[isim]

• Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki

[sıfat]

• Dinç, canlı, diri, sağlam

  Gerçi bıyıkları kırlaşmış ise de vücudu zinde. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

• zinde tutmak

[isim]

• Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalı yer

[mecaz]

• Çok karanlık ve sıkıntılı yer

  Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme - Karacaoğlan

Ata Sözleri ve Deyimler

• zindan etmek
• zindan gibi
• zindan kesilmek
• zindan olmak

[isim]

• Birbirine geçmiş bir sıra metal halkadan oluşan bağ

• Art arda gelen şeylerin oluşturduğu dizi

  Otomobillerin bitmez tükenmez zinciri üzerinden geçiyor. - Attila İlhan

• Taşıtların kar veya buzda kaymaması için tekerleklerine takılan alet

• Altın veya gümüşten yapılmış takı

[eskimiş]

• Hükümlülerin eline, ayağına vurulan demir bağ

  Elleri, ayakları kalın baklalı zincirle bağlı biçarenin. - Reşat Enis

Ata Sözleri ve Deyimler

• zincire vurmak
• zincir gibi
• zincir vurmak

[isim]

• Dinçlilik, canlılık, sağlamlık

[zarf]

[eskimiş]

• Asla

  Fakat adını zinhar benden öğrenemeyeceksin. - Reşat Nuri Güntekin

[sıfat]

• Zinciri olan

• Zincirle bağlı olan

[isim]

• Zincirlemek işi

[sıfat]

• Birbirini izleyen, art arda gelen, müteselsil, teselsül

  Zincirleme laflarla karşı tarafın ekmeğine kat kat yağ sürerler. - Haldun Taner

[isim]

• Zindan bekçisi

[-i]

• Zincirle bağlamak

• Art arda, peş peşe gelmek

[isim]

• Zincirlenmek durumu

[isim]

[hayvan bilimi]

• Palamut balığının iki kilodan ağır olanı

[nesnesiz]

• Zincirle bağlanmak

• Birbirine sıkıca bağlanmak

[mecaz]

• Art arda, peş peşe sıralanmak

  İçi karmakarışık, çocukluk yıllarından Ahmet'e ilişkin bir sürü çağrışım, birbirine zincirleniyor. - Attila İlhan

[isim]

• Zindeleşmek durumu

[nesnesiz]

• Zinde duruma gelmek