SORUMSUZLAŞMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

SORUMSUZLAŞMAK harflerini içeren 6 harfli 67 kelime bulunuyor. 6 harfli SORUMSUZLAŞMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

KUMSUZ13, OKUMUŞ13, OLUŞUM13, OMUZLU13, KOLSUZ12, MUKOZA12, MAZLUM12, OLUŞUK12, OLUŞMA12, SOLMAZ12, ARZULU11, KUŞMAR11, MAŞUKA11, OKŞAMA11, OLAMAZ11, RAZMOL11, SUMSUK11, UZAMAK11, ULAŞMA11, ZORLUK11, KUŞLAR10, KROMSU10, MUSLUK10, MUMLUK10, OSURUK10, OSURMA10, SORUMA10, SORMUK10, SOLUMA10, SOKULU10, SOSLUK10, SUSMAK10, SUSAMA10, SAZKAR10, UMULMA10, KORUMA9, KURUMA9, KUMSAL9, KROMLU9, MORULA9, MORLUK9, MASURA9, RUSLUK9, RUMLUK9, SORMAK9, SOLMAK9, SULAMA9, SARKOM9, SARSMA9, ULUMAK9, AKARSU8, KURAMA8, KUMRAL8, KARASU8, KALOMA8, LUSAKA8, MUKAAR8, MASLAK8, OKRAMA8, OKLAMA8, SARKMA8, SARSAK8, SARMAL8, SARMAK8, SALMAK8, ULAMAK8, MALKAR7

MALKAR

[isim]

  • Kuzey Kafkasya'da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde yaşayan, Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse, Balkar

AKARSU

[isim]

  • Yeryüzünde, yer altında belirli bir yatak içinde, eğim boyunca sürekli veya zaman zaman akan su
  • Tek sıra elmastan gerdanlık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akarsu çukurunu kendi kazır
  • akarsu gibi
  • akarsu pislik tutmaz
  • akarsuya inanma, eloğluna dayanma

Birleşik Kelimeler: akarsu santrali

KURAMA

[isim]

  • Türkistan'da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse

KUMRAL

[isim]

  • Koyu sarı veya açık kestane rengi

[sıfat]

  • Teni ve saçları sarıya çalan açık buğday rengi olan(kimse)

    Ekrandaki Loretta, ince yapılı, uzun bacaklı, kumral, yeşil gözlüydü. - Elif Şafak

KARASU

[isim]

[tıp]

  • Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren, körlüğe sebep olabilen bir göz hastalığı, glokom

[isim]

  • Sakarya iline bağlı ilçelerden biri

KALOMA (Kelime Kökeni: İtalyanca caloma)

[isim]

[denizcilik]

  • Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaloma etmek (veya vermek)

MUKAAR (Kelime Kökeni: Arapça muḳaʿʿar)

[sıfat]

[eskimiş]

[matematik]

[fizik]

  • İçbükey

MASLAK (Kelime Kökeni: Arapça maṣlāḳ)

[isim]

[eskimiş]

  • Sürekli su akan boru

    İlerideki maslaktan su doldurmaya giden simsiyah bir zenci kızının yakasından asıldı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Boruları aşırı basınçtan korumak amacıyla su yolu üzerinde yapılan içi su dolu hazne
  • Büyük yalak

OKRAMA

[isim]

  • Okramak işi

OKLAMA

[isim]

  • Oklamak işi
  • Hedef noktaları dairesel olarak belirlenmiş nişan tahtasına küçük okların atılmasıyla oynanan bir oyun türü

SARKMA

[isim]

  • Sarkmak işi

SARSAK

[sıfat]

  • Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle güçsüz kalarak vücudu titrer gibi sarsılan (kimse)
  • Değişken, sağlam olmayan

    Gittiği yerden habersiz, kendi sarsak ahlak değerlerine bağlı yaşamaktadır. - Selim İleri

Birleşik Kelimeler: sarsak sursak

SARMAL

[sıfat]

[fizik]

  • Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezonlu, helezoni

[mecaz]

  • İçinden çıkılmaz (durum)

Birleşik Kelimeler: sarmal metot, sarmal yöntem

SARMAK

[-i]

  • Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
  • Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek

    Gece, ahenk içinde divanımı/ Şenlendirse pırıl pırıl rakkaseler / Gece, gece, her yanımı / Sarsa güller, laleler, menekşeler - Halit Fahri Ozansoy

  • Dolayında yer almak
  • Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak

    Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu. - Necati Cumalı

  • Örtmek

    Ah işte tövbe ettik bütün suçlarımızdan / Bir gaflet perdesiydi gözlerimizi saran - Enis Behiç Koryürek

  • Kucaklamak
  • Yumak yapmak

    İpliği sarmak.

  • Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak
  • Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek

    Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

    Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor. - Tarık Buğra

[-e]

  • Sarılıp tırmanmak

    Asma çardağı sardı.

[-e]

[-i]

  • Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak

    Kitabı kâğıda sarmak.

  • Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak
  • Saldırmak, hücum etmek

    Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar. - Memduh Şevket Esendal

  • Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek

[mecaz]

  • Sözle saldırmak, tedirgin etmek

    Evdekilerin hepsi bana sarıyor.

[mecaz]

  • Hoşuna gitmek, zevkini okşamak

    Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu. - Ahmet Hamdi Tanpınar

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sarıp sarmalamak

SALMAK

[-e]

[-i]

  • Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek

    Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı. - Ercüment Ekrem Talu

  • Yollamak, göndermek

    Bununla beraber peşine adam salmak gerekir. - Aka Gündüz

  • Koymak, katmak

    Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız. - Refik Halit Karay

  • Sürmek

    Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı. - Ruşen Eşref Ünaydın

  • Uğratmak

    Başını derde salmak.

  • Vergi yüklemek

    Ona elli bin lira salmışlar.

  • Üzerine yürütmek

    Tazıyı tavşana salmak.

[-e]

  • Saldırmak

    Aç kurt, yılana da salar, taşa da, dedi. - Memduh Şevket Esendal

  • Sarkıtmak

    Soğutmak için kuyuya su kabı saldı.

[denizcilik]

  • Gemi demir üzerinde dört yana dönmek

[-i]

[mecaz]

  • Bakmamak, ilgilenmemek, özen göstermemek

Birleşik Kelimeler: salıvermek, salıverilmek