[nesnesiz]

• Ak olmak, temizlenmek

  Bu çamaşır ne aklanır ne paklanır.

[hukuk]

• Hakkında dava açılan sanık, yargılama sonunda suçsuz bulunmak, temize çıkmak, beraat etmek

  Yasak oyunum bu rejimde aklandı, Ulvi Uraz onu ramp ışığına çıkardı. - Haldun Taner

[hukuk]

• Kooperatif, şirket, dernek vb. kuruluşların faaliyetleri ve harcamaları genel kurulca uygun bulunmak

[-i]

• Kana bulamak

[isim]

• Hazırlama

[isim]

• Kınalamak işi

[-i]

• Bir şeye kın yapmak

• Bir şeyi kınına geçirmek

[sıfat]

• Kanaması olan

  Kanamalı bir hasta.

[isim]

• Kalkınmak işi

  Bu yazılarda Türkiye'nin kalkınması için ilim ve tekniğin lüzumuna sık sık işaret edilmiştir. - Mehmet Kaplan

• İyileşme, şifa bulma

  Görünen, bir daha kalkınması artık pek zor. - Mehmet Akif Ersoy

[nesnesiz]

• Kalma işi yapılmak

  Akşama kadar orada kalınır mı?

[nesnesiz]

• Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak

  Bakın böylesine bir dilimiz olmasaydı, nasıl anlaşacaktık şimdi? - Nermi Uygur

[-le]

• Sözleşmek, sözleşme imzalamak, kavletmek

[nesnesiz]

• Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak

[isim]

[denizcilik]

• Vigla

[isim]

• Çalkanmak işi

  Mehtap âlemiyle bütün Boğaziçi'nin çalkanmasına rağmen bu gecenin bir saz gecesi olacağını mutlaka herkes işitmiş olamazdı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-i]

• Çalkalamak

  Dişim ağrıyor, rakı ile ağzımı çalkadım. - Ömer Seyfettin

[nesnesiz]

• Tahıl elemek

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Hizmet ve binek hayvanları durup işemek

[-i]

• Yüzüğün taşını kaşa oturtmak