[isim]

• Kalın ağaç gövdesi

• Kesilmiş ağaç gövdesi

  Kenara iri zeytin kütükleri istif edilmişti. - Refik Halit Karay

• Kesimden sonra ağaç gövdesinin toprakta kalan bölümü

  Çamlıkları yarıyoruz, ağaçların kütüklerinden atlıyoruz, ne bir köy ne bir ses var. - Memduh Şevket Esendal

• Asma fidanı

  Kütüklerin üstündeki koruklara otlar tırmanan bahçeyi bir daha geçiyoruz. - Falih Rıfkı Atay

• Resmî kayıt defteri

• Nüfus kütüğü

[bilişim]

• Bir arada işlenen ve birbirleriyle ilgili olan kayıtların tümü

[madencilik]

• Kütük demir

[mecaz]

• Görgüsüz, kaba kimse

  Biraz sonra bizim kütük, kanepenin üstüne oturmuş, ayaklarıyla yerdeki yaprakları eziyordu. - Halide Edip Adıvar

Ata Sözleri ve Deyimler

• kütüğe geçirmek
• kütük gibi

[isim]

• Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın

  Bu sürtüğü oğluma almak da sonunda çıkacağı belli olmayan bir felakettir. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

• Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın

[kaba konuşmada]

• Hayat kadını

[sıfat]

• Örtülü, kapalı

  İsyankâr sitemlerle dolu, örtük çığlıklar olarak değerlendirilen şiirler yazdığı söyleniyordu. - Reha Mağden

[isim]

• Herhangi bir şeyin üzerindeki çıkıntı biçiminde küçük kabarcık

  Portakalın pürtükleri.

[sıfat]

• Çok sarhoş

[zarf]

[mecaz]

• Çok sarhoş bir biçimde, çok sarhoş olarak

  Sarhoşlar gibi meçhul bir istikamete doğru küskütük ilerliyorsun. - Peyami Safa

[sıfat]

[argo]

• Aklını yitirmiş, delirmiş (kimse)

[sıfat]

• Haşlanarak veya ateşte biraz kızartılarak pişmiş olan

[sıfat]

[mecaz]

• Aşırı derecede (sarhoş, âşık vb.)