YUMRUKLAMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

YUMRUKLAMAK harflerini içeren 6 harfli 29 kelime bulunuyor. 6 harfli YUMRUKLAMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

UYULMA11, UYUMAK11, YUMRUK11, YUMMAK11, KUYMAK10, KUYRUK10, KURMAY10, MUMLUK10, UYARMA10, UMULMA10, KURUMA9, KUMLUK9, KAYMAK9, RUMLUK9, ULUMAK9, YAKMAK9, YARMAK9, KURAMA8, KURMAK8, KUMRAL8, KAYRAK8, MUKAAR8, ULAMAK8, KARMAK7, KARLUK7, KALKMA7, KALMAK7, MALKAR7, MARKKA7

KARMAK

[-i]

  • Karıştırmak, birbirine katmak

[nesnesiz]

  • Toz durumundaki bir şeyi sıvı ile karıştırarak çamur veya hamur durumuna getirmek

    Yapı için harç karmak. Boya karmak.

Birleşik Kelimeler: betonkarar

KARLUK

[isim]

[tarih]

  • Eski Türk boylarından biri

KALKMA

[isim]

  • Kalkmak işi

    Sabahları erken kalkmayı sevmeyen, gece geç yatan gececi kişilerdensiniz. - Tomris Uyar

KALMAK

[nesnesiz]

  • Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek

    Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - Tarık Buğra

  • Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak

    Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-de]

  • Konaklamak, konmak

    Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - Falih Rıfkı Atay

[-le]

  • Oturmak, yaşamak

    Tam beş sene benimle beraber kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Eğleşmek
  • Hayatını sürdürmek, yaşamak

    O aileden bir bu çocuk kaldı.

  • Varlığını korumak, sürdürmek

    Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-de]

  • Oyalanmak, vakit geçirmek

    Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - Necati Cumalı

  • Sınıf geçmemek

    Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.

[-de]

  • İşlemez, yürümez duruma gelmek

    Araba yarı yolda kaldı.

[-e]

  • İleriye atılmak, ertelenmek

    Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

[-de]

  • Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak

    Oda duman içinde kaldı.

[-de]

  • Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek

    Bugün iş maddesinde kaldık.

[-den]

  • Miras olarak geçmek

    Çiftlik ana babasından kalmış.

[-den]

  • Yapamamak

    Misafir geldi, gezmeden kaldık.

  • Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak

    Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - Haldun Taner

[-le]

  • Yetinmek

    Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.

[-le]

  • Sınırlanmak

    Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk

  • Herhangi bir durumu sürdürmek

[yardımcı fiil]

  • Olmak, herhangi bir durumda bulunmak

    Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - Falih Rıfkı Atay

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Bakakalmak.

    Şaşakalmak.

    Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... den kalır yeri yok
  • ... ye kalsa (veya kalırsa)
  • kaldı ki

Birleşik Kelimeler: kala kala, geri kalmış

MALKAR

[isim]

  • Kuzey Kafkasya'da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde yaşayan, Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse, Balkar

MARKKA (Kelime Kökeni: Fince)

[isim]

[eskimiş]

  • Finlandiya para birimi, mark

KURAMA

[isim]

  • Türkistan'da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse

KURMAK

[-i]

  • Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek

    Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk. - Falih Rıfkı Atay

  • Hazırlamak

    Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak! - Refik Halit Karay

  • Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek

    Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor. - Haldun Taner

  • Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak

    Turşu kurmak.

  • Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek

    Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi? - Orhan Seyfi Orhon

  • Yapmak, inşa etmek

    Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım. - Nurullah Ataç

  • Yapmak, oluşturmak

[ticaret]

  • Ortaklık sağlamak
  • Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek

    Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu. - Tarık Buğra

  • Bir araya getirmek, toplamak

    Divan kurmak.

  • Düşünmek

    Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum. - Sait Faik Abasıyanık

  • Aklına koymak

    O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz.

  • Zihinde büyütmek

    Bayram Ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu. - Halide Edip Adıvar

  • Sağlamak, oluşturmak

    Dostluk kurmak. İlişki kurmak.

[mecaz]

  • Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek

KUMRAL

[isim]

  • Koyu sarı veya açık kestane rengi

[sıfat]

  • Teni ve saçları sarıya çalan açık buğday rengi olan(kimse)

    Ekrandaki Loretta, ince yapılı, uzun bacaklı, kumral, yeşil gözlüydü. - Elif Şafak

KAYRAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak
  • Yassı, düz taş

[mineraloji]

  • Bileği taşı

[mineraloji]

  • Kayağan taş

MUKAAR (Kelime Kökeni: Arapça muḳaʿʿar)

[sıfat]

[eskimiş]

[matematik]

[fizik]

  • İçbükey

ULAMAK

[-e]

[-i]

  • Eklemek, katmak, ilave etmek

KURUMA

[isim]

  • Kurumak işi

    O zaman güneşe bakan bu güzelim çayırlara oturup kurumayı bekliyorduk. - Ayla Kutlu

[kimya]

  • Boyanın çözücüsünün buharlaşması veya bağlayıcısının kimyasal tepkime gibi çeşitli yollarla sert bir film oluşması

KUMLUK

[isim]

  • Kumsal

    Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu. - Cahit Uçuk

[sıfat]

  • Kumu çok olan

    Kumluk arazi.

KAYMAK

[isim]

  • Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman, krema
  • Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz
  • Yağmur ve selden sonra toprağın üzerinde kalan özlü tabaka

[mecaz]

  • Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaymağını almak (veya yemek)
  • kaymağı seven mandayı yanında taşır
  • kaymak bağlamak (veya tutmak)
  • kaymak gibi

Birleşik Kelimeler: kaymakaltı, kaymak kâğıdı, kaymak tabakası, kaymak takımı, kaymak taşı, Afyon kaymağı, kireç kaymağı, nişadır kaymağı

[nesnesiz]

  • Düz, ıslak, donmuş veya kaygan bir yüzey üzerinde sürtünerek kolayca yer değiştirmek

    Sol tekerlekler küçük bir hendeğin içine kaydı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Kaygan bir yüzey üzerinde birdenbire dengesini yitirmek
  • Durum değiştirmek
  • Anlamı değişmek

    Bazen kelimeler başka anlamlara kayar.

  • Kurtulmak
  • Yağışların etkisiyle toprağın alt tabakasının gevşemesi sonucu üst tabaka oynamak

[mecaz]

  • Görüş, düşünce veya tutumunu değiştirmek

[argo]

  • Cinsel ilişkide bulunmak

Birleşik Kelimeler: kaykaç, kaykay, sinekkaydı