[sıfat]

• İçi dolu olan ve dışı kaplama olmayan, masif

  Köşk, som gümüş bir parmaklıkla ikiye bölünmüştür. - Salâh Birsel

• Katışıksız

[isim]

• Rıhtımın su üstünde olan bölümü

[isim]

[hayvan bilimi]

• Somon balığı

• Kırgızistan para birimi

[isim]

[anatomi]

• Cinsiyet hücreleri dışında, vücut hücrelerinin tümü

[isim]

• Manisa iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

[halk ağzında]

• Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü

• Taneleri alınmış mısır koçanı

[isim]

• Bademden yapılan bir şerbet, badem sübyesi

[isim]

[mineraloji]

• Kızıl veya yeşil renkte, damarlı ve çok sert bir porfir türü mermer

[sıfat]

• Bu mermerden yapılmış

  Az sonra kraliçenin yeşil somaki banyosunda idim. - Refik Halit Karay

[sıfat]

• Varlığı duyularla algılanabilen, müşahhas, konkre, soyut karşıtı

  Taş, su, hava somut birer varlıktır.

[isim]

• Somut olan şey

[isim]

• Yuvarlak ve şişkin ekmek

  Çocuk işe başlamadan Şaban amca bir çanak yoğurtla bir yarım somunu getiriyordu. - Halide Edip Adıvar

[isim]

[teknik]

• Cıvatanın ucuna geçirilen, içi yivli demir başlık

[isim]

[hayvan bilimi]

• Somon balığı

[isim]

• Şilteyi taşımaya ve ona esneklik vermeye yarayan yaylı kerevet

  Onu uyandıran hafif bir somya gıcırtısı olmuştu. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Somali halkından olan kimse

[isim]

• Somurmak işi

[sıfat]

• Sürekli somurtan, asık suratlı, abus

  Bütün halk cenazelerdeki gibi suskun ve somurtkandı. - Nazım Hikmet

[-i]

• Dudakları yapıştırıp kuvvetlice içine çekmek, emmek

[isim]

• Somurtmak işi

[sıfat]

• Asık suratlı, yüzü gülmez, sıkıntılı, çekilmez

  Somurtuk, buruk ve pasif bir ortamın içinde sürekli canlılığı, neşesi, sevimliliği ile manevi bir vitamin gibidir. - Haldun Taner