[isim]

[bitki bilimi]

• Taşkıran otu

[-i]

• Taş atmak, taşa tutmak

  Hem bağırıyor hem atlıları taşlıyordu. - Yaşar Kemal

• Bir şeyin içindeki taşları ayıklamak

• Taş vb. nesnelerle kumaşı beyazlatmak veya parlatmak

• Metal bir parçayı zımpara ile törpüleyerek yuvasına alıştırmak

• Taş döşemek

[nesnesiz]

[mecaz]

• Üstü kapalı, iğneleyici söz söylemek

  Sen istediğin kadar taşla beni, gene de bir şiirle girişeceğim işe. - Azra Erhat

[isim]

• Taşlatmak işi

[isim]

• Taşlanmak işi

[nesnesiz]

• Taşıma işi yapılmak

  Arabalar boşaltılıp içindekiler eve taşındı tek tek. - Tarık Dursun K.

[-e]

• Başka bir yere gitmek, göçmek

  Her yeni binaya naklinde ihtimamla taşındı durdu. - Halit Fahri Ozansoy

[-e]

• Bir yere sık sık gitmek

  Bir ay mahkemeye taşındı.

[-i]

• Taşmasına yol açmak

  Kınanın akşamdan yoğrulup ellere ve ayaklara taşırmadan, çizgileri aşmadan sürülmesi lazımdır. - Refik Halit Karay

[-e]

[-i]

• Taşıma işini yaptırmak

  Bir gün gelip ölülerimizi parayla taşıtacağımızda şüphe yok diye düşünüyordum. - Memduh Şevket Esendal

[zarf]

• Taşma süresi, taşacak kadar

  Çorbayı iki taşımlık kaynattı.

[sıfat]

• Biraz taşkın

[zarf]

• (taşkı'nca) Taşkın, aşırı bir biçimde

[isim]

• Taşlaşmak durumu

[isim]

• Taşçı olma durumu

• Her türlü yapıda kullanılacak taşları kesme, biçimlendirme sanatı

[sıfat]

• Taşınamayan

[isim]

[hukuk]

• Ev, tarla vb. taşınamayan mülk, gayrimenkul

[isim]

• Başkalarının eşyasını istenilen yere taşımayı sağlayan kimse, nakliyeci, nakliyatçı

[isim]

• Ağrı iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

• Taşıma işini yapan kimse veya şey

• Ücretle yük taşıyarak geçinen kimse, yükçü, sırtçı, hamal

• Aktarıcı

  Her insan, kâinatı dolduran varlığın bir özü ve âlemşümul düşüncenin bir taşıyıcısıdır. - Mehmet Kaplan

[tıp]

• Kendisi hastalığa yakalanmaksızın o hastalığın sebebi olan mikrobu taşıyan kimse veya hayvan, portör