ZONGULDAKLILIK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

ZONGULDAKLILIK harflerini içeren 5 harfli 67 kelime bulunuyor. 5 harfli ZONGULDAKLILIK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

IZGIN14, OZUGA14, AZGIN13, DOLGU13, GAZLI13, GIDIK13, ILGAZ13, DOKUZ12, DALGI12, ANDIZ11, DALIZ11, GUANO11, ILGIN11, KILGI11, OLGUN11, AZILI10, ALGIN10, GALON10, KIZIL10, KIZIK10, LONGA10, AZLIK9, DONUK9, DONLU9, DUALI9, KOLZA9, KONDU9, KIZAK9, KIZAN9, KOZAK9, KOZAN9, KAZIK9, KAZIL9, LAKOZ9, NODUL9, NAKIZ9, NAZLI9, ODALI9, ZANLI9, ANDIK8, DOLAK8, DALLI8, DILAK8, KUNDA8, KADIN8, LANDO8, KOLLU7, KONUK7, KINLI7, KINIK7, KILIK7, KILLI7, OKLUK7, ONLUK7, ANLIK6, ALLIK6, ALKOL6, AKLIK6, KONAK6, KOLAN6, KULAK6, KUKLA6, KANIK6, KANLI6, KALIN6, KALIK6, LOKAL6

ANLIK

[sıfat]

  • Kısa süren, bir an içinde olan, enstantane

    Beni hatırlatıyor, benimle olmayı anlık bir duygu hâlinde olsa da istiyor muydu? - Tarık Buğra

  • Bir anda oluşan, gelişen, spontane

[isim]

[ruh bilimi]

  • Duyu ve iradeden ayrı olarak düşünülen bilme yetisi

[isim]

[ruh bilimi]

  • Anlama gücü, usa vurma, yargılama, müdrike, entelekt

Birleşik Kelimeler: bir anlık

ALLIK

[isim]

  • Al olma durumu

    Yanaklarının allığından kinaye, ona alyanak lakabını takmışlar. - Sermet Muhtar Alus

  • Kadınların süs için yanaklarına sürdükleri al boya

ALKOL (Kelime Kökeni: Fransızca alcool)

[isim]

[kimya]

  • Bira, şarap vb. sıvıların veya pancar, patates nişastasının şekere dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan glikoz çözeltilerin mayalaşmış özlerinin damıtılmasıyla elde edilen, kokulu, uçucu, yanıcı, renksiz sıvı, ispirto, etanol, etil alkol

[mecaz]

  • Her türlü alkollü içki

    Nefesleri alkol kokan bu kimseler pis paçavralar giyinmişlerdi. - Peyami Safa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alkol duvarını aşmak

Birleşik Kelimeler: alkolmetre, alkolölçer, asit alkol, etil alkol

AKLIK

[isim]

  • Ak olma durumu

    Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi. - Rıfat Ilgaz

  • Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün

Birleşik Kelimeler: yüz aklığı

KONAK

[isim]

  • Büyük ve gösterişli ev

    Konaktan tekrar mektebe döndükten sonra uzun zaman boynu bükük dolaştım. - Etem İzzet Benice

  • Vali, kaymakam gibi yüksek dereceli devlet görevlilerinin resmî konutu

[hayvan bilimi]

  • Konakçı

[eskimiş]

  • Araba veya hayvanla bir günde alınan yol

    Buradan orası beş konaktır.

[eskimiş]

  • Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer

Ata Sözleri ve Deyimler

  • konak gibi

Birleşik Kelimeler: konak yavrusu, bülbülkonağı, hükûmet konağı

[isim]

[halk ağzında]

  • Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası
  • Gözde oluşan ince tabaka

[isim]

  • İzmir iline bağlı ilçelerden biri

KOLAN

[isim]

  • At, eşek vb. hayvanların semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer

    Adam döndü, beygirinin semerini almak için kolanını çözmeye başladı. - Necati Cumalı

  • Dokuma, deri, kenevir vb. maddelerden yapılan yassı ve enlice bağ

[halk ağzında]

  • Yünden veya iplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kolan çekmek
  • kolan vurmak

Birleşik Kelimeler: kolan balığı

KULAK

[isim]

[anatomi]

  • Başın her iki yanında bulunan işitme organı

    Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. - Hüseyin Cahit Yalçın

[anatomi]

  • Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü

    Elleriyle kulaklarını tıkayıp yatağının yanında tortop oldu. - Halide Edip Adıvar

  • Balıklarda başın iki yanında bulunan ve ağızdan alıp solungaçlardan geçirdiği suyu dışarıya vermeye yarayan yarıklardan her biri
  • Saban kulağı
  • Duvar, baca, şömine vb. yerlerde kulağa benzer çıkıntı

[müzik]

  • Telli çalgılarda tel germeye yarayan burgu

[coğrafya]

  • Akarsuların ve özellikle göllerin karaya giren ve durgunlaşan yerleri

[mecaz]

  • Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kulağı (bir şeyde) olmak
  • kulağı (veya kulakları) çınlasın
  • kulağı ağır işitmek
  • kulağı dikilmek
  • kulağı duvar olmak
  • kulağına çalınmak
  • kulağına çarpmak
  • kulağına fısıldamak
  • kulağına gelmek
  • kulağına girmemek
  • kulağına gitmek
  • kulağına inanmamak
  • kulağına kar suyu kaçırmak
  • kulağına kar suyu kaçmak
  • kulağına koymak (veya sokmak)
  • kulağına küpe olmak (veya etmek)
  • kulağına söylemek
  • kulağını açmak
  • kulağını bükmek
  • kulağını çekmek
  • kulağını çınlatmak
  • kulağını doldurmak
  • kulağının üzerine yatmak
  • kulağının zarı patlamak
  • kulağını sağır etmek
  • kulağı okşamak
  • kulağı olmamak
  • kulağı ters taraftan göstermek
  • kulak (veya kulağını) tırmalamak
  • kulak (veya kulaklarını) tıkamak
  • kulak arkası (veya ardı) etmek
  • kulak asmak
  • kulak kabartmak
  • kulak kesilmek
  • kulak kıvırmak
  • kulakları dolmak
  • kulaklarına kadar kızarmak
  • kulaklarını dikmek
  • kulaklarının pasını gidermek
  • kulakları paslanmak
  • kulakları patlatmak
  • kulakları uğuldamak
  • kulak tutmak
  • kulak vermek
  • kulak vermek

Birleşik Kelimeler: kulak altı bezi, kulak çivisi, kulakdavulu, kulak demiri, kulak dolgunluğu, kulak erimi, kulak kepçesi, kulak kulağa, kulak memesi, kulak misafiri, kulak sadakası, kulak tıkacı, kulak tırmalayıcı, kulaktozu, kulak zarı, kulağı delik, kulağı kesik, kulağı kirişte, kulağı tetikte, kulağı tıkalı, dış kulak, ekşikulak, iç kulak, kabakulak, kamışkulak, karakulak, kepçe kulak, orta kulak, yelken kulak, aslankulağı, ayıkulağı, baca kulağı, cankulağı, denizkulağı, deniz kulağı, eşekkulağı, farekulağı, filkulağı, kuzukulağı, müzik kulağı, saban kulağı, sıçankulağı, tavşankulağı, eli kulağında, ağzı kulaklarında

[isim]

[eskimiş]

  • Varlıklı Rus köylüsü

KUKLA (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

  • Hareketli yerleri iplikle sanatçının parmaklarına bağlanarak veya eldiven gibi bir kesiti kullanarak bir perdenin üzerinden oynatılan, bez, karton vb. hafif nesnelerden yapılmış insan ve hayvan figürleri

    Salıncağın üzerindeki kızlar, iki zarif kukla gibi fıldır fıldır dönüyorlardı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Ayakları olmayan, alttan içine el sokularak oynatılan çeşitli nesnelerden yapılmış bebek
  • Bu bebeklerle oynatılan oyun

[mecaz]

  • Başkasının etkisinde olan, onun isteklerine göre davranan (kimse)

    Onu da kılıbık bir koca gibi kukla yapar oynatırım. - Etem İzzet Benice

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kukla gibi
  • kukla gibi oynatmak

Birleşik Kelimeler: kukla hükûmet, kukla oyunu, kukla tiyatrosu

KANIK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kanaatkâr
  • Tokgözlü

KANLI

[sıfat]

  • Kan bulaşmış

    Öldürdüğü güzele ağlayan bu katilin / Elleri kanlı fakat gözyaşları temizdi - Enis Behiç Koryürek

  • Kanı olan
  • Kan dökülmesine neden olan

    Bu savaş çok kanlı olacak, beyler. - Tarık Buğra

  • İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil
  • Kanlanmış olan

    Kanlı göz.

[isim]

  • Kan davasında taraf olan kimse

    Oğlumun kanlısı Abbas kâfiri değil, oğlumun kanlısı Esme'dir. - Yaşar Kemal

[tıp]

  • Kanı yoğun olan, demevi

    Kanlı adam.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanlı gömlek gizlenemez
  • kanlısı olmak
  • kanlı yaş (veya yaşlar) dökmek

Birleşik Kelimeler: kanlı ishal, kanlı bıçaklı, kanlı canlı, kanlı katil, ağırkanlı, delikanlı, serinkanlı, sıcakkanlı, soğukkanlı

KALIN

[sıfat]

  • Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı

    Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

  • Enli ve gür (kaş)
  • Yoğun, akıcılığı az olan

    Kalın bir sis tabakası.

  • Etli, dolgun

    Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde... - Memduh Şevket Esendal

  • Pes (ses)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kalın incelene kadar ince süzülür

Birleşik Kelimeler: kalın bağırsak, kalın kafa, kalın ses, kalın ünlü, kalın yağ, ensesi kalın

[isim]

[halk ağzında]

  • Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık

    Babam senden çok mu istedi kalını? - Halk türküsü

[isim]

  • Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü

KALIK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kalmış, artmış
  • Eskimiş
  • Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış (kız)
  • Eksik, noksan

LOKAL (Kelime Kökeni: Fransızca local)

[isim]

  • Müzikli eğlencelerin yapıldığı yer

    Onlarla beraber Beyoğlu lokanta ve gece lokallerine büsbütün başka bir üslup geldi. - Falih Rıfkı Atay

  • Dernekevi

    Siyasal kuruluşların lokallerini yakıp yıkmaya kalkacaklardır. - Necati Cumalı

[sıfat]

  • Yöresel

[sıfat]

[tıp]

  • Yerel

    Lokal anestezi.

KOLLU

[sıfat]

  • Kolu olan

    Kollu sandalye.

  • Herhangi bir biçimde kolu olan

Birleşik Kelimeler: karpuz kollu

KONUK

[isim]

  • Bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelen kimse, misafir, mihman

    Şatoda yaşayanlarla konuklar, buralarda, topluca yıkanırlarmış. - Salâh Birsel

[hayvan bilimi]

  • Konakçının üzerindeki asalak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • konuğu olmak
  • konuk etmek
  • konuk gelmek
  • konuk olmak

Birleşik Kelimeler: konukevi, konuk köşesi, konuk sanatçı, konuksever, şeref konuğu