TIRMANMAK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

TIRMANMAK harflerini içeren 5 harfli 52 kelime bulunuyor. 5 harfli TIRMANMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ARTIM7, ATMIK7, AMMAN7, IRMAK7, IRAMA7, KATIM7, KIRMA7, MAMAK7, MARTI7, MANTI7, MAKAM7, RAKIM7, TINMA7, TIMAR7, TIKMA7, TANIM7, TAMAM7, TARIM7, TAKIM7, ARKIT6, ARTMA6, ARTIN6, ARTIK6, ANMAK6, ATMAK6, AKMAN6, KARIN6, KANIT6, KANMA6, KATMA6, KATIR6, KARMA6, KAMAN6, KIRAN6, KIRAT6, MANAT6, MARKA6, MAKTA6, MAKAT6, NATIR6, RAMAK6, RAKAM6, TIRAK6, TANRI6, TANIK6, TAKMA6, AKTAR5, AKRAN5, KARAT5, KANAT5, KATAR5, TARAK5

AKTAR (Kelime Kökeni: Arapça ʿaṭṭār)

[isim]

  • Baharat veya güzel kokular satan kimse veya dükkân
  • İğne, iplik, baharat, zarf, kâğıt, tütün vb. satılan dükkân

AKRAN (Kelime Kökeni: Arapça aḳrān)

[isim]

  • Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, böğür, taydaş, öğür

    Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı. - Necati Cumalı

KANAT

[isim]

  • Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ

    Bir daldan hızla geçip gitti bir kuş kanadı / Sessizlik bir tüy gibi bir dakika sallandı / Pırıldadı bir ateş böceği sarmaşıkta - Halit Fahri Ozansoy

  • Balıklarda yüzgeç
  • Bir uçağın havada durmasını sağlayan taşıyıcı aerodinamik güçlerin etkilediği yatay yüzey
  • Kapı, pencere, dolap gibi dikine açılıp kapanan şeylerin kapağı

    Bir müddet kapı kanatlarının kenarlarını okşarcasına yokladı. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Yan, taraf

    Perde kanadı.

  • Meclis, parti vb. topluluklarda düşünce yönünden özellik gösteren taraflardan her biri

    Partinin sol kanadı.

  • Fırıldak biçiminde olan şeylerde kol

    Yel değirmeni kanadı.

    Pervane kanadı.

  • Angıç

[askerlik]

  • Savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri, cenah

    Ordunun sağ kanadı.

[spor]

  • Futbol, hentbol vb. takım oyunlarında hücum hattının sağ ve sol bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanadı altına almak
  • kanat açmak
  • kanat alıştırmak
  • kanat çırpmak
  • kanat germek

Birleşik Kelimeler: çakırkanat, kın kanat, kızılkanat, sağ kanat, sarıkanat, yelkenkanat, burun kanadı, kazkanadı, kuşkanadı, pencere kanadı

KATAR (Kelime Kökeni: Arapça ḳiṭār)

[isim]

  • Tren

    Kendisini getiren metro katarı yoluna devam edip karanlık tünelde kaybolmuştu. - Osman Aysu

  • Taşıt dizisi

    Otomobil katarı. Yük katarı.

  • Bir arada giden veya uçan hayvan dizisi

Birleşik Kelimeler: sürat katarı, turna katarı, yük katarı

TARAK

[isim]

  • Saçların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç

    Bir ay boyunca, kırlaşan saçlarına tarak sürmedi. - Lâtife Tekin

  • Bahçıvanlıkta toprağın taşını ayıklamak için kullanılan, ucu bu biçimde olan araç, tırmık
  • Dokuma tezgâhlarında, dişleri arasından arış ipliklerinin geçtiği tarak biçiminde araç
  • Bazı kuşların başında bulunan yelpaze biçiminde tepelik

[anatomi]

  • İnsanda ayağın yüksek olan üst bölümü

[hayvan bilimi]

  • Suda yaşayan hayvanlarda solungaç

[hayvan bilimi]

  • Yassı solungaçlılardan, kabukları yuvarlak, yelpaze biçiminde bir yumuşakça (Pecten)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tarak vurmak

Birleşik Kelimeler: tarak dubası, tarak işi, tarak kemiği, tarak otu, tas tarak, ayak tarağı, çobantarağı, deniztarağı, taşçı tarağı

ARKIT

[isim]

[halk ağzında]

  • Köy evlerinde kapıların arkasına konulan kalın kuşak

ARTMA

[isim]

  • Artmak işi

    Tiyatrolar sayıca arttı, bunun sonucu seyirci sayısında da artma oldu. - Metin And

ARTIN

[isim]

[kimya]

  • Katyon

ARTIK

[sıfat]

  • İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan

[isim]

  • Bir şeyin harcandıktan veya kullanıldıktan sonra artan bölümü

    Kumaş artığı.

    Dibinde bir yudumluk kararmış çay artığı vardı. - Yusuf Atılgan

  • Daha çok, daha fazla

[zarf]

  • (a'rtık) Bundan böyle, bundan sonra

    Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı. - Tarık Buğra

[isim]

[müzik]

  • Büyük ve tam aralıkların yarım ses artmış hâli

Birleşik Kelimeler: artık değer, artık emek, artık göl, artık gün, artık yıl, eksik artık, üretim artığı

ANMAK

[-i]

  • Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak

    Onun bu fedakârlığını her yerde, her zaman minnetle anacağım. - Peyami Safa

[-i]

[-le]

  • Bir armağanla birinin gönlünü almak
  • Adlandırmak

    Onu, başka Tahirlerden ayırt etmek için `Temiz Tahir` diye anarlardı.

ATMAK

[-e]

[-i]

  • Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak

    Taşı suya atmak.

  • Bir şeyi yere doğru bırakmak
  • Bir kimsenin ilişiğini kesmek

[-e]

[nesnesiz]

  • Koymak

    Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. - Burhan Felek

  • Rastgele bir kenara koymak

[nesnesiz]

[-den]

  • Uzatmak

    Vapurdan iskeleye attılar.

  • Bir yerden başka bir yere taşımak

    Hazır araba varken eşyayı eve atalım.

[nesnesiz]

  • Sille, tokat vurmak

[nesnesiz]

  • Top, tüfek vb. silahları patlatmak

[nesnesiz]

  • Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak

    Ona üç kurşun attı, vuramadı.

[-e]

[nesnesiz]

  • Geri bırakmak, ertelemek

    Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar.

  • Örtmek

    Sırtına bir şal attı.

  • Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek

    Suçu onun üzerine attılar.

[-i]

[-den]

  • Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak

[-i]

  • İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak

    Bu lüzumsuz eşyayı atmalı.

[-i]

  • Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek

    Şapka inkılabıyla fesi attık.

[-i]

  • Çıkarmak, dışarıya vermek

    Yabancı cisimleri vücut atar.

[-i]

  • Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak

    Köprüyü dinamitle attılar.

[-i]

  • Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak

    Pamuğu atmak.

[nesnesiz]

  • Çatlamak

[nesnesiz]

  • Yırtılmak

[-den]

  • Yapışık olduğu yerden ayrılmak

[nesnesiz]

  • Kalp, nabız vurmak, çarpmak

    Kalbi hızlı hızlı atıyor.

[-i]

  • Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak

    Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı.

[-i]

[-den]

  • Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak

[-i]

  • Değerini eksiltmek

[nesnesiz]

  • Göndermek, yollamak

    Mektup atmak.

[-den]

  • Terk etmek

[argo]

  • Götürmek

    Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış. - Attila İlhan

[nesnesiz]

[argo]

  • Söylemek

    Gazel attı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Yalan veya abartmalı söz söylemek

    Gene atmaya başladı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Bilmeden, kestirerek söylemek

    Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı.

[nesnesiz]

[teklifsiz konuşmada]

  • İçki içmek

    Şimdi arzu buyrulursa dostluğumuzu takviye için şöyle bir iki kadeh atalım. - Nazım Hikmet

Ata Sözleri ve Deyimler

  • atıp (veya atmak) tutmak
  • atıyorum
  • atma Recep, din kardeşiyiz
  • atsan atılmaz, satsan satılmaz
  • attığı tırnağa değmemek
  • attığı tırnak kadar olamamak

Birleşik Kelimeler: füzeatar, kazaratar, kükürtatar, roketatar, atardamar

AKMAN

[sıfat]

  • Bozulmamış, saf, temiz

KARIN

[isim]

  • İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi

    Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu. - Ömer Seyfettin

  • Döl yatağı

    Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı. - Halide Edip Adıvar

  • Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm

    Geminin karnı. Şişenin karnı.

  • Mide

    Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi. - Halide Edip Adıvar

[mecaz]

  • İç, gönül, akıl, kafa

    Ben senin karnındakini ne bileyim?

[mecaz]

  • Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme

[fizik]

  • Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • karın doyurmak
  • karnı büyümek
  • karnından konuşmak (veya söylemek)
  • karnını doldurmak
  • karnı tok it gölgede yatar
  • karnı tok, sırtı pek
  • karnı zil çalmak

Birleşik Kelimeler: karın ağrısı, karın boşluğu, karıntası, karın tokluğuna, karın zarı, karından ayaklılar, karından bacaklılar, karnı aç, karnı burnunda, karnı geniş, karnıkara, karnı kara, karnı tok, karnıyarık, karnından konuşan, orta karın, yumuşak karın, aç karnına, tok karnına

KANIT

[isim]

  • Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz, argüman

    Kanıtı gazetenin ikinci sayfasındaki damızlık haberiydi. - Çetin Altan

[hukuk]

  • Anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey, delil

[mantık]

  • Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil

KANMA

[isim]

  • Kanmak işi