[isim]

• Seyreltik olma durumu

[-i]

• Yolcuyu, konuğu uğurlamak, geçirmek

  Misafiri köşebaşına kadar fener tutarak selametlediler. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

• Seyreltme işi yapılmak

[kimya]

• Bir sıvı, bir miktar su veya sıvı katılarak az yoğun duruma getirilmek

[-i]

• Sersemlemesine sebep olmak

  Bir saniyelik üzüntü beş saatlik yorgunluk kadar insanı sersemletiyor. - Etem İzzet Benice

[-i]

• Sesli duruma getirmek, sesli olmasını sağlamak

• Hissedilen bir duyguyu, düşünülen bir fikri dile getirmek, duyurmak

[sinema]

[televizyon]

• Sesi, çekimden sonra film üzerine geçirmek, kaydetmek

[müzik]

• Bir müzik eserini okumak

[isim]

• Sertleştirmek işi

[isim]

• Sendikalı olma durumu

[isim]

• Seramikçinin işi

[nesnesiz]

• Sıkıcı bir durumdan veya kalabalıktan kurtulmak

  Bir ara ortalık serbestlemiş, bir şey olmuş. - Peyami Safa

[isim]

• Serserileşmek durumu

[isim]

[sinema]

[televizyon]

• Seslendirme işini yapan kimse, sözlendirici, dublajcı

[nesnesiz]

• Seyrek duruma gelmek, seyrelmek

  On gün sonra gelen giden seyrekleşti. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Sekizinci olma durumu

[isim]

• Sendikalaşmak işi

[isim]

• Anamalcılık