[isim]

[kimya]

• Atom numarası 57, atom ağırlığı 138,9, yoğunluğu 6,1 olan, beyaz, havada çabuk oksitlenen, parlak bir alevle yanan, seyrek bulunur bir element (simgesi La)

[sıfat]

[eskimiş]

• Tınlayan, çınlayan

[isim]

• Ayrıntılarıyla anlatma

[edebiyat]

• Roman, hikâye, masal vb. edebî türlerde bir olay dizisini anlatma biçimi, hikâyeleme, öyküleme, tahkiye

  Masal olsun roman olsun, ikisi de anlatı sanatıdır. - Necati Cumalı

[isim]

• Altın sarısı

[sıfat]

• Bu renkte olan

[sıfat]

• İnanı olan, bir şeye bütün varlığıyla inanmış bulunan, imanlı, mümin, mutekit

[sıfat]

• Saati olan, saati bulunan

  Sınıfın bir tek saatlisi olduğu için onu her derste birkaç defa çıkarıyor. - Sait Faik Abasıyanık

[zarf]

[eskimiş]

• Uzunlamasına

[sıfat]

• Anıyla ilgili, anıya ait

  Onlara göre yaşlı yazarların anısal birikimi daha fazlaydı.

[zarf]

[eskimiş]

• Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde

  Anasıl asker ve erkek bir kavim olmadıkları için askerliğin şanından hiçbir zaman nasipleri yoktur. - Yahya Kemal Beyatlı

[isim]

[tarih]

• Müslüman, özellikle Sünni hükümdarların kullandıkları unvan, padişah

  Kanuni Sultan Süleyman.

• Padişahların erkek ve kız çocukları ile anne ve eşlerine verilen unvan

  Naciye Sultan. Hürrem Sultan.

• Bektaşi azizi

  Balım Sultan.

[mecaz]

• Belli bir alanda en üst düzeyde olanlar için kullanılan bir söz

  O, Türk sinemasının sultanıdır.

[isim]

[eskimiş]

• Zanaat

[sıfat]

• Tasası olan, kaygılı, endişeli

  Bulutlu, tasalı gözlerle önüne bakıyordu, fazla bir şey söylemiyordu. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Ulanan şey

[sıfat]

• Aynası olan

  Hemen aynalı dolabını açtı, en iyi çarşafını çıkararak acele giyinmeye başladı. - Peyami Safa

[argo]

• Parlak yüzlü, yakışıklı, güzel

  Vah vah, aynalı şeydi doğrusu, kayartonun elinden kurtaramadınız. - Refik Halit Karay

[isim]

• Nişan yüzüğü