[sıfat]

• Nitelik, nicelik ve derece bakımından üstün olan

• Belli bir normun üstünde olan

[isim]

• Süpürmek işi

[-i]

• Bir şeyin, bir yerin üstündeki çer çöp, toz toprak vb. şeyleri süpürge, fırça veya başka bir araçla toplamak, temizlemek

  Herif süpürge ile fesini süpürüp de şak şak eline vurdukça un çuvalı gibi tozuyordu. - Ahmet Rasim

[mecaz]

• Çıkarıp atmak, kovmak

  Yanında binlerce kurbanlık ile / Süpürdü düşmanı, bastı dayağı - Âşık Veysel

[mecaz]

• Tüketmek, bitirmek

  Tatlıya öyle düşkünmüş ki geceleri usulcacık kalkar, tel dolaptaki muhallebiyi, revaniyi, kadayıfı ne bulursa hepsini süpürürmüş. - Peyami Safa

[isim]

• Süpürtmek işi

[isim]

• Büyük mağaza

[-e]

[-i]

• Süpürme işini yaptırmak

  Orta hizmetini bile ona gördürüyor, koca evi ona sildirip süpürtüyordu. - Ömer Seyfettin

[isim]

• Temizlik yapıldığında toplanan toz ve çöp, çer çöp

  Elinde tuttuğu, içi süprüntü dolu faraşı merdivenlerin dibine boşalttı. - Ercüment Ekrem Talu

[mecaz]

• Bayağı, aşağılık şey veya kimse

[isim]

• Süpürme işinde kullanılan araç

  Hasta bakıcının elinden süpürgeyi kaparak ut gibi çalmaya başlamış. - Reşat Nuri Güntekin

• Elektrikli süpürge

[isim]

• Süpürülmek işi

[isim]

• Süpürme işi

[nesnesiz]

• Süpürme işi yapılmak

  Yaya kaldırımının iki tarafına yar gibi karlar süpürülmüş tenha bir sokakta idi. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Süpürge yapmaya elverişli olan çalı, bitki vb

• Yapıların içinde, duvarların döşemeyle birleştiği yerde tabandan 10-15 santimetre yüksek, dışarıya çıkıntılı ağaç, mermer veya mozaik kuşak

[isim]

• Süpermarket işleten kimse

[isim]

• Çöplük

  Tamirden evvel Yeşil Cami bir harabe, bir süprüntülük idi. - Ahmet Haşim

[isim]

• Süpürge yapan veya satan kimse

• Sokak süpürücüsü