Yaradılış, huy, karakter, mizaç

    Bunların arasında bilhassa Vehbi Dede isminde Mevlevi bir musikişinas tanıdı ve meşrebine uygun buldu. - Halide Edip Adıvar

  • Davranış biçimi

    Kişilik genel çizgisi, meşrep olarak bilinir. - Nurullah Ataç

Birleşik Kelimeler: hafifmeşrep, kalender meşrep