[nesnesiz]

• Sırlama işi yapılmak

[nesnesiz]

• Herkesi tedirgin edecek, bezdirecek biçimde söylenmek

  Kapısını vurmalı, o zaman uyanır açar diye başlayarak bir hayli dırlandı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[isim]

• Iraksınmak durumu

[isim]

• Sınırlamak işi

  Bütün dava şimdi Trakya'daki bu sınırlama keyfiyetine takılı kalmıştı. - Ali Naci Karacan

[isim]

• Sıkılanmak durumu

[isim]

• Sırıklamak işi

[isim]

• Sakınılmak işi

[nesnesiz]

• Dişleri arasında sıkılmak veya koparılmak

[isim]

• Lıkırdamak işi

[-e]

[-i]

• Sanmasına sebep olmak, zannettirmek

  Kendisini ona yaklaşmış, onunla baş başa kalmış sandıran tenhalığa sevindi. - Refik Halit Karay

[-e]

• Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek

  Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı. - Hüseyin Cahit Yalçın

• Bir şey veya kimse üzerine saldırı yapılmasına sebep olmak

[-den]

• Gemi, kalkmak için yelken açıp başını gideceği yola çevirmek

[mecaz]

• Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak

[kimya]

• Etkisiyle eritmek

  Asitler madenlere saldırır.

[sıfat]

• İhtiyatlı, tedbirli

  Engellemek isteyen sakınımlı büyükleri dinlemediler, düştüler yola. - Erendiz Atasü

[isim]

• Ikındırmak işi

[isim]

• Ilındırmak işi

[-i]

[halk ağzında]

• Kırmak, parçalamak

• Yenerek bozmak, mağlup etmek

• Sindirmek