TAHTACILIK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

TAHTACILIK harflerini içeren 5 harfli 26 kelime bulunuyor. 5 harfli TAHTACILIK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ATICI10, ACILI10, ALICI10, AKICI10, HAKLI10, HATIL10, ILICA10, TAHIL10, AHLAT9, AHLAK9, HALKA9, HALAT9, HATTA9, KALCI9, KAHTA9, TAHTA9, ATILI7, ALTIK6, ITLAK6, KITAL6, KATLI6, KALIT6, TATLI6, TALAK5, TAKLA5, TAKAT5

TALAK (Kelime Kökeni: Arapça ṭalāḳ)

[isim]

[eskimiş]

[hukuk]

  • Evliliğin sona ermesi, erkeğin karısını boşaması

Birleşik Kelimeler: talakıselase

TAKLA

[isim]

  • Elleri yere koyduktan sonra ayakları kaldırıp vücudu üstten aşırtarak öne veya arkaya yapılan dönme hareketi
  • Otomobil, kamyon vb. devrilip yuvarlanma
  • Uçak, güvercin vb.nin uzunlamasına veya yanlamasına dönme hareketi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • takla atmak
  • takla attırmak

Birleşik Kelimeler: takla böcekleri, tepetakla, yıldırım takla

TAKAT (Kelime Kökeni: Arapça ṭāḳat)

[isim]

  • Bir şeyi yapabilme, başarabilme gücü, güç, hâl, derman, kuvvet

    Hareket edebilecek ne vasıtamız ne takatimiz vardı. - Aka Gündüz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • takat getirmek
  • takati kalmamak (veya kesilmek)
  • takati yetmemek

Birleşik Kelimeler: takat sınırı

ALTIK

[isim]

[mantık]

  • Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki önerme arasındaki bağlantı durumu: `Kimi insanlar fânidir` önermesi `Bütün insanlar fânidir` önermesinin altığı olur

ITLAK (Kelime Kökeni: Arapça iṭlāḳ)

[isim]

[eskimiş]

  • Salıverme, koyuverme
  • Genelleme

KITAL (Kelime Kökeni: Arapça ḳitāl)

[isim]

[eskimiş]

  • Vuruşma, birbirini öldürme
  • Savaş

KATLI

[sıfat]

  • Katlanmış, bükülmüş

    Katlı mendilleri dolaba koydu.

  • Katı veya katları olan

    Çok katlı apartmanlarda oturanlar arasında zıtlaşmalar olağan oldu. - Aydın Boysan

Birleşik Kelimeler: katlı kur, çok katlı otopark, üç katlı

KALIT

[isim]

[hukuk]

  • Miras

    Toprakları üzerinde gelmiş geçmiş eski uygarlıkların insancıl kalıtını özümlemişti. - Necati Cumalı

[mecaz]

  • Kalıtım yoluyla geçmiş olan şey

[mecaz]

  • Görenekler yoluyla yerleşmiş olan tutum veya davranış biçimi

TATLI

[sıfat]

  • Şeker tadında olan

    Tatlı elma. Tatlı nar.

  • Acı olmayan, acı karşıtı

    Tatlı salatalık. Tatlı su.

[isim]

  • Şekerle veya şekerli şeylerle yapılan yiyecek

    Baklava, revani, lokma birer tatlıdır.

[mecaz]

  • İnsanı çeken, göze, kulağa hoş gelen, rahatlatan, dinlendiren, sevindiren

    Bu acı adam, tatlı ve nüktedandı. - Yusuf Ziya Ortaç

[mecaz]

  • Sevimli, hoş

    Görüp de sevmemek ne mümkün seni / Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin - Orhan Seyfi Orhon

[zarf]

[mecaz]

  • Hoşa gidecek bir biçimde, tatlılıkla

    Ne tatlı bakıyordu.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tatlı canından etmek
  • tatlı canından olmak
  • tatlı canını sıkmak
  • tatlıya bağlamak
  • tatlı yerinde bırakmak (veya kesmek)

Birleşik Kelimeler: tatlı badem, tatlı bela, tatlı dil, tatlı kaçık, tatlı kaşığı, tatlı limon, tatlı sert, tatlısıyla tuzlusuyla, tatlı söz, tatlı su, tatlı sülümen, tatlı tatlı, acı tatlı, canı tatlı, baba tatlısı, ekmek tatlısı, hamur tatlısı, hurma tatlısı, kabak tatlısı, Kemalpaşa tatlısı, lokma tatlısı, parmak tatlısı, peynir tatlısı, revani tatlısı, sakız tatlısı, tulumba tatlısı, yoğurt tatlısı

ATILI

[sıfat]

  • Atılmış, ertelenmiş, tehirli

Ata Sözleri ve Deyimler

  • atılı bulunmak

AHLAT (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Gülgillerden, kendi kendine yetişen, üzerine armut aşılanan ağaç, yaban armudu, dağ armudu (Pirus piraster)

[bitki bilimi]

  • Bu ağacın, armuda benzeyen, iyice olgunlaştıktan sonra yenilebilen yemişi

[argo]

  • Kaba adam, yol iz bilmez kimse

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ahlatın iyisini (dağda) ayılar yer

[isim]

[eskimiş]

  • Bir karışım içindeki parçalar, ögeler

[fizyoloji]

  • Beden yapısının temelini oluşturan ögeler

Birleşik Kelimeler: ahlatıerbaa

[isim]

  • Bitlis iline bağlı ilçelerden biri

AHLAK (Kelime Kökeni: Arapça aḫlāḳ)

[isim]

  • Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre

    Ahlak düzelmeden hiçbir şey düzelmez. - Çetin Altan

  • Huylar

    Bu şoförler hepinizin ahlakını bozdu. - Memduh Şevket Esendal

Birleşik Kelimeler: ahlak bilimi, ahlak dışı, ahlak yasası, ahlak zabıtası, ilmiahlak

HALKA (Kelime Kökeni: Arapça ḥalḳa)

[isim]

  • Çeşitli metallerden veya tahtadan yapılmış çember

    Belinde uzun gümüş halkalarla asılı gümüş anahtarları vardı. - Falih Rıfkı Atay

  • Çember biçiminde çeşitli nesnelerden yapılmış tutturma aracı

    Perde halkası.

  • Değerli metallerden yapılan çember biçimindeki süs eşyası

    Kulağındaki altın halka. Nişan halkası.

  • Su gibi sıvıların içine katı bir nesnenin düşmesiyle oluşan, gittikçe büyüyerek açılan çembere benzeyen biçim

    Suda halkalar oluştu.

  • Çember biçiminde dizilmiş topluluk
  • Uykusuzluk, yorgunluk, üzüntü vb. sebeplerle göz altında beliren koyuluk

    Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz / Ya gözler altındaki mor halkalar - Cahit Sıtkı Tarancı

  • Bir tür ufak, yağlı ve tuzlu simit

    İstanbul fırınları çocuk bileği gibi ince halkalar yaparlardı. - Reşat Nuri Güntekin

[sıfat]

  • Çember biçiminde olan

[spor]

  • Yerden yüksekliği ayarlanabilen aralıklara asılı iki halatın uçlarına takılan 18 santimetre çapında, 28 milimetre kalınlığında tahta veya deri kaplı iki demir halkadan oluşan asılma araçlarından her biri

Ata Sözleri ve Deyimler

  • halka olmak

Birleşik Kelimeler: halka dizilişli, halka oyunları, halka yay, nişan halkası, yıl halkası

HALAT (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

  • Pamuk, kenevir, Hindistan cevizi gibi bitkisel liflerin veya çelik tellerin sarılmasıyla oluşan kolların bir arada bükülmesiyle elde edilen kalın ip

Birleşik Kelimeler: halat çekme, halat fitili, halat ızgarası, halat tamburu, çelik halat, hamhalat, tel halat, açmaz halatı, baş halatı, çekme halatı, varagele halatı

HATTA (Kelime Kökeni: Arapça ḥattā)

[bağlaç]

  • Bile, hem de

    Bunlar çok sağlam hatta en sağlam devlet eshamından sayılır. - Ercüment Ekrem Talu

[zarf]

  • (ha'tta:) Üstelik, ayrıca

    Dördü de buna inanmak istiyor hatta için için inanıyorlardı. - Tarık Buğra