[isim]

• Yollatmak işi

[isim]

• Yollanmak işi

[-e]

[-i]

• Göndermek

  Hekim hademeleri aşağıya yolladı. - Memduh Şevket Esendal

[sıfat]

[mecaz]

• Yolda engelleme yapıp soygun düzenleyen

[isim]

• Yoklatmak işi

[isim]

• Yoklanmak işi

  Roman, bu sav sözleri doğrulayacak kara bir ortamın yoklanması sayılabilir. - Selim İleri

[-i]

• Dokunarak incelemek

  Hem kendimi hem etrafımda gördüğüm eşyayı elimle yokladım. - Refik Halit Karay

• Bakmak, gözden geçirmek, kontrol etmek

• Durum, bilgi, niyet vb.ni belirlemeye veya anlamaya çalışmak

  Kalbimi ne zaman yokladımsa ona dair bir iz bulamadım. - Sermet Muhtar Alus

• Ziyaret veya sağlığını sormak amacıyla birine gitmek

  Ara sıra da birimizden biri yukarı çıkarak Sevim'i yokluyordu. - Reşat Nuri Güntekin

• Ara sıra etkisini göstermek

  İlaç aldığım hâlde ağrılarım yine beni yokluyor.

• Aramak, araştırmak

  Odaların köşe bucağını yoklamaya başladılar. - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Yontulmak

[isim]

• Yontulmak işi

[nesnesiz]

• Yolma işi yapılmak, çekilip koparılmak

  Kaşları tıraş edilmiş yahut yolunmuş, yerine hilal kaşlar kalemle çekilmiş. - Memduh Şevket Esendal

[mecaz]

• Çok kederlenerek çırpınmak

[nesnesiz]

• Yorgun duruma gelmek

  El ele vererek dost olduk hemen / Yorulmaz dostuyla birlikte giden - Enis Behiç Koryürek

[nesnesiz]

• Bir sebebe bağlanılmak, yorumlanmak

  Bu davranış iyiye yorulmaz.

[sıfat]

• Yokluk bildiren

[isim]

• Yosma olma durumu, yosmaca davranış

[isim]

• Yordurmak işi

[sıfat]

• Yakışıklı

• Elinden iş gelen, becerikli