[isim]

• Atkılamak işi, argaçlama

[isim]

• Saklatmak işi

[-i]

• Taşçılıkta bir taşın kaba bölümlerini, çıkıntılarını almak

[mecaz]

• Kendinde olmayan bir özelliği varmış gibi göstermek

[halk ağzında]

• Gözetlemek, gizlice izlemek

[isim]

[mecaz]

• Gelip geçenlerin çok olduğu yer

  Burası o kadar ayakaltı idi ki değme polis hafiyesinin aklına gelmezdi. - Aka Gündüz

• Ortalık

  Kitabı ayakaltına bırakma.

Ata Sözleri ve Deyimler

• ayakaltına almak
• ayakaltında bırakmak
• ayakaltında dolaşmak

[-i]

• Islak duruma getirmek

[argo]

• Dayak atmak veya ağır hakarette bulunmak

  Müfettiş, gazete sahibini iyice ıslattıktan sonra bastonunu, şapkasını aldı, küfrederek kapıdan çıktı. - Reşat Nuri Güntekin

[argo]

• Mutlu bir olayı yeme içme ile kutlamak

[isim]

• Iskalamak işi

[isim]

• Kısaltmak işi, taksir

• Kısaltılmış ad veya söz

  TDK, Türk Dil Kurumu adının kısaltmasıdır.

[sıfat]

• Bir amacı olan

[zarf]

• Bilerek, isteyerek, kasıtlı olarak

[-e]

[nesnesiz]

• Satma işi yapılmak

  Bu kitap, kendi ağırlığında altınla dahi satılsa satan yine zararlı çıkar. - Ahmet Kabaklı

[mecaz]

• Para veya çıkar karşılığı, gizlice karşı tarafa hizmet etmek

[nesnesiz]

• Kaz, kedi, yılan `tıs` diye ses çıkarmak

• `Tıs` diye ses çıkarmak

  Laf ederken tıslıyorum, dişleri çektirdik. - Attila İlhan

[halk ağzında]

• Ağır yük altında iniltiye benzer sesler çıkarmak

[halk ağzında]

• Haksızlığını anlayıp susmak, sesi soluğu kesmek

[nesnesiz]

• Kısrak doğurmak

[-e]

[-i]

• Yalama işini yaptırmak

[-i]

• Ayılmasını sağlamak

  Ağaçlar arasından sızan ikindi güneşi ve minarelerden ilahi sesleniş onları ayılttı. - Ahmet Kabaklı

[isim]

• Ayıklamak işi

  Tepsiye üç ölçü pirinç koydu, pencere ışığında ayıklamaya başladı. - Oktay Rifat

[-i]

[halk ağzında]

• Seçmek