SAYGIDEĞER Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

SAYGIDEĞER harflerini içeren 4 harfli 35 kelime bulunuyor. 4 harfli SAYGIDEĞER kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

YAĞI14, AĞSI13, SAĞI13, SIĞA13, AĞIR12, AĞRI12, EĞER11, GIDA11, GARD10, GAYE10, GAYR10, GEDA10, DAYI9, GRES9, DAYE8, SAYI8, YISA8, AYRI7, DARI7, DERS7, SADE7, SEDA7, SAYE7, YARI7, ASIR6, DERE6, EYER6, EDER6, REYE6, SARI6, SIRA6, ESER5, ESRE5, SERE5, SERA5

ESER (Kelime Kökeni: Arapça es̱er)

[isim]

  • Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt

    Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Yayın, kitap, yapıt

    Bütün özlediğim eserlerle bir kütüphane yapabilsem artık yapılacak bir iş kalmayacak. - Halit Ziya Uşaklıgil

  • İz, işaret, im

    Yüzünde biraz önceki elemden, kızgınlıktan, çaresizlikten eser yoktu. - Ayşe Kulin

  • Soyut kavramlarda belirti

    Acaba, bir yolunu bulup bir talih eseri olarak gidemez miydik? - Azra Erhat

Ata Sözleri ve Deyimler

  • eser kalmamak

Birleşik Kelimeler: eser miktarda, esericedit, başeser, edebî eser, neveser, şaheser, tarihî eser, yazma eser, sanat eseri, saz eseri, tesadüf eseri, eski eserler

ESRE

[isim]

  • Arap harfli metinlerde bir ünsüzün ı, i seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, kesre

SERE

[isim]

[halk ağzında]

  • Açık duran başparmağın ucundan işaret parmağının ucuna kadar olan uzaklık, sele

SERA (Kelime Kökeni: İtalyanca serra)

[isim]

  • Sebze ve meyvelerin yetiştirildiği ve hava şartlarına karşı korunduğu cam ve naylonla kaplı yer, limonluk, ser (II)

ASIR (Kelime Kökeni: Arapça ʿaṣr)

[isim]

  • Yüzyıl

    Bu cümlelerin manaları yarım, bir asır sonra anlaşılacaktır. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

  • Çağ

Birleşik Kelimeler: asrısaadet, saadet asrı

DERE

[isim]

[coğrafya]

  • Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu

    Bu ensiz tahta köprü altında ince dere. - Enis Behiç Koryürek

[coğrafya]

  • İki dağ arasındaki uzun çukur
  • Damlarda yağmur sularını toplayarak oluğa veren çinko veya kiremit yol

Ata Sözleri ve Deyimler

  • derede tarla sel için, tepede harman yel için
  • dereyi geçerken at değiştirilmez
  • dereyi görmeden paçaları sıvamak

Birleşik Kelimeler: derebeyi, dereotu, dere tepe, dere yatağı, kuru dere

EYER

[isim]

  • Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne

    Gözlerini eyerin kuburluklarıyla atın doru boynunda hasıl olan gölgeli çizgiye dikmişti. - Ömer Seyfettin

Ata Sözleri ve Deyimler

  • eyer boşaltmak
  • eyere de gelir semere de
  • eyeri boş kalmak
  • eyer kapatmak (veya kapamak)
  • eyer vurmak

Birleşik Kelimeler: eyer kaltağı, eyer kaşı

EDER

[isim]

  • Fiyat, paha, değer

    Bu kitabın ederi ne kadar?

REYE (Kelime Kökeni: Fransızca rayé)

[sıfat]

  • Çizgili çubuklu çizgileri olan (kumaş)

    Fenerliler, sarı lacivert reye fanila giymişler. - Haldun Taner

SARI

[isim]

  • Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu rengi

[sıfat]

  • Bu renkte olan

    Ortalık sarı bir toz bulutu içinde. - Adalet Ağaoğlu

[sıfat]

  • Soluk, solgun

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sarı çizmeli Mehmet Ağa

Birleşik Kelimeler: sarıağı, sarıağız, sarıasma, sarıbalık, sarı benek, sarı bez, sarıçalı, sarıçam, Sarıçam, sarı çıyan, sarıçiçek, sarıçiğdem, sarıdiken, sarıerik, sarıfiğ, sarıgöz, sarıhalile, sarıhani, sarıhumma, sarı ırk, sarıkanat, sarı kart, sarıkız, sarıkuyruk, sarı lira, sarı nokta, sarıpapatya, sarısabır, sarısalkım, sarı sendika, sarı sıcak, sarı yağ, sarı yağız, sarıyonca, sarızambak, açık sarı, kara sarı, kirli sarı, koyu sarı, altın sarısı, atasarısı, civciv sarısı, Hint sarısı, limon sarısı, saman sarısı, yumurta sarısı

SIRA

[isim]

  • Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi

    Şehir esnafı şekercisinden tutun da berberine kadar iki sıra durup kendisini alkışladılar. - Sait Faik Abasıyanık

  • Bu biçimdeki topluluğun durumu

    Sırayı bozmayın.

  • Belirli bir düzene ve niteliğe göre dizilme durumu

    Boy sırası. Yaş sırası.

  • Bir şeye ayrılan, uygun görülen veya rastlayan zaman

    Bu sırada yan odadan sesler gelmeye başlamıştı. - İhsan Oktay Anar

  • Nöbet

    Dalış sırası gene gelinceye dek o koca süngerden başka bir konudan söz etmedi. - Halikarnas Balıkçısı

  • Tahtadan oturak

    Oturacak yerler tahta sıralardan olur. - Salâh Birsel

  • Dershane, meclis vb. yerlerde kullanılan ve oturup yazı yazacak biçimde yapılan mobilya
  • Düzen

    Sıraya girmek. Sıraya dizilmek.

  • Ardı, arkası, önü ve yanı kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kuran ve `ardından, arkasından, önünden, yanından, beraberinde` anlamlarında kullanılan bir söz

    Ardı sıra gelmek. Arkası sıra koşmak. Önü sıra gitmek. Yanı sıra yürümek.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sıra (veya sırasını) savmak
  • sıra olmak
  • sırası düşmek
  • sırası gelmek
  • sırası gelmişken
  • sırasına getirmek
  • sırasına göre
  • sırasını kaybetmek
  • sıraya dizmek
  • sıraya koymak

Birleşik Kelimeler: sıradağ, sıra dayağı, sıra dışı, sıra gecesi, sıra işi, sıra makinesi, sıra malı, sıra saygı, sıra sayı sıfatı, aklı sıra, ara sıra, ardı sıra, arkası sıra, bir sıra, keyfi sıra, önü sıra, peşi sıra, sırtı sıra, yanı sıra, o sırada, abece sırası, alfabe sırası, aşama sırası, söz sırası, tam sırası

AYRI

[sıfat]

  • Başka, başka türlü

    Sonraları herkes kondusuna ayrı bir işaret koydu. - Lâtife Tekin

  • Aynı yerde kalan

    Beraber misiniz, ayrı mısınız?

[zarf]

  • Yalnız, tek başına

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ayrı baş çekmek
  • ayrı düşmek
  • ayrı eve çıkmak
  • ayrı seçi yapmak
  • ayrı tutmak

Birleşik Kelimeler: ayrı ayrı, ayrı basım, ayrı cinsten, ayrı gayrı, ayrı çanak yapraklılar, ayrı taç yapraklılar

DARI

[isim]

[bitki bilimi]

  • Buğdaygillerden, kuraklığa dayanıklı bir bitki, akdarı (Panicum miliaceum)
  • Bu bitkinin buğday yerine besin olarak kullanılan tohumu

[halk ağzında]

  • Mısır

Ata Sözleri ve Deyimler

  • darısı ... başına (veya darısı başına)
  • darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz

Birleşik Kelimeler: akdarı, ballıdarı, cin darısı, Hint darısı, karaca darısı, süpürge darısı

DERS (Kelime Kökeni: Arapça ders)

[isim]

  • Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi

    Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre

    Dersin bitmesine beş dakika var.

  • Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi

    Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu. - Necati Cumalı

[mecaz]

  • Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret

    En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz? - Haldun Taner

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ders (veya dersi) asmak
  • ders almak
  • ders çalışmak
  • ders görmek
  • ders olmak
  • ders vermek
  • ders yapmak

Birleşik Kelimeler: dersbaşı, ders dışı, dershane, dersiam, ders içi, ders notu, ders programı, ek ders, seçimlik ders, seçmeli ders, yardımcı ders, hayat dersi

SADE (Kelime Kökeni: Farsça sāde)

[sıfat]

  • Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz

    İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil. - Memduh Şevket Esendal

  • Şeker katılmamış (kahve)

    Sade kahve.

[zarf]

  • (sa:'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece

    Sade, derenin iki tarafına sıralanan kavak ve ceviz ağaçlarını seyretmek bile insana sonsuz bir zevk veriyor. - Etem İzzet Benice

[edebiyat]

  • Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup, anlatım)

    Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir. - Yahya Kemal Beyatlı

Birleşik Kelimeler: sade birimler bölüğü, sade kahve, sade kek, sadeyağ