Uza ile Başlayan Kelimeler

UZA ile başlayan 37 kelime bulunuyor. Başında UZA olan kelimeler ve kelime anlamları.

Ayrıca, "İçinde uza olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

15 Harfli Kelimeler

UZAKLAŞTIRILMAK25

14 Harfli Kelimeler

UZAKLAŞTIRILMA24

13 Harfli Kelimeler

UZAKLAŞTIRMAK22

12 Harfli Kelimeler

UZAKLAŞTIRMA21, UZAKLAŞILMAK21

11 Harfli Kelimeler

UZATMAYALIM20, UZAKLAŞILMA20

10 Harfli Kelimeler

UZAKLAŞMAK18, UZAKLANMAK15

9 Harfli Kelimeler

UZAYCILIK20, UZAKLAŞMA17, UZATILMAK15, UZANILMAK15, UZAKSAMAK15, UZAKLANMA14

8 Harfli Kelimeler

UZATMALI14, UZATILMA14, UZANILMA14, UZAKSAMA14

7 Harfli Kelimeler

UZATMAK12, UZANMAK12, UZAKLIK12, UZAKTAN11

6 Harfli Kelimeler

UZAYCI16, UZATIŞ14, UZANIŞ14, UZAYLI13, UZATIM12, UZANIM12, UZATMA11, UZANTI11, UZANMA11, UZAMAK11

5 Harfli Kelimeler

UZAMA10

4 Harfli Kelimeler

UZAY10, UZAM9, UZAK8

UZAK

[sıfat]

  • Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı

    Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu. - Peyami Safa

  • Arada çok zaman bulunan

    Uzak bir gelecekte neler olacağı bilinmez.

  • Eli, gücü veya hükmü yetişmez

    O böyle işlerden pek uzaktır.

  • İhtimali az olan

    Sevgililerin birbirine kavuşması gerçekleşmeyecek bir uzak umut olarak gözükür. - Metin And

  • Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan

    Ne iyi! Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz. - Peyami Safa

[isim]

  • Yakın olmayan yer

    Fazla uzağa gitme.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uzağı görmek
  • uzak durmak
  • uzak düşmek
  • uzak kalmak
  • uzaklara gitmek
  • uzak tutmak

Birleşik Kelimeler: uzak akraba, uzak ara, uzak benzeşme, uzak benzeşmezlik, Uzak Doğu, uzak göçüşme, uzak görüş, uzak metatez, uzak yol kaptanı, yedi gömlek uzak

UZAM

[isim]

[felsefe]

  • Algılanan nesnelerin temel niteliği
  • Bir nesnenin uzayda kapladığı yer, vüsat

UZAMA

[isim]

  • Uzamak işi

    Seyahatin uzaması ihtimali de çoktur. - Refik Halit Karay

UZAY

[isim]

[gök bilimi]

  • Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza, mekân
  • Bütün gök cisimlerinin içinde bulunduğu sınırsız boşluk

Birleşik Kelimeler: uzay adamı, uzay aracı, uzay bilimi, uzay eğrisi, uzay gemisi, uzay geometri, uzay hukuku, uzay istasyonu, uzay kapsülü, uzay pilotu, uzay savaşı, uzay sondası, uzay taşı, uzay uçuşu, uzay üssü

UZAKTAN

[zarf]

  • Uzak yerden

    Merak bu ya, bir gün uzaktan seyredeceğim bizim takımı. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Şahsen

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uzaktan bakmak (veya seyirci kalmak)

Birleşik Kelimeler: uzaktan akraba, uzaktan eğitim, uzaktan kumanda, uzaktan merhaba, uzaktan uzağa, uzaktan yakından

UZATMA

[isim]

  • Uzatmak işi, temdit

    Selim Sırrı, yirmi senedir cüce uzatmaya, kambur yassılamaya çalışıyor. - Falih Rıfkı Atay

  • Sıhhi tesisatçılıkta kısa boruları uzatmak için kullanılan, kısa boru parçası

[denizcilik]

  • Bir ucu kıyıya bağlı durumda denize uzatılıp bırakılarak kullanılan balık ağı

[dil bilgisi]

  • Ünlülerin uzun söylenişi

[spor]

  • Oyun içerisindeki duraklama dakikaları

[spor]

  • Eşit sayılarla biten bir elemeli oyunu, kazananın belli olması amacıyla, kurallarına uygun olarak belli bir süre daha sürdürmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uzatmaları oynamak

Birleşik Kelimeler: uzatma işareti, uzatma penaltısı

UZANTI

[isim]

  • Bazı nesnelerin herhangi bir yerinde görülen uzamış bölüm
  • Ana konumdaki bir bütünün, özün veya durumun, kendisinden ayrı görülen ancak aynı yapısal özellikleri içeren parçası

    Kitaplar ve uzantıları önemli olabilir ama gerçekte yaşananı silmeli mi? - Adalet Ağaoğlu

UZANMA

[isim]

  • Uzanmak işi

UZAMAK

[nesnesiz]

  • Uzun duruma gelmek, boyu büyümek

    Kısa boylu Japon cinsi bile sporla üç parmak uzadı. - Ahmet Haşim

  • Çok zaman tutmak, uzun sürmek

    Yılan masalı gibi uzadı gitti bu iş. - Azra Erhat

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uza!

Birleşik Kelimeler: uzun uzadıya

UZATMAK

[nesnesiz]

  • Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak

    Saç uzatmak. Tırnak uzatmak.

[-i]

  • Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek

    Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

  • Bir şeyi vermek için birine yöneltmek

    Şu köşe rafında toz şeker kutusu var, uzatıver bana. - Aka Gündüz

  • Germek

    İp uzatmak.

  • Konuşmayı, tartışmayı sürdürmek

    Her iki odadan üçer beşer kişi lakırtıyı uzattılar. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

  • Vermek, göndermek

    Can, topu Zeki'ye uzattı..

[-i]

  • Süreyi artırmak, temdit etmek

    Yıllardır beklediği bu zevkli anları mümkün olduğu kadar uzatmak istediği her hâlinden belliydi. - İhsan Oktay Anar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uzatmayalım

UZANMAK

[-e]

  • Boylu boyunca yatmak

    Büyük bir karyola ve içinde ben uzanmışım, sen baş ucumda oturup sessiz bekliyorsun beni. - Nazım Hikmet

  • Gitmek

    Öğleden sonra Şişli'den Beyoğlu'na kadar uzandım. - Yahya Kemal Beyatlı

[nesnesiz]

  • Bir alana yayılmak

    Sokağın dibinden gelen bir elektrik lambasının titreye titreye uzanan ışığında, bu iki gölgenin umumi şekilleri görülüyor. - Peyami Safa

[nesnesiz]

  • Bir şey boyunca sıralanmak

    İncecik ırmaklar vardı ki kenarları boyunca uzanan sazlıkları arasından pembe tüylü flamingolar gezinirdi. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Yetişmek, ulaşmak
  • Vücudunu yöneltmek veya vücuduyla birlikte kolunu uzatmak

    Cici Bey balkondan ablasının penceresine bir daha uzandı. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[argo]

  • Sarkıntılık etmek

UZAKLIK

[isim]

  • Uzak olma durumu, ıraklık

    Duvarın yüzünde birbirine otuz arşın kadar uzaklıkta sımsıkı kapalı iki büyük kapı vardı. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[matematik]

  • İki nokta arasındaki uzay ölçümü, mesafe

Birleşik Kelimeler: açısal uzaklık, başucu uzaklığı

UZATIM

[isim]

  • Uzatma işi

    Süre uzatımı.

UZANIM

[isim]

  • Nitelik, özellik, ölçü, boyut

[gök bilimi]

  • Yerden herhangi bir gezegene ve Güneş'e uzanan iki doğrultu arasındaki açı

[fizik]

  • Titreşim durumunda bulunan bir noktanın, herhangi bir anda titreşim merkezinden uzaklığı

UZAYLI

[sıfat]

  • Uzayda yaşadığı varsayılan (canlı)

[mecaz]

  • Olaylardan, söylenenlerden habersiz olan