[isim]

• Karaltı

  Ayın aksi içinden bir karartı geçiyordu. - Ömer Seyfettin

• Kararmış yer, siyahlık

[isim]

• Uzaklık ve karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim, silüet

  Az sonra dört atlının karaltısını seçtiler. - Nezihe Araz

• Hafif karanlık

• Leke

[isim]

• Taramak sonunda çıkan gereksiz şeyler

[isim]

• Artıp kalan şey, bakiye

• Eski çağlardan kalmış şehir veya yapı, ören, harabe

  Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne. - Necati Cumalı

• İz, işaret

[mecaz]

• Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey

  Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir. - Haldun Taner

[isim]

[halk ağzında]

• Sözü dinlenmeyen, rezil, itilip kakılan kimse

[isim]

• Kuru şeylerin birbirine sürtünmesinden veya kırılmasından çıkan sesin adı

[isim]

[denizcilik]

• Anaforlarda oluşan çevrinti

• Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga

[isim]

• Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri

  Birçok dillerin katıntısı bir lehçe.

[sıfat]

[halk ağzında]

• Hayvan sürüsüne dışarıdan gelip katılan (hayvan)

[sıfat]

• Çok katı

  Kaskatı vücudumla kalakaldım.

[zarf]

• Kıpırdamaksızın, hareketsiz veya donmuş olarak

  Evin önünde kaskatı duruyordu.

[mecaz]

• Acımasız, hoşgörüsüz

Ata Sözleri ve Deyimler

• kaskatı kesilmek
• kaskatı olmak

[isim]

• Söz, laf

  Birdenbire kesildi halkın lakırtıları / Korku içinde durdu tavla şakırtıları - Enis Behiç Koryürek

[mecaz]

• Boş söz, dedikodu, laf

  Lakırtıdır o, aldırma!

Ata Sözleri ve Deyimler

• lakırtı ağzından dökülmek
• lakırtı çıkarmak
• lakırtı etmek
• lakırtısı ağzında kalmak
• lakırtısı mı olur?
• lakırtısını etmek
• lakırtı taşımak
• lakırtıya boğmak
• lakırtıya tutmak
• lakırtı yetiştirmek
• lakırtıyı ağzına tıkamak
• lakırtıyı ezip büzmek
• lakırtıyı kesmek

[isim]

• Sarı olma durumu

  Bir ütü sarartısına benzer bir sarılıkta, gri renkteydi. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun

  Uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez. - Burhan Felek

• Bütünlemeye kalınan ders

• Küçük, önemsiz borç

[ruh bilimi]

• Bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük, obsesyon

  Sözünü ettiğim takıntı bana rahmetli babamdan miras kaldı. - Ahmet Ümit

[argo]

• İlişki kurulan kimse

[isim]

• Bir şeyin çıkardığı kuru ve sert ses

  Yüksek ökçelerin takırtısından evin en üst katının da kımıldadığını duyardık. - Ömer Seyfettin

[sıfat]

• Başkalarının sırtından geçinen (kimse)

[argo]

• Karşı cinsi rahatsız eden (kimse)

Ata Sözleri ve Deyimler

• askıntı olmak

[isim]

• Dar gibi görünme veya olma