[isim]

• Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve

  Kendilerini ağaçlara, kapı sövelerine çarpmazlar. - Memduh Şevket Esendal

• Avlu kapısının iki yanına konan uzun taşlar

  Başını kapının taş sövesine koyup bir mektep çocuğu gibi bağıra bağıra ağlamak istiyordu. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[isim]

[mimarlık]

• Pencere ve kapı kenarlarındaki süs kalıpları

  Cebinden çıkardığı yassı uçlu bir demiri söve ile çerçevenin arasına sokarak camı da yukarı sürdü ve rezeledi. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[isim]

[halk ağzında]

• Büyük sopa

  Akşamdan sonra gelene ya soğan ya da söven.

• Çit yapmakta kullanılan büyük kazık

[isim]

• Sövmek işi, sövgü, küfretme

[hukuk]

• Bir kimsenin namus, onur ve kişiliğine yapılan her türlü saldırı

[-e]

• Onur kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek

  Daha dört yaşındayken en azılı köy erkekleri gibi sövermiş. - Halide Edip Adıvar

Ata Sözleri ve Deyimler

• sövüp saymak

[isim]

• Sövülmek işi

[isim]

• Sövme işi

  Ama sıtma doktoruna değil kendisinedir bu sövüş. - Tarık Buğra

[-e]

• Sövme işine konu olmak

[isim]

• Hafif sövme yollu, kaba ve yakışıksız söz

[isim]

• Sövmek için söylenen söz, sövme, küfür

  Başyapıtları arasında sayılan 'Budala', yaşadığı döneme, çevresindekilere, toplumun aydınlar katına sövgüsünden başka nedir ki? - Selim İleri

[isim]

• Sövdürmek işi

[isim]

• Sövüşmek işi

  Kapının önündeki sesler, sövüşmeler boğuklaştı. - Memduh Şevket Esendal

[sıfat]

• Sövgücü

[-e]

• Sövme işini yaptırmak veya sövmesine yol açmak

[nesnesiz]

[-le]

• Birbirine sövmek

  Bazen dövüşür, sövüşürüz ama karı iyi komşudur, neme lazım. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[isim]

• Sövüştürmek işi