[-e]

[nesnesiz]

• Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak

  Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı. - Sait Faik Abasıyanık

[-i]

• Yol, su, geçit vb. şeyleri bir engelle işlemez, akmaz, geçilmez duruma getirmek

[sıfat]

• Tıkanmış olan

  Her adımın bir merdiven basamağındaki boğuk ve tıkanık gürültüsü kulağında sonu gelmeyen bir akisle uzuyordu. - Peyami Safa

[isim]

• Tıkanmak işi

  Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı. - Sermet Muhtar Alus

[isim]

• Tıkatmak işi

[isim]

• Tınlamak işi

  Seslerindeki o küçümseyen tınlama, bakışlarının sürekli oynaklığı, başlarını şöyle geriye atışları hatta gülümseyişleri. - Attila İlhan

[isim]

• Tıklamak işi, klikleme

[isim]

• Tıkılmak işi

[isim]

• Tıslamak işi

[-den]

• Ürkmek, korkmak, çekinmek

[sıfat]

• Tımar edilmiş (binek hayvanı)

[eskimiş]

• Bakılmış, tedavi edilmiş (yara veya hasta)

[eskimiş]

• Bakılmış, işlenmiş (ağaç, toprak vb.)

[isim]

[tarih]

• Tımar (II) sahibi olan kimse

  Bir Osmanlı sipahisinin, meseleleri kılıçla çözmeye alışmış bir Türk tımarlısının bu kadar çapraşık bir işi kavramasına imkân yoktu. - Nihal Atsız

[isim]

• Tıkırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı

  Ansızın arkasında bir tıkırtı duydu. - Ömer Seyfettin

[isim]

• Tıkınmak işi

[sıfat]

• Tıkacı olan, tıkaçlanmış

[isim]

[hayvan bilimi]

• Öz kedi balığıgillerden, yan kanatları vücuduna yapışık, uzun kuyruklu, iri bir balık, rina (Raja batis)

[sıfat]

• Tıraş olmuş, sakalını tıraş etmiş, matruş

  Matbaa makinisti bıyıkları tıraşlı da, çenesinin ucunda sanki alay olsun diye bırakılmış bir sakalı var. - Memduh Şevket Esendal

• Tıraşı uzamış

• Yontulmuş