[sıfat]

• Kasası olan

[sıfat]

• Saka hastalığına tutulmuş

  İçlerinden biri sakalı bir at gibi fena fena öksürüyordu. - Refik Halit Karay

[sıfat]

• Askısı olan

  Askılı, uzun, tiril tiril bir elbise giymişti. - Elif Şafak

[sıfat]

• Alık benzeri

  Yüzünde hayli alıkça denebilecek bön bir mutluluk ifadesi vardı. - Murathan Mungan

[zarf]

• (alı'kça) Alık olana yaraşır bir biçimde

  O andaki hayretimi hatırladıkça / Rejisöre bakakaldım öyle alıkça. - Enis Behiç Koryürek

[isim]

[halk ağzında]

• Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak

  Pamuk ırgatları alaçıkların önüne oturmuşlar, koza çekiyorlardı. - Yaşar Kemal

• Keçeden yapılan çadır

[isim]

• Basımcılıkta, provalar için `basınız, basılsın` anlamında kullanılan bir söz

Ata Sözleri ve Deyimler

• basıla vermek

[sıfat]

• Kazaya yol açan, sakıncalı, tehlikeli

• Kaza geçirmiş olan

  Kazalı otomobil.

• İlçesi olan

  Üç kazalı bir il.

[isim]

• Geçmiş bulunan şey, geçmiş bulunan olay

[hukuk]

• Geçmişte işlenmiş, mahkemece ispatlanıp cezalandırılmış olan suç

  Üstelik sabıkası olduğu için iş bulması daha da güçtür. - Necati Cumalı

[sıfat]

• Azığı olan

[mecaz]

• Yoksulları doyuran

[sıfat]

• Açkı yapılmış, perdahlanmış, perdahlı

[sıfat]

• Açı ile ilgili, zaviyevi

[sıfat]

• Basılarak yerleştirilmiş

  Peynir basılı küp.

• Basımevinde basılmış (kâğıt, kitap vb.), matbu

  Basılı oyunlar sakıncalı görülünce yok ediliyordu. - Metin And

[isim]

[halk ağzında]

• Kabza

• Kabzanın demir siperi

[sıfat]

• Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş

  Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş. - Yusuf Ziya Ortaç

• Çakılmış, bir şeye bağlı

  Genç kadın, forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu. - Feridun Fazıl Tülbentçi

• Yeri değişmez, sabit

  Gülnaz için için ağlıyor, gözleri hep öyle döşemeye çakılı. - Emine Işınsu

Ata Sözleri ve Deyimler

• çakılı kalmak

[isim]

[denizcilik]

• Yelkenli gemilerde direklerin alt uçlarının içine oturtulduğu yuva