UZGÖRÜR ile Oluşan Kelimeler (UZGÖRÜR Kelime Türetme)
UZGÖRÜR harflerinden oluşan 15 kelime bulunuyor. UZGÖRÜR kelime türetme listesi ve kelime anlamları.
Ayrıca, "Uzgörür kelimesinin anlamı nedir?" içeriklerine bakabilirsiniz.
7 Harfli Kelimeler
UZGÖRÜR23
5 Harfli Kelimeler
ÖZGÜR20
4 Harfli Kelimeler
ÖZGÜ19, GÖRÜ16, ÖRGÜ16, ÖZÜR15, GÜRZ13
3 Harfli Kelimeler
GÖZ16, GÜZ12, ÖRÜ11, GÜR9, RUZ7
2 Harfli Kelimeler
ÖZ11, UZ6, UR3
UR
-
Hücrelerin aşırı çoğalmasıyla insan, hayvan veya bitki dokularında oluşan ve büyüme eğilimi gösteren yumru, bağa, tümör, neoplazma, Çingene ahtapotu, vejetasyon
Yalnız yağ birikintisinden ibaret bir bez, bir nevi ur, hayatı tehdit edecek bir şey değil! - Abdülhak Şinasi Hisar
Birleşik Kelimeler: ur kaplama, yağ uru
UZ
- İyi, güzel
- İşe yatkın, becerikli, mahir
Birleşik Kelimeler: eli uz
- Masallarda az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik tekerlemesinde `uzak` anlamında kullanılan bir söz
Birleşik Kelimeler: uzgören, uzgörür, uz iletişim
RUZ (Kelime Kökeni: Farsça rūz)
- Gün
Birleşik Kelimeler: ruznamçe, ruzname, ruzuşeb
GÜR
-
Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
Gür, kumral saçlarının çerçevelediği narin yüzü kıpkırmızı idi. - Ömer Seyfettin
-
Bol, verimli, feyyaz
Eski toprağa ektiklerin / Bir yeni güçle göverdi gür - Behçet Necatigil
Birleşik Kelimeler: gürsoluk
ÖRÜ
- Örme işi
- Yama olarak yapılan örgü
- Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set
- Otlak
Birleşik Kelimeler: besi örü
ÖZ
-
Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti. - Haldun Taner
-
`Kendine, kendi kendini` anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir söz
Öz eleştiri, öz yönetim.
-
Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde, ekstre
Karaciğer özü. Meyve özü. Mısır özü.
- Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça
-
Kendi, zat
Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme - Karacaoğlan
-
Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde
Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde. - Aka Gündüz
-
Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm
Ağacın çürüğü özünden olur / Yiğidin iyisi sözünden olur - Halk türküsü
Ata Sözleri ve Deyimler
- özü sözü bir (olmak)
Birleşik Kelimeler: öz bağışıklık, öz belirtim, özbeöz, öz beslenme, öz denetim, öz devim, öz devinim, özdeyiş, öz dışı, öz dikeni, öz direnç, öz eleştiri, özezer, öz geçmiş, öz güven, öz ısı, öz ışın, öz indükleme, özişler, öz itme, öz kaynak, öz kedi balığıgiller, öz kesit, öz odun, öz öğrenim, öz saygı, özsever, öz su, öz tahta, özveren, özveri, öz yapı, öz yaşam, öz yönetim, kaçık öz, bal özü, budak özü, diş özü, mantar özü, mısır özü, odun özü
-
Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan
Size öz evladım gibi davranacağım. - Ayşe Kulin
- İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı(I)
Birleşik Kelimeler: öz kardeş
- Dere, çay
- Sulak, verimli yer
GÜZ
-
Sonbahar
Mevsim güzdü, bol üzüm ve incir vakti idi. - Osman Cemal Kaygılı
- 22 Eylül ile 21 Aralık arasındaki mevsim
Birleşik Kelimeler: güz çiğdemi, güz dönemi, güz noktası, ilkgüz
GÜRZ (Kelime Kökeni: Farsça gurz)
- Silah olarak kullanılan ağır topuz
ÖZÜR (Kelime Kökeni: Arapça ʿuẕr)
-
Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret
Harp tarihi bu saldırı için hiçbir özür bulamayacaktır. - Falih Rıfkı Atay
- Bir kusurun, bir suçun elde olmadan yapıldığını ileri sürme, mazeret
-
Sakatlık, bozukluk, eksiklik veya elverişsizlik
Bu evin birtakım özürleri var. Özrüm var, uzun yol yürüyemem.
- Kusur, defo
Ata Sözleri ve Deyimler
- özrü kabahatinden büyük
- özür dilemek
GÖRÜ
- Görme yetisi
-
Bir yerin çevreyi görme özelliği, nezaret
Buranın görüsü geniş.
- Dolaysız kavrama, birden kavrama
Birleşik Kelimeler: hoşgörü, içgörü, öngörü, sağgörü
ÖRGÜ
- Örme işi veya biçimi
- Tığ, şiş veya özel makineyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle örülerek yapılmış şey
- Dokumacılıkta atkı ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belli bir desene göre kesişmesi
-
Örülmüş saç bölüğü, belik
Kadının başına doladığı örgülerden biri, firketelerden kurtulup omzuna düşüyor eğilince. - Nezihe Meriç
- Dramatik metinlerde konunun ana çizgisi , olayın işlenişi veya çatısı
-
Yapı
Batı Avrupa medeniyeti bütün dış ve iç örgüleriyle bana ilk defa orada ayan olmuştu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
-
Her türlü eylem ve olaydan oluşan akış
Yaşamın örgüsü içinde gereğinden bile çok çalışkanım. - Nezihe Meriç
-
Örülerek yapılan, örme
Örgü bir giysi.
- Bazı sinir veya damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum
- Duvar veya ayak örme işi, tarzı
Birleşik Kelimeler: hezaren örgü, pirinç örgü, tel örgü, saç örgüsü
GÖZ
- Görme organı, basar
-
Bazı deyimlerde, görme ve bakma
Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.
-
Oda
Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu - Ziya Osman Saba
-
Bakış, görüş
Bu sefer alacaklı gözüyle baktım.
-
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu? - Tarık Buğra
-
Delik, boşluk
İğnenin gözü.
Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır. - Sait Faik Abasıyanık
-
Çekmece
Masanın gözleri.
- Terazi kefesi
-
Nazar
İnsanı gözle yiyip bitirirler. - Ömer Seyfettin
-
Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı
Gözden düşmek. Göze girmek.
-
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
Göz aşısı.
-
Bölüm, hane
Dama tahtasında altmış dört göz vardır.
-
Bazı yaraların uç bölümü
Çıbanın gözü.
Ata Sözleri ve Deyimler
- ... gözüyle bakmak
- göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak
- göz (veya gözünün) ucuyla bakmak
- göz açamamak
- göz açıp kapayıncaya kadar
- göz açtırmamak
- göz alabildiğine
- göz ardı etmek
- göz atmak
- gözaydına gelmek
- gözaydına gitmek
- gözaydın etmek
- göz boyamak
- göz değmek
- gözden (veya gözünden) düşmek
- gözden (veya gözünden) kaçırmak
- gözden (veya gözünden) kaçmak
- gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek)
- gözden çıkarmak
- gözden geçirmek
- gözden gönülden çıkarmak
- gözden ırak olan gönülden de ırak olur
- gözden ırak tutmak
- gözden ırak tutulmak
- gözden kaybetmek
- gözden kaybolmak
- gözden nihan olmak
- gözden uzaklaşmak
- gözden uzak tutmak
- göz dikmek
- göz doldurmak
- göz doyurmak
- göze almak
- göze batmak
- göze çarpmak
- göze diken olmak
- göze gelmek
- göze girmek
- göze görünmek
- göze görünmemek
- göz etmek
- göze yasak olmaz
- göz gezdirmek
- göz gördüğünü ister
- göz göre göre
- göz görmeyince gönül katlanır
- göz görür, gönül katlanır
- göz gözü görmemek
- göz kamaştırmak (veya almak)
- göz kaş süzmek
- göz kesilmek
- göz kırpmadan
- göz kırpmak
- göz kırpmamak
- göz koymak
- göz kulak olmak
- gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek
- gözleri bayılmak
- gözleri berraklaşmak
- gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak)
- gözleri çakmak çakmak (olmak)
- gözleri çivilenmek
- gözleri çukura gitmek (veya kaçmak)
- gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
- gözleri dönmek
- gözleri fıldır fıldır etmek
- gözleri fıldır fıldır olmak
- gözleri ışıklı (olmak)
- gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak)
- gözleri kapanmak
- gözlerinden okumak
- gözlerinde şimşek çakmak
- gözlerine inanamamak
- gözlerine mil çekmek
- gözlerini bayıltmak
- gözlerini belertmek
- gözlerini bitirmek
- gözlerini devirmek
- gözlerini fal taşı gibi açmak
- gözlerini kaçırmak
- gözlerinin içi gülmek
- gözlerinin içine kadar kızarmak
- gözleri parlamak (veya parıldamak)
- gözleri sulanmak
- gözleri süzülmek
- gözleri şıldır şıldır dönmek
- gözleri takılıp kalmak
- gözleri velfecri okumak
- gözleri yaşarmak
- gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak)
- gözle yemek
- göz süzmek
- göz ucuyla görmek
- göz ucuyla süzmek
- gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak
- gözü (veya gözleri) açılmak
- gözü (veya gözleri) dönmek
- gözü (veya gözleri) kamaşmak
- gözü (veya gözleri) kararmak
- gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak)
- gözü (veya gözleri) okşamak
- gözü (veya gözleri) takılmak
- gözü (veya gözleri) üstünde kalmak
- gözü akmak
- gözü alışmak
- gözü almamak
- gözü arkada kalmak
- gözü bulanmak
- gözü büyükte olmak
- gözü çıkasıca
- gözü dalmak
- gözü değmek
- gözü doymak
- gözü dönesi
- gözü dumanlanmak
- gözü dünyayı görmemek
- gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek)
- gözü gibi sevmek
- gözü gitmek
- gözü gönlü açılmak
- gözü görmemek
- gözü görmez olmak
- gözü göz değil
- gözü hiçbir şey görmemek
- gözü ısırmak
- gözü ilişmek
- gözü kalmak
- gözü kesmek
- gözü kesmemek
- gözü kızmak
- gözü korkmak
- gözü kör olsun
- gözüm!
- gözüm çıksın (veya kör olsun)
- gözüm görmesin
- gözün ... görsün
- gözün aydın!
- gözünde
- gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak
- gözünde büyümek
- gözünde büyütmek
- gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak
- gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak
- gözünden kıskanmak
- gözünde olmamak
- gözünde tütmek
- gözüne (veya gözlerine) bakmak
- gözüne batmak
- gözüne çarpmak
- gözüne diken olmak
- gözüne dizine dursun
- gözüne girmek
- gözüne hiçbir şey görünmemek
- gözüne ilişmek
- gözüne karasu inmek
- gözüne kestirmek
- gözüne sokmak
- gözüne uyku girmemek
- gözünü ... hırsı bürümek
- gözünü (veya gözlerini) açmak
- gözünü (veya gözlerini) dikmek
- gözünü (veya gözlerini) duman bürümek
- gözünü (veya gözlerini) kan bürümek
- gözünü (veya gözlerini) kapamak
- gözünü (veya gözlerini) kırpmadan
- gözünü (veya gözlerini) oymak
- gözünü açmak
- gözünü açmak
- gözünü açmak
- gözünü ağartmak
- gözünü alamamak
- gözünü almak
- gözünü ayırmamak
- gözünü bağlamak
- gözünü çıkarmak
- gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak)
- gözünü doyurmak
- gözünü dört açmak
- gözünü gözüne dikmek
- gözünü hırs bürümek
- gözünü karartmak
- gözünü kin bürümek
- gözünü korkutmak
- gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak
- gözünün bebeği gibi sevmek
- gözünün çapağını silmeden
- gözünün içine baka baka
- gözünün önüne gelmek
- gözünün önünü görmemek
- gözünün üstünde kaşın var dememek
- gözünün yaşına bakmamak
- gözünü sevda (veya aşk) bürümek
- gözünü sevdiğim
- gözünü seveyim
- gözünü toprak doyursun
- gözünü üstünden ayırmamak
- gözünü yıldırmak
- gözünü yummak
- gözünü yummak
- gözü olmak
- gözü olmamak
- gözü sönmek
- gözü su içmemek
- gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz
- gözü toprağa bakmak
- gözü tutmak
- gözü uyku tutmamak
- gözü yememek
- gözü yılmak
- gözüyle (veya gözleriyle) tartmak
- gözüyle görmek
- göz var, izan var
- göz yıldırmak
- göz yummak
- göz yummamak
Birleşik Kelimeler: göz açıklığı, göz akı, göz alıcı, gözaltı, göz altı, göz aşısı, göz aşinalığı, göz bağcı, göz bağı, göz bankası, göz banyosu, göz bebeği, göz bilimi, göz boncuğu, gözdağı, gözdemiri, göz dikeği, göz dişi, göz doktoru, göz emeği, göz erimi, göz etçiği, gözevi, göz göz, göz göze, göz hakkı, göz hapsi, göz kadehi, göz kamaştırıcı, göz kapağı, göz kararı, göz kesesi, göz memesi, göz merceği, göz nuru, göz önü, göz pencere, göz pınarı, göz sevdası, göz taşı, gözyaşı, göz yoklaması, göz yuvarı, göz yuvası, göz zarı yangısı, göze göz, gözü aç, gözü açık, gözü bağlı, gözü dışarıda, gözü doymaz, gözü gönlü tok, gözü kapalı, gözü kara, gözü keskin, gözü pek, gözü sulu, gözü tok, gözü yolda, gözü yüksekte, açgöz, açıkgöz, aynagöz, camgöz, cam göz, cingöz, çekik göz, dört göz, eski göz ağrısı, gümüş göz, ilk göz ağrısı, karagöz, Karagöz, kem göz, kene göz, kötü göz, lokma göz, paragöz, patlak göz, petek göz, sarıgöz, sulu göz, süzgün göz, tepegöz, uyur göz, yalıngöz, yüz göz, balıkgözü, devegözü, horozgözü, kartalgözü, kedigözü, kemer gözü, koltuk gözü, koyungözü, kuşgözü, malın gözü, mandagözü, öküzgözü, palamar gözü, sığırgözü, torpido gözü, turnagözü, tütsü gözü, gündüz gözüyle, çıplak gözle, bu gözle, halkalı gözler, tepegözler
ÖZGÜ
-
Birine, bir şeye ait olan, öze, has, mahsus(I)
Bu, içinde doğduğu, geliştiği, biçim kazandığı topluma özgü dildir. - Nermi Uygur
- Belli bir kimsede, şeyde veya türde bulunan, öze, has, mahsus(I)
- Aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmayan, öze, has, mahsus(I)
Ata Sözleri ve Deyimler
- özgü olmak
Birleşik Kelimeler: kendine özgü
ÖZGÜR
-
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, hür
Muallim Naci'den önceki çevirmenler de çok özgür bir çeviriden yanadırlar. - Salâh Birsel
- Yönetim bakımından yabancı bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir yönetime bağlı olmayan, bağımsız, hür (ulus, ülke)
- Kendi kendine hareket etme, davranma, karar verme gücü olan
- Tutuklu olmayan, serbest, hür
- Başkasının kölesi olmayan, hür
-
Siyasi bir güç tarafından denetlenmeyen, engellenmeyen
Özgür basın. Özgür girişim.
UZGÖRÜR
- Gerçeği önceden görebilen, ileri görüşlü olan, uzgören