[-i]

• Birinin aksırmasına sebep olmak, hapşırtmak

[-i]

• Kısa duruma getirmek

  Ben bu sözü biraz daha kısaltarak tekrar edeceğim. - Reşat Nuri Güntekin

• Kısa gibi göstermek

  Bu giysi boyunu kısaltmış.

[isim]

• Kotarılmak işi

[-i]

• Sırtına alıp yüklenmek

  Balığı sırtlayınca soluğu ninesinin kulübesinde aldı. - Halikarnas Balıkçısı

[mecaz]

• Birinin, bir şeyin sorumluluğunu, yükünü veya geçimini üzerine almak

  Gazete satan Babuş daracık omuzlarıyla bir aileyi sırtlayacak. - Peyami Safa

[-i]

• İhtiyacın üstünde bir malı aşırı miktarda yığmak

[-i]

• Bir şeyin sarkmasını sağlamak

  Kayığın bordasına oturup bacaklarını dışarı sarkıtan da vardır. - Salâh Birsel

[mecaz]

• Asmak, darağacına çekmek

[isim]

• Koruma sağlayan şey

[isim]

[argo]

• Kötü veya yersiz davranışlarıyla göze batan kimse

[isim]

[mimarlık]

• Sağlam bir taban oluşturmak için temel ile birlikte belli bir yüksekliğe ulaşmış yapının oturduğu bölüm, oturma duvarı, subasman

[-e]

[-i]

• Sokma işini yaptırmak

  Hayatımı kazandığımda senin elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. - Ayla Kutlu

[-i]

• Kışı bir yerde geçirtmek

[argo]

• Musallat etmek

[nesnesiz]

• İhtiyacı karşılayamamak, kıt duruma gelmek

  O zaman memlekette benzin çok kıtlaşmıştı, otomobilleri gazla çalıştırabiliyorduk. - Aka Gündüz

[nesnesiz]

• Rengi kır olmak

  Bir ay boyunca, kırlaşan saçlarına tarak sürmedi. - Lâtife Tekin

[nesnesiz]

• Kırsal duruma gelmek

  Burası memleketin bir temiz köşesi, şehrin kırlaşmış bir bucağı... - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Kurtlaşmak işi

[nesnesiz]

• Kor durumuna gelmek