YOĞALTICI Harflerini İçeren 3 Harfli Kelimeler
YOĞALTICI harflerini içeren 3 harfli 21 kelime bulunuyor. 3 harfli YOĞALTICI kelime türetme listesi ve kelime anlamları.
YOĞ13,
ALT
-
Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı
Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor. - Ziya Osman Saba
-
Bir nesnenin tabanı
Ayağındaki altları nalçalı koca bahçıvan kunduraları ile ona yetişmesi imkânsızdı. - Osman Cemal Kaygılı
-
Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen bölümü
Altına sandalye çekmek.
- Bir şeyin yere yakın bölümü
- Birine göre daha aşağı mevkide olan kimse, madun
-
Sınıflamalarda ikinci derecede olan
Alt sınıf. Alt cins. Alt takım.
-
Birkaç şeyden aşağıda olan
Yeleğinin alt düğmesi iliklenmemiş. - Haldun Taner
Ata Sözleri ve Deyimler
- alt değirmen güçlü akar
- alt etmek
- altı alay üstü kalay
- altı kaval, üstü şişhane (veya şeşhane)
- altına etmek (veya kaçırmak)
- altına imza atmak
- altına imza koymak
- altında kalmak
- altında kalmamak
- altından çapanoğlu çıkmak
- altından girip üstünden çıkmak
- altından kalkamamak
- altını çizmek
- altını değiştirmek
- altını ıslatmak
- altını kapatmak
- altını kısmak
- altını üstüne getirmek
- altı tutmak
- altı yaş olmak
- alt olmak
- alt perdeden konuşmak
- altta kalanın canı çıksın
- altta kalmak
- alttan almak
- alttan güreşmek
- altta yok üstte yok
Birleşik Kelimeler: alt alta, alt başlık, alt bölüm, alt cins, alt çene, alt deri, alt diş, alt dudak, alt familya, alt geçit, alt gerilim, alt güverte, alt hava yuvarı, alt ırk, alt karşıt, alt kat, alt katman, alt kavuşum, alt kurul, alt sınıf, alt şube, alt tabaka, alt takım, alt tarafı, alt tür, altüst, alt yanı, altyapı, alt yazı, alt yazıcı, altı üstü, alttan alta, ayakaltı, bardakaltı, başaltı, baş altı, bayrakaltı, bilinçaltı, dam altı, denizaltı, deniz altı, deri altı, dilaltı, dil altı bezleri, ev altı, gözaltı, göz altı, hasıraltı, kahvaltı, kapıaltı, kaymakaltı, koltuk altı, köprüaltı çocuğu, Kubbealtı, kulak altı bezi, merdiven altı, normalaltı, rüzgâraltı, silahaltı, su altı, şuuraltı, topaltı, toprak altı, üst deri altı, yastıkaltı, yemekaltı, yeraltı, yer altı, el altında, el altından
TAL (Kelime Kökeni: Fransızca thalle)
- Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı
ALO (Kelime Kökeni: Fransızca allô)
- Telefon konuşmasına başlarken kullanılan bir seslenme sözü
- (alooo) Kendisine bakmasını veya kendisiyle ilgilenmesini istediği kişiye karşı söylenen seslenme sözü
LOT (Kelime Kökeni: Fransızca lot)
- Tutam (II)
TOL
- Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
- Yayla veya bahçe kulübesi
-
Küçük köy
Bu demir yolu, bu yana gidersen derenin boyuna alır, iner Kara Hasan toluna. - Memduh Şevket Esendal
TAY
- Üç yaşına kadar olan at yavrusu
- Denk, eşit, eş
- Hayvanın bir yanındaki yük
Ata Sözleri ve Deyimler
- tay gelmek
YAT
- Kalkan, zırh vb. korunma aracı
-
Özel gezinti gemisi
Seni kendi yatımızda kaptan kıyafetiyle göremeyeceğim. - Refik Halit Karay
Birleşik Kelimeler: yat kulübü, yat limanı
YAL
- Köpek ve sığırlara yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek
AYI
- Memelilerin etobur takımından, beş parmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü bulunan, iri gövdeli hayvan, kocaoğlan (Ursus arctos)
- Kaba saba olan insanlar için kullanılan bir seslenme sözü
Ata Sözleri ve Deyimler
- ayı gibi
- ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne
- ayı sevdiği yavrusunu hırpalar
- ayıya kaval çalmak
- ayı yavrusu ile oynuyor
- ayıyı fırına atmışlar, yavrusunu ayağının altına almış
- ayıyı vurmadan postunu satmak
Birleşik Kelimeler: ayıbacağı, ayı balığı, ayıboğan, ayı gülü, ayıkulağı, ayı üzümü, ayı yürüyüşü, bozayı, cicimayı, Büyükayı, Küçükayı, dağ ayısı, denizayısı, marsıvan ayısı
OYA
-
Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel
Dikişe, oyaya başladı, hanım hanımcık yaşıyordu, memnundu. - Refik Halit Karay
Ata Sözleri ve Deyimler
- oya gibi
Birleşik Kelimeler: oya ağacı, oya çiçeği, iğne oyası, mekik oyası
TOY
- Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan
-
Deneyimsiz, acemi, çaylak
Meslektaşlarım, kim bilir, beni ne kadar bilgisiz ve toy bulacaklardı? - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
-
Ziyafet
Ve tamam kırk gün kırk gece toy, düğün edip almış oğluna.
- Toygillerden, böcek ve tane ile beslenen, eti için avlanan, kızıl tüylü bir kuş (Otis tarda)
YOL
- Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
-
Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. - Çetin Altan
-
Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu. - Ömer Seyfettin
-
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
Su yolu. Sel yolu.
-
Yolculuk
Yola çıkmak. Yoldan kalmak.
-
Gidiş çabukluğu, hız
Bu vapurun yolu az.
-
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
Celâl Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür. - Haldun Taner
-
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik
Duyguların eğitimi de en iyi, sanat yoluyla olur.
- Kumaşta bulunan çizgi
- Kez, defa, kere, sefer
- Hile, tuzak
- Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan
-
Gaye, uğur, maksat
Bu yolda çok emek harcandı.
-
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
Bu işi yapmanın bir yolu vardır.
Ata Sözleri ve Deyimler
- ... yoluna
- yola (veya yollara) düşmek
- yola (veya yoluna) koyulmak
- yola çıkmak
- yol açmak
- yola dizilmek
- yola düzülmek
- yola gelmek (veya yatmak)
- yola getirmek
- yola gitmek
- yol almak
- yol aramak
- yola revan olmak
- yola vurmak
- yol bulmak
- yol çizmek
- yolda kalmak
- yoldan (veya yolundan) kalmak
- yoldan çevirmek
- yoldan çıkmak
- yol etmek
- yol gitmek
- yol görünmek
- yol göstermek
- yol gözlemek
- yol iz bilmek
- yol kesmek
- yollara dökülmek
- yolları ayrılmak
- yolları tutmak
- yol şaşmak
- yol tepmek
- yol tutmak
- yolu (veya yolunu) şaşırmak
- yolu açık olmak
- yolu açmak
- yolu almak
- yolu düşmek
- yoluna bakmak
- yoluna baş koymak
- yoluna can (veya canını) vermek
- yoluna çıkmak
- yolun açık olsun
- yoluna girmek
- yoluna koymak
- yoluna sapmak
- yolunda gitmek (veya yürümek)
- yolunda görünmek
- yolunu beklemek (veya gözlemek)
- yolunu bilmek
- yolunu bulmak
- yolunu değiştirmek
- yolunu kaybetmek
- yolunu kesmek
- yolunu sapıtmak
- yolunu tutmak
- yolunu tutmak
- yolunu yapmak
- yol vermek
- yol vurmak
- yol yakınken
- yol yapmak
- yol yürümek
Birleşik Kelimeler: yol ağzı, yol ayrımı, yol azığı, yol bel, yolbil, yolbul, yol boyu, yoldüzler, yol erkân, yol evladı, yolgeçen hanı, yol halısı, yol haritası, yol harçlığı, yol işareti, yol kardeşi, yolkesen, yol kilimi, yol parası, yol uğrağı, yolüstü, yol yol, yol yordam, yol yorgunu, açık yol, açısal yol, altı yol, ana yol, bir yol, bölünmüş yol, çakıl yol, çıkar yol, dikenli yol, diplomatik yol, doğru yol, dört yol, duble yol, ekspres yol, kaçamak yol, kısayol, köprü yol, kötü yol, orta yol, otoyol, stabilize yol, tahsisli yol, tali yol, tam yol, tek yönlü yol, tercihli yol, uzak yol kaptanı, uzun yol sürücüsü, uzun yol şoförü, yan yol, gözü yolda, o yolda, kısa yoldan, ayakyolu, bisiklet yolu, boru yolu, cinyolu, çevre yolu, çıkış yolu, çözüm yolu, demir yolu, deniz yolu, döl yolu, geçim yolu, Gökyolu, Hacılaryolu, Hacıyolu, hak yolu, Harezmi yolu, hava yolu, idrar yolu, kara yolu, keçi yolu, koşu yolu, Samanyolu, seğirdim yolu, ses yolu, sıçan yolu, sidik yolu, suyolu, su yolu, yargı yolu, yaya yolu, keyfi yolunda, tıngırı yolunda
YIL
- Dünya'nın, Güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman
- Miladi takvime göre ocak ayının birinde başlayıp aralık ayının otuz birinde sona eren on iki aylık dönem, sene
- On iki aylık dönem
Ata Sözleri ve Deyimler
- yıl on iki ay
- yıl uğursuzun
Birleşik Kelimeler: yılaşırı, yılbaşı, yıl dönümü, yıl halkası, yıldan yıla, adli yıl, altın yıl, artık yıl, ayrıksı yıl, binyıl, dönencel yıl, gümüş yıl, kamerî yıl, kırkyıl, mali yıl, yarıyıl, yeni yıl, yüzyıl, ayda yılda bir, ay gün yılı, ay yılı, bütçe yılı, gezegen yılı, güneş yılı, ışık yılı, öğretim yılı, var yılı, yasama yılı, yıldız yılı, yıllar yılı, yok yılı
ACI
-
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acıyı sever.
-
Tadı bu nitelikte olan
Acı kahvesini yudumluyordu. - Tarık Buğra
-
Herhangi bir dış etken dolayısıyla duyulan rahatsızlık, ızdırap
Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi. - Peyami Safa
-
Ölüm, yangın, deprem vb. olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir. - Yusuf Ziya Ortaç
- Çarpıcı, göz alıcı (renk)
-
Keskin, şiddetli
Acı poyraz kuvvetle esiyordu. - Orhan Kemal
- Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, kötü
Ata Sözleri ve Deyimler
- acı (veya acılar) görmek
- acı acıyı keser, su sancıyı
- acı çekmek (veya duymak)
- acı gelmek
- acı patlıcanı kırağı çalmaz
- acısı çıkmak
- acısı içine (veya yüreğine) çökmek (veya işlemek)
- acısına dayanamamak
- acısını almak
- acısını almak
- acısını bağrına (veya içine) basmak (veya gömmek)
- acısını çekmek
- acısını çıkarmak
- acısını görmek
- acısı ortaya çıkmak
- acı söylemek
- acı vermek
Birleşik Kelimeler: acı acı, acı ağaç, acı badem, acı bakla, acı bal, acı balık, acı ceviz, acı çiğdem, acı elma, acı fren, acı gerçek, acı haber, acı hıyar, acıkara, acı karpuz, acı kavak, acı kavun, acı kök, acı kuvvet, acı marul, acı meyan, acı ot, acı pelin, acı sakız, acı söz, acı su, acı tatlı, acı yavşan, acı yeşil, acı yonca, can acısı, ciğer acısı, evlat acısı, iç acısı, içler acısı, kalp acısı, kuyruk acısı, yürek acısı, yürekler acısı
AĞI
- Zehir
Ata Sözleri ve Deyimler
- ağı gibi
Birleşik Kelimeler: ağı ağacı, ağı çiçeği, ağı otu, sarıağı