TUTUCULAŞMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

TUTUCULAŞMAK harflerini içeren 6 harfli 22 kelime bulunuyor. 6 harfli TUTUCULAŞMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

KUTUCU12, KUMCUL12, TUMŞUK12, TUTUCU12, MAŞUKA11, ULAŞMA11, TAŞMAK10, UMUTLU10, KUTULU9, TUTULU9, UTULMA9, UTKULU9, ULUTMA9, ULUMAK9, MUTLAK8, MAKTUL8, TUTMAK8, TULUAT8, ULAMAK8, TUTKAL7, TATMAK7, TATULA7

TUTKAL

[isim]

  • Deri, kıkırdak vb. hayvansal maddelerden elde edilen, katılaşıp sertleşme özelliğiyle tahta, kâğıt vb. yapıştırmaya yarayan madde

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tutkal gibi

Birleşik Kelimeler: tutkal şerbeti, ince tutkal, plastik tutkal, balık tutkalı, boncuk tutkalı, glüten tutkalı, kaurit tutkalı, kazein tutkalı, lastik tutkalı

TATMAK

[-i]

  • Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
  • Bir şeyden az miktarda yemek veya içmek

    O meşhur beyaz şaraplarını tattık. - Haldun Taner

[mecaz]

  • Duymak, hissetmek

    Yaşamın her acısını tatmış.

TATULA (Kelime Kökeni: Fransızca datura)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Patlıcangillerden, çiçekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, hekimlikte kasların kasılmasını gidermek üzere kullanılan bir yıllık ve otsu bir bitki, şeytan elması, boru çiçeği (Datura stramonium)

MUTLAK (Kelime Kökeni: Arapça muṭlaḳ)

[sıfat]

  • Salt

    Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum. - Halide Edip Adıvar

[felsefe]

  • Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık

[zarf]

  • Kesinlikle

    Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır. - Cemil Meriç

Birleşik Kelimeler: mutlak değer, mutlak mera, mutlak nem, mutlak sıcaklık, mutlak sıfır

MAKTUL (Kelime Kökeni: Arapça maḳtūl)

[sıfat]

  • Öldürülmüş, öldürülen

Ata Sözleri ve Deyimler

  • maktul düşmek (veya olmak)

TUTMAK

[-i]

  • Elde bulundurmak, ele almak

    Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. - Ömer Seyfettin

  • Ele geçirmek, yakalamak

    Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. - Ömer Seyfettin

  • Avlamak

    Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz. - Refik Halit Karay

  • Yanında bulundurmak, alıkoymak

    Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!

  • Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek

    Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir. - Sait Faik Abasıyanık

  • Kaplamak

    Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir. - Tarık Buğra

  • Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak

    Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları. - Sait Faik Abasıyanık

  • Denetimi ve yetkisi altına almak
  • Desteklemek, birinden yana çıkmak
  • Benimsemek, beğenmek

    Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır. - Tarık Buğra

  • Gereğini yapmak, yerine getirmek

    Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.

  • Uygun gelmek, çelişmez olmak

    Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu. - Reşat Nuri Güntekin

  • Kapatmak, sarmak
  • Hizmetine almak veya kiralamak

    Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim. - Peyami Safa

  • Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek

    Yapıyı geniş tuttu.

  • Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak

    Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak. - Memduh Şevket Esendal

  • Ulaşmak, varmak

    Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor. - Sermet Muhtar Alus

  • Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak

    Aldığım şeyler bin lira tuttu.

[halk ağzında]

  • Uğramak

    Vapur İzmir'i tutmayacakmış.

  • Herhangi bir durumda bulundurmak

    Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor. - Haldun Taner

  • Varsaymak, farz etmek

    Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

[-i]

  • Hedef olarak almak

    Taşa tutmak.

[-e]

[-i]

  • Alacağa veya vereceğe saymak

    On bin lirayı borcunuza tuttum.

[-e]

[-i]

  • Yaklaştırmak

    Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • Kullanmak

    Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.

  • Bağlamak

    Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. - Bekir Sıtkı Erdoğan

[nesnesiz]

  • Beklenen sonucu vermek

    Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez. - Şevket Rado

[nesnesiz]

  • İş görebilmek

    Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

  • Sürmek, zaman almak

    Bu iş iki saat tuttu.

[nesnesiz]

  • Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak

    Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.

  • Bir şeyi kullanması için uzatmak

    Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır. - Tarık Buğra

  • Sunmak

    Konuklara şeker tutmak.

  • İşgal etmek
  • İzlemek

    Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız. - Refik Halit Karay

  • Bırakmamak

    Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu. - Peyami Safa

  • Sarmak, bürümek

    Hey başları duman tutmuş dağlar, hey! - Halk türküsü

  • Asılmak, kuvvetlice sarılmak

    Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş. - Peyami Safa

  • Bir kimsenin yerini almak

    Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek
  • Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak

    Kapıyı açık tutmayın.

  • Bir yerde kalmasını sağlamak
  • Bir sanat eseri geniş ilgi görmek

    Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim. - Cahit Uçuk

  • Biriktirmek, tasarruf etmek

    Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene. - Memduh Şevket Esendal

  • Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
  • Başlamak

    Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi. - Falih Rıfkı Atay

  • Bir şey düşünmek

    Herkes aklından bir sayı tutsun.

[spor]

  • Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tut kelin perçeminden
  • tut ki
  • tuttuğu altın olsun
  • tuttuğu dal elinde kalmak
  • tuttuğunu koparmak

Birleşik Kelimeler: tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz

TULUAT (Kelime Kökeni: Arapça ṭulūʿāt)

[isim]

[tiyatro]

  • Doğaçlama

    Böyle olmakla beraber, gerek orta oyununun gerek tuluatın köylü temsilleri ile bir münasebeti olsa gerek. - Ahmet Kutsi Tecer

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tuluat yapmak

Birleşik Kelimeler: tuluat tiyatrosu

ULAMAK

[-e]

[-i]

  • Eklemek, katmak, ilave etmek

KUTULU

[sıfat]

  • Kutusu olan

Birleşik Kelimeler: kutulu telefon

TUTULU

[sıfat]

  • Tutulmuş

    Bizim takımda bütün yerler evvelden tutulu idi. - Haldun Taner

[ticaret]

  • Tutu olarak alınmış, ipotekli

Birleşik Kelimeler: tutulu satış

UTULMA

[isim]

  • Utulmak işi

UTKULU

[sıfat]

  • Muzaffer

ULUTMA

[isim]

  • Ulutmak işi

ULUMAK

[nesnesiz]

  • Köpek, kurt, çakal vb. hayvanlar uzun, iniltili, ağlar gibi bir ses çıkarmak

    Geceleyin çakallar etrafta dolaşır, ulurlardı. - Sait Faik Abasıyanık

  • İnsan iniltili ses çıkararak boğuk boğuk ağlamak

    Boğazında acı bir yumru, gözleri kupkuru, yüzükoyun mutfağın taşlarına kapandı, uludu. - Halide Edip Adıvar

TAŞMAK

[nesnesiz]

  • Sıvı maddeler, içinde bulundukları kaba sığmayacak kadar çoğalma ve kabarma yüzünden kenarları aşmak

    Hayvanın ağzından taşan beyaz köpüklere biraz da kan karıştı. - Haldun Taner

  • Akarsu, yatağından çıkarak çevresini kaplamak
  • Bir yere veya şeye sığmamak

    Kasketinden taşmış siyah saçları yakına gelince çok kırçıllaştı. - Sait Faik Abasıyanık

  • İnsan, nesne vb. çokça bulunmak, sayısı artmak

    Gösteri o kadar güzeldi ki seyirciler salondan taşmıştı.

[mecaz]

  • Öfke, sabırsızlık veya heyecan yüzünden kendini tutamamak

    Acaba bizim taşıp köpürmelerimizi pek çocukça mı bulmuştu? - Yakup Kadri Karaosmanoğlu