TIKLANMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

TIKLANMAK harflerini içeren 6 harfli 32 kelime bulunuyor. 6 harfli TIKLANMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "tıklanmak ile biten 6 harfli kelimeler. İçinde Tıklanmak olan 6 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

ANILMA8, ATILMA8, ALINMA8, AMALIK8, AKITMA8, IKLAMA8, KAKIMA8, KAMALI8, KINAMA8, KILMAK8, MANALI8, MANTIK8, MATLIK8, TINMAK8, TIKMAK8, TIKAMA8, TANIMA8, TAMLIK8, TALKIM8, ANLATI7, ATALIK7, ANALIK7, KANMAK7, KALKMA7, KALMAK7, KATMAK7, KATMAN7, NATIKA7, TALKIN7, TAKMAK7, KALTAK6, KALKAN6

KALTAK

[isim]

  • Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
  • Kuskunsuz eyer

[kaba konuşmada]

  • İffetsiz, namussuz kadın

Birleşik Kelimeler: eyer kaltağı

KALKAN

[isim]

  • Ok, kılıç vb.nden korunmak için savaşçıların kullandığı korunmalık
  • Toplum olaylarında güvenlik görevlilerinin çeşitli saldırı araçlarından kendilerini ve başkalarını korumak için kullandıkları, özel olarak yapılmış korumalık

[mecaz]

  • Koruyucu

    Akbabanın kanatlarından başka kalkanı yoktu galiba. - Yusuf Ziya Ortaç

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kalkan etmek
  • kalkan olmak

Birleşik Kelimeler: kalkan bezi, kılıçkalkan

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Yan yüzergillerden, büyük, yassı, derisi düğme veya çivi denilen birtakım sivri kemiklerle örtülü, beyaz etli balık, kalkan balığı (Scophtalmus maximus)

Birleşik Kelimeler: kalkan balığı, kalkan böcekleri, çivisiz kalkan

ANLATI

[isim]

  • Ayrıntılarıyla anlatma

[edebiyat]

  • Roman, hikâye, masal vb. edebî türlerde bir olay dizisini anlatma biçimi, hikâyeleme, öyküleme, tahkiye

    Masal olsun roman olsun, ikisi de anlatı sanatıdır. - Necati Cumalı

ATALIK

[isim]

  • Ataya yakışır davranış, babalık

ANALIK

[isim]

  • Anne olma durumu

    Yazarların analığa ve analarına yaklaşımları da çeşitlidir doğallıkla. - Adalet Ağaoğlu

  • Anne olma duygusu
  • Anne yerini tutan veya anne kadar yakınlık gösteren kadın
  • Anaca davranış

[halk ağzında]

  • Üvey ana

    Benim analığımın yetiştiği konak da çok çok büyükmüş. - Refik Halit Karay

Ata Sözleri ve Deyimler

  • analık etmek
  • analık fenalık

Birleşik Kelimeler: sütanalık

KANMAK

[-e]

  • Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak
  • Tatlı sözlere aldanmak
  • Bir gereksinimini, bir isteğini yeteri kadar karşılamış olmak, doymak

    Siz bile bu şekil, renk, koku zenginliğine kanmış ve yorulmuş ruhunuzla... - Reşat Nuri Güntekin

  • Yetinmek, iktifa etmek

    Odalarının keçeleri üstüne serilmiş seccadelerde bazen namaz kılmakla kanmayarak çoraplarını çıkarır. - Ahmet Hamdi Tanpınar

KALKMA

[isim]

  • Kalkmak işi

    Sabahları erken kalkmayı sevmeyen, gece geç yatan gececi kişilerdensiniz. - Tomris Uyar

KALMAK

[nesnesiz]

  • Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek

    Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - Tarık Buğra

  • Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak

    Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-de]

  • Konaklamak, konmak

    Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - Falih Rıfkı Atay

[-le]

  • Oturmak, yaşamak

    Tam beş sene benimle beraber kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Eğleşmek
  • Hayatını sürdürmek, yaşamak

    O aileden bir bu çocuk kaldı.

  • Varlığını korumak, sürdürmek

    Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-de]

  • Oyalanmak, vakit geçirmek

    Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - Necati Cumalı

  • Sınıf geçmemek

    Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.

[-de]

  • İşlemez, yürümez duruma gelmek

    Araba yarı yolda kaldı.

[-e]

  • İleriye atılmak, ertelenmek

    Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

[-de]

  • Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak

    Oda duman içinde kaldı.

[-de]

  • Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek

    Bugün iş maddesinde kaldık.

[-den]

  • Miras olarak geçmek

    Çiftlik ana babasından kalmış.

[-den]

  • Yapamamak

    Misafir geldi, gezmeden kaldık.

  • Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak

    Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - Haldun Taner

[-le]

  • Yetinmek

    Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.

[-le]

  • Sınırlanmak

    Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk

  • Herhangi bir durumu sürdürmek

[yardımcı fiil]

  • Olmak, herhangi bir durumda bulunmak

    Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - Falih Rıfkı Atay

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Bakakalmak.

    Şaşakalmak.

    Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... den kalır yeri yok
  • ... ye kalsa (veya kalırsa)
  • kaldı ki

Birleşik Kelimeler: kala kala, geri kalmış

KATMAK

[-e]

[-i]

  • Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak

    Sirkeye su katmak.

  • Bir araya getirmek

    Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış. - Halide Edip Adıvar

  • Birlikte göndermek

    Kafileye muhafız katmak.

[halk ağzında]

  • Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak

KATMAN

[isim]

  • Birbiri üzerinde bulunan yassıca maddelerin her biri, tabaka

[jeoloji]

  • Altında veya üstünde olan kayaçlardan gözle veya fiziksel olarak az çok ayrılabilen, kalınlığı 1 santimetreden az olmayan tortul kayaç birimi, tabaka

[toplum bilimi]

  • Bir toplum içinde makam, şöhret, meslek vb. bakımdan ayrılan topluluklardan her biri, tabaka

Birleşik Kelimeler: katman bulut, alt katman, toplumsal katman, üst katman

NATIKA (Kelime Kökeni: Arapça nāṭiḳa)

[isim]

[eskimiş]

  • Düşünüp söyleme yeteneği
  • Düzgün ve iyi konuşma yeteneği

TALKIN (Kelime Kökeni: Arapça telḳīn)

[isim]

[din bilgisi]

  • Ölü gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dinî sözler, telkin

Ata Sözleri ve Deyimler

  • talkın vermek

TAKMAK

[-i]

  • Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek

    Gözlüğünü takıp masaya eğildi. - Refik Halit Karay

[-e]

[nesnesiz]

  • Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek

    Geline pırlanta yüzük takmışlar.

[-e]

[-i]

  • Ad, lakap koymak

    Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor. - Haldun Taner

[nesnesiz]

  • Kuşanmak

    Kılıç takmak.

  • Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek

    Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar. - Yusuf Ziya Ortaç

[-e]

[mecaz]

  • Biriyle olumsuz olarak uğraşmak

    Matematik öğretmeni ona taktığı için dersten kaldı.

[argo]

  • Borç bırakmak

    Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu. - Peyami Safa

[argo]

  • Önemsemek, önem vermek, tınmak

    Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım? - Adalet Ağaoğlu

[-den]

[argo]

[-de]

  • Sınavını başaramamak

    Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • takıp takıştırmak

Birleşik Kelimeler: asım takım, bultak

ANILMA

[isim]

  • Anılmak işi

ATILMA

[isim]

  • Atılmak işi

    Vezin ve kafiyenin atılması, lirizmden yüz çevirme, imge kullanılmaması, şiirde yenilik sayılıyordu. - Selâhattin Hilav