[sıfat]

• Tanıdık (kimse veya yer)

  Birdenbire samimileşiverdi, kırkyıllık tanış olup çıktı. - Tarık Buğra

Ata Sözleri ve Deyimler

• tanış çıkmak

[isim]

• Tanışmak işi

  Bu saat, deniz yolculuklarının tatlı ve samimi tanışmalara en müsait olan saatidir. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[isim]

• Birbirini tanıyanlardan her biri

  Tanışıklar birbirlerine iftira ederlerdi. - Falih Rıfkı Atay

[isim]

• Tanış olma durumu

[nesnesiz]

[-le]

• Daha önce birbirini tanımayan kimseler birbirini tanır duruma gelmek

  Çağır hele arkadaşını, onunla da tanışalım, dedi. - Ayşe Kulin

[isim]

• Tanışma işi

[isim]

• Tanıştırmak işi, takdim

[isim]

• Birbiriyle tanışmış bulunma, birbirini tanımış olma durumu

  Biraz da bu tanışıklıktan cesaret alarak konuşmak istiyordum kızla. - Ahmet Ümit

[-i]

[-le]

• Birbirini tanımayanların tanışmasını sağlamak, tanıtmak, takdim etmek

  Seni rastgele bir yabancı ile tanıştıramam, bilirsin. - Reşat Nuri Güntekin